İlahi dinlerin gönderiliş gayesi, tüm insanların dünya ve ahiret mutluluğunu temine yöneliktir. Yüce dinimiz islam’ın bu manada ortaya koyduğu pek çok prensipler mevcuttur. İtikadi, ameli, hukuki ve ahla-ki ilkeler bunların başında gelir. Bu ilkeler birbirleriy-le sıkı bir irtibat halindedirler. Bunlar arasında ne kadar kuvvetli bağ kurulursa, dünya ve ahiret mutlu-luğuna ulaşmak da o nispette mümkün olacaktır. Nitekim Cibril hadisi diye meşhur olan rivayette Resulü Ekrem Efendimiz, dinin özünün iman, İslam ve ihsan olduğunu bildirmektedir. (Müslim, iman, 1) Ahlaki bir kavram olan isar yani başkasını kendisine tercih etme anlayışı, dinimizin ihsan boyutuyla ilgilidir. Zira dini emirlerin, yasakların ve hatta yaptı-ğımız ibadetlerin nihai noktadaki hedefi, ahlaki güzellikleri kazandırmaktır. İslam geleneğinde güzel ahlâk ağacın meyvesi-ne benzetilir. Onun için ahlâk boyutunun yaşanmadığı bir din düşünülemez. Bütün varlıklar içerisinde ahlâki değerlere en çok ihtiyacı olan insandır. Hava, su ve gıdalar bedenimizi beslerken; erdemli davranışlar ruhumuzu beslemektedir. Aynı zamanda sosyal bir varlık olan insan; toplum içinde yaşar, varlığı- nı toplum içerisinde devam ettirir. Toplumun huzuru ise kendisini oluşturan fertlerin huzuruna bağlıdır. İşte bu bütünlüğe riayet etmeden mutluluğa erişmek, huzura ermek mümkün değildir. Günümüz toplum düzenlerine baktığımızda; fert, aile ve toplum arasındaki ilişkilerin, zengin-fakir arasındaki ba-ğın nasıl olması gerektiği hususunun arzu edilen düzeyde olmadığını görmekteyiz. Dünyanın çeşitli yerlerinde açlıktan ölen insanların varlığı, evinde yapayalnız ölüp de günler sonra bulunan kimseler, kışın soğuğunda sokakta sabahlayan insanlar; ictimai hayatın ve insani değerlerin ne denli dejenere olduğunu göstermektedir. Sanayi ve teknikte ilerlemenin yanında insanımız ne yazık ki bazı değerler-den de uzaklaştı. Önce ahlaki değerlerden, sonra aileden ve toplumdan uzaklaştı. Bunun sonucu olarak da, toplumda sayıları az da olsa duyarsız, umursamaz ve vefasız insanlar meydana geldi. Halbuki Kur’an-ı Kerim insanlığı bu hale düşürmemek ve bu halden kurtarmak için kurtuluş reçeteleri ve çareleri sunmaktadır. Adalet, infak, yardım ve akraba ilişkileri bunlardan sadece birkaçıdır. Bu ahlaki değerlerin başında ise Îsar gelmek-tedir. Peki Îsar nedir? Îsar; Bir kimsenin ihtiyaç hali içinde bulunsa bile sahip olduğu imkanları başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararına fedakarlıkta bulunması demektir.Kur’an-ı Kerim’de bu durum; “...Kendileri zaruret içinde olsalar bi-le, onları kendilerine tercih ederler.” (Haşr, 9) Ayetinde çok açık bir şekilde ifade edilmektedir. Al-lah rızasını kazanmak niyetiyle yapmış olduğumuz her türlü fedakarlık, isar kavramı içerisinde değerlendirilebilir. Cömertlikte ulaşılabilecek en son nokta olan îsar; ilahi bir vasıf ve peygamberi bir haslettir. Müslümanlar için isar kavramının hedef gösterilmesi oldukça önemlidir. Bu hedefin mecburiyet olmayıp, teşvik kapsamında değerlendirilmesi de ayrı bir önem taşımaktadır. Bu ulvi duygunun kaynağı, dini hazlara erişip imanın yakin derecesine yüksel-mesi; aynı zamanda Allah’a ve peygamberine dayanma, güvenme gücünü kendi ruhunda duyması- dır. Herkesin bu yüceliğe ermesi mümkün olmayabilir. Ancak her toplumda bu vasıflara sahip insanla-rın bulunması, o toplumun bekası ve kurtuluşu için zaruriyet ölçüsündedir. Durum ve şartlara göre mal ile yapılan isar, can ile yapılan isar ve dua ile yapılan îsar çeşitleri bulunmaktadır. ÎSAR ÇEŞİTLERİ 1-Mal ile yapılan Îsar: Genellikle bu manada kullanılan isarın , İslam tarihinde birçok örnekleri vardır. Zira İslam dini düşkünleri, fakirleri ve toplumun zayıf kesimlerini ayak-ta tutabilmek için bu duygunun canlı tutulmasını is- temektedir. Zekat, sadaka, infak, karz-ı hasen ve keffaretlerle ilgili Kur’an ayetleri hep bu gayeye matuftur. Konuyla ilgili birçok örnek vardır. Bir adam Rasülullah’a gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Ben çok aç ve fakir düştüm.” Bunun üzerine Resulullah (sav) hanımlarından birine, yanında bir şey olup olmadığını sormak üze-re bir adam gönderdi. Hanımı: “Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki, yanımda sudan başka bir şey yoktur.” dedi. Sonra diğer hanımına gönderdi. O da aynı şeyi söyledi, diğer bir hanımları da aynı şeyi söylediler. Bunun üzerine Rasülullah: “Bu adamı bu gece kim misafir ederse, Allah ona merhamet etsin” buyurdu Ensardan Ebu Talha isimli bir sahabi kalkıp, “Ben ey Allah’ın Rasulü!” dedi ve adamı evine götürdü. Hanımına dedi ki: “Bu adam Resulüllah (sav)’in misafiridir. Hiç bir şeyi bundan esirgeme ve ikram et.” dedi. -Kadın: “Ben ve çocukların yiyeceğinden baş ka bir şey yok” dedi. -Adam: “Onları bir şeyle avut ve uyut. Misafirimiz içeri girdiğinde, bizim yemek yediğimizi ona göster. Sonra lambayı düzeltmek için kalk ve söndür.’’ dedi. Kadın bunları yaptı ve sofraya oturdular. Misafir yemeği yedi onlar ise boşa kaşık çaldılar, onlar geceyi böylece aç geçirdiler. Sabah olunca adam Rasülullah’a gitti. Rasülullah ona bakınca gülümsedi. Sonra, “Bu gece misafire yaptığınızı Allah çok beğendi” dedi ve Yüce Allah, “Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler.’ mealindeki ayeti indirdi. (es-suyuti,Lüba- bü-n-Nukül. fi esbabi’n-Nuzül,Haşr,9; Buhari, Mena- kibül-Ensar,10) Kaynaklarda “yedi evin hikayesi” olarak bilinen şu hikayede günümüz insanlarının başını önü-ne eğdirecek derecededir. Rasülullah’ın sahabile- rinden birine bir koyun başı verildi. O da, “kardeşim falan ve ailesi buna bizden daha fazla muhtaçtır.” dedi ve bu hediyeyi ona gönderdi. O da bir başkasına derken, bu surette tam yedi ev dolaşır ve nihayet yine en öncekine dönüp geldi. (Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII, 503). Bu ne büyük bir meziyettir ki, kendisi ihtiyaç içindeyken bile komşusunu ve çevresindekileri düşünüyor ve onları ihmal etmiyor. Mutlu bir azınlık yerine topyekün mutluluğu hedefleyen İslam sayesinde bu güzide insanlar, kollektif şuurun zirvesine ulaşmışlardır. “Onlar içleri çektiği halde, seve seve yiyeceği yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler yedirirler. Biz sizi sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz.” (İnsan süresi,8-9) ayeti ile “Sadakanın en faziletlisi, ihtiyaç halindeyken yapılan- dır” (Ebu Davut, Zekat, 40) Hadis-i Şerifi hep bu ö