Hikayesini bilmediğimiz hiçbir şey hakkında başlık atamayız. İnsanın kendi dış çevresini keşfi ilmi kendi iç yapısını keşfi ise irfanidir. İnsan kendisini tanımadan çevresini keşfetmeden topluma yararlı birey olamaz. Bireyin varlığı şahsiyeti ile değil, topluma sağladığı katkı ile önem kazanır. Buna rağmen insan toplumsal bir varlıktır. Diğer insanlarla iletişim ve etkileşim içinde bir hayat sürdürmek zorundadır.
Toplum hayatı, ortak norm ve değerleri paylaşan belli amaç ve hedefleri gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş olan insan gruplarından oluşur. Her insan hayatını tabii yada küçük veya büyük, geçici yada kalıcı bir çok gruba mensup olarak sürdürür. Grup mensubiyeti bireylerin kimliklerini belirleyici olduğu kadar sosyal algılarını da düzenler. Bir başka ifade ile grup hayatı üye bireylerin kendisini,dış dünyayı, diğer insanları ve olayları nasıl anlamlandıracaklarına rehberlik yapar. Kişinin zihinsel dünyasını çok fazla zorlamadan kendisine yabancı olanları, bilinmeyenleri kendine bilinir duruma getirmeye imkan sağlar.
İster küçük ister büyük her grup kendisini ötekilerden ayıran bir takım iddialara sahip tir ve grubun devamlılığı da büyük ölçüde buna bağlıdır. Her gurup ötekinden farklılaşarak kendine özgü bir varlık kazanır. Bir Guruba ait olmak, aynı zamanda o grubun inançlarını, ideallerini norm ve değerlerini dünya görüşünü kabul etmek anlamına da gelmektedir. Grup üyeleri kendilerinin diğer grup üyeleri ile benzeşen yönlerine değil ayrışan yönlerine dikkatleri çevirir. Diğer grup üyeleri hakkında gerçek bilgiler yerine, zamanla kendi grubu içerisinde oluşmuş kalıp ve yargılara dayalı eksik şematik temsili düşünce geliştirirler. Bu da ötekiler hakkında hüküm verilirken, ön kabullerden kaynaklanan sahte gerçeklikle hareket edildiği anlamına gelir. Buna bağlı olarak ta ister istemez belli gruplara karşı siyasal tepkiler gösterilir. Bireysel farklılıklara dikkat etmeden bir grubun bütün üyelerine aynı olumsuz tutumu gösterme eğilimi bu tarz bir algının sonucudur.
Genel anlama da siyasal gruplar için geçerli olan bu tespitler sivil toplum örgütleri içinde geçerlidir. Temel de her düşünce ve siyasi anlayış etnosantrik bir bakış açısına sahiptir. Yani en doğru ve en mükemmeli temsil ettiği iddiasında olduğu için ötekini az yada çok olumsuz algılanmaktadır. Mensup olunan siyasi ideolojinin bu inanış ve anlayış tarzı kendisini üstün gören mensubiyeti siyasi mensuplarında bireysel saygı ve üstünlük algısını yaratır.
Başkalarının siyasi düşüncesini açıklamaya imkan vermek ve bunu kabullenmek insanın olgunluğunun ve ahlaki yüceliğinin ölçüsü olan hoşgörü nün bir ifadesidir. Öte yandan başkalarının sizin siyasi anlayış biçiminize uymaması durumunda sürekli eleştirilmesi diğerlerinin siyasi mensubiyet anlayışlarına saygısızlıktır.
Herkesin aynı düşünce ve siyasi sitem içerisin de birlikte aynı usul ve yöntemlere anlayışa uygulamalara tabi olması mümkün olmayacağına göre ortak paydası tek mümkün olan şey siyasi zıt grupların birbirleri ne karşı hoşgörü anlayışı içinde saygı göstermek olmalıdır. Zira başkalarının inanç ve siyasi düşüncelerine saygı göstermeyenlerin kendilerinin de düşüncelerine saygı bekleme hakkı yoktur. Kendi kişiliğinin ve yönetici becerilerinin yapıcı ve yaratıcı lığına ve bunların toplum üzerinde yaratabileceği olumlu davranış ve etkilere inanmak isteyen idarecilerin kendisini efendi olarak görmeyenler, insanlık sevgi ve olgunluğuna ulaşmış demektir. Bundan sonrasını Joseph Goebbel’in toplumların sevk ve idaresine yönelik ifadelerine yer vererek devam etmek istiyorum.
Başarı siyasette önemli bir şeydir. Propaganda ortalama zekalıların konusu değildir, daha çok uygulayıcıların konusudur. Politik konuşmaların amacı ,insanları düşündüğümüzün doğru olduğuna ikna etmektir. Propagandanın görevi akıllı olmak değil, başarıya odaklanmaktır. Yalan söyleyin mutlaka inanan çıkacaktır. Bir insana yalan olsa bile bir söylemi sürekli tekrarlarsanız o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser ve savunur. Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanmasını o kadar kolaylaştırır. Asla rakibinizin üstün bir yanı olduğunu kabul etmeyin, sadece bir rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın. Yargı devlet hayatının efendisi değil, devlet politikasının hizmetkarı olmalıdır. Bu ifadeleri Hitlerin politikadan sorumlu bakanının, yıllar önce söylenmiş olmasına rağmen günümüzde hala geçerli olması sizce de garip değil mi? Dünyanın değişmiş olmasına rağmen, bazı anlayışların hiç değişmediğini zaman zaman yaşamaktayız. Bu nedenledir ki, yaşadığımız onca soruna rağmen bizlerin ülke olarak, millet olarak, ayrıştırılmadan ötekileştirilmeden, her zamankinden daha fazla birliğe beraberliğe ihtiyacımız var. Türkiye olarak, ancak bu anlayışla biz bize yeteriz. Evde kalın, hayatta kalın. Saygılarımla.