Dini literatürümüzde üç aylar diye bilinen çok feyizli ve bereketli bir maveviyat mevsimine bir kez daha kavuşmuş bulunmaktayız.
Recep ayının ilk Cuma gecesi Regaib Kandili olmaktadır. Üç aylar, kameri takvime göre Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Bu aylar rahmet dalgalarının başladığı, manevi huzur ve sükunun kalplere doğduğu, ilahi rahmetin coştuğu aylardır. Bu aylar girince, müminlerin ruhlarını manevi bir hava kaplar, bu mübarek aylar içerisinde öyle feyizli ve bereketli geceler vardır ki, Yüce Allahın rahmeti ve bereketi, bu gecelerde Müminlerin üzerine yağmur gibi yağar. Üç ayların ilki olan Recep ayının manevi değerine Kuran-ı Kerimde ve Hz. Peygamberin Hadisi Şeriflerinde işaret buyurulmuştur.
Tevbe süresinin 36. Ayetinde şöyle buyurulmaktadır: Şüphesiz Allahın gökleri ve yeri yarattığı gün-kü yazısında, Allah katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allahın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Ayette ifade edilen haram ayların Zilkade, Zilhicce, Muharrem, ve Recep ayları olduğunu sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şu Hadislerinde açıklamıştır. Muhakkak zaman Allahın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Sene oniki aydır. Onlardan dördü haram aylardır. Bunlardan üçü peşpeşedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem, bir de cemaziyel-ahir ile şaban ayları arasında olan ve Mudar kabilesinin ayı olan Receptir. (Buhari, Ehâdi, 5; Müslim, Kasâme,29) Recep ayı, gerek İslâmdan önce, gerekse İslâmdan sonra mukaddes bilinen bir ay-dır. İslâm dini gelmeden önce, bu aylar girer girmez, arap kabileleri arasında harp etmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasaklanır, herkes kendisini bu ayda güven içinde hissederdi. İslâm geldikten sonrada bu aya olan hürmet devam ettirildi. Bu ay, Regaib ve Mi-raç gibi mübarek geceler ve ilâhi tecellilerle şereflendirildi. Recep ayının başlangıcında Peygamberimizin şöyle dua ettiği rivayetler arasında yer almaktadır. Ey Allahım! Recep ve Şabanı bize mübarek kıl! Bizi Ramazana kavuştur. (Ahmed b. Hanbel, müsned, 1/259)
Ülkemizde, bu ayet ve hadislerin ışığında, asırlardan beri bir üç aylar geleneği oluşmuş; Ramazana hazırlık, Recep ayının girmesiyle başlar hale gelmiştir. Bu aylar mübarek gecelerle doludur. Recep ayının ilk Cuma gecesi, Regaib gecesi, yirmi yedinci gecesi, Mi-raç gecesidir. Şaban ayının onbeşinci gecesi Berat gecesi, Ramazan ayının yirmiyedinci geceside Kadir ge- cesidir. Burada Üç aylar içerisinde bulunan dün akşam idrak ettiğimiz kandillerin ilki olan Regaib Kandilinin öneminden bahsetmek istiyorum. Yüce Allah, kullarına bol bol rahmet ve bağışta bulunduğundan bu geceye Regaib adı verilmiştir. Regaib çok değerli hediye, bağış, içten gelerek ve yoğun bir şekilde arzu edilen şey anlamlarına gelen Arapça bir sözcüktür. Cenab-ı Hakkın, ilâhi ihsan ve manevi hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi ve samimi kalple Allaha yönelmeleri ve affedilme ümitleri dolayısıyla Müslümanlar tarafından heyecanla beklediği ve gönülden arzuladığı için Recep ayının ilk Cuma gecesine Regaib Kandili denmiştir. Regaib Kandili, Recep ayının 27. Gecesindeki Miraç ve Şaban ayının 15. Gecesindeki Berat Kandillerini,; Ramazan ayını, Kadir Gecesini, Ramazan ve Kurban bayramlarını müjdeleyen bir gecedir. Bu geceye mahsus bir ibadet şekli olmamakla beraber, tevbe, dua, tesbihat, zikir, kuran tilaveti, kaza ve nafile namaz ve gündüz oruç tutmak gibi ibadetlerle geçirmek sevap kazanmaya vesile olur.
Cenab-ı Hak, kullarına çok merhamet ettiği için bazı gecelere, günlere ve aylara özel önem vermiş, bu gece, gün ve aylardaki dua, tevbe, namaz ve oruç gibi ibadetleri kabul edeceğini bildirmiştir. Böyle ayların ve gecelerin cemiyet hayatında da çok özel yerleri vardır. Bu aylardaki mübarek gün ve gecelerde çocuklar, gençler, yetişkin bay ve bayanlar her zamankindeki çok grub grub camilere gelirler, büyük bir zevk, heyecan ve huşu içerisinde namazlarını eda ederler. Hatta kandil gecelerinde camilerimiz dolup taşar. Bütün Müslümanlar birbirlerinin gecelerini tebrik ederler, daha sonra aile büyükleri, eş-dost, akraba ve komşuları ziyaret ederek, büyüklerin gönüllerini ve dualarını alırlar. Böyle gün ve geceler sevgi ve saygının artmasına vesile olmaktadır. Dargınların barışmaları için fırsat olmaktadır. Yüce Allah, böyle gecelerle bizi kendi rahmetine, affına ve lütfuna yöneltmek istiyor. Regaib kandilinin peygamberimizin ana rahmine düştüğü, yada Âmine validemizin hamile olduğunu anladığı şeklindeki rivayetlerin ilmi herhangi bir dayanağı yoktur. Regaib kandili İslâm âleminde 480 (hicri) yılından itibaren kutlanmaya başlamıştır. Bu kutlama ile ilgili olarak biz şunları iyi bilmeliyiz:
Üç ayların ilk Cuma gecesi olan bu gece, Allaha çokça yalvarmak, yakarmak, tevbe etmek, çokça dua etmek ve af dilemek için vesiledir ve bir fırsattır. Yüce Allah Mümin süresinin 60 ve 61.ci ayetlerinde Rabbiniz dedi ki: Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten büyüklenenler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. Allah kendisinden sükun bulmanız için ge- ceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı sınırsız bir fazl (lü-tuf) sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. Yüce Allah (c.c) kendisine nida etmemiz için yal- varıp yakarmamız için bize günde beş defa fırsat veriyor. Allah (c.c), bize adeta günde beş defa randevu veriyor, acaba biz bu randevuyu kabul edip bu davetin kaçına katılıyoruz.
Kişi namaza durmakla şöyle demiş olmaktadır: Ya Rabbi! Sen davet ettin, bende davete icabet ettim. Namaza başlayınca kişinin kendisine olan saygısı ve özgüveni artar. Bu konuda yüce Allah (c.c) Bakara süresinin 45.ci Ayetinde: Sabır ve namaz ile Allahtan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allaha saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. Sabır ve namaz ve dua ile halimizi Rabbimize arzetmek yerine bütün dertlerimizi, sıkıntılarımızı insanlara anlatıyoruz. Elbette insanlara da halimizi anlatabiliriz, ancak Allah (c.c), dert- lerin, sıkıntıların kendisine arzedilmesini bizden istemektedir. Yüce Allah (c.c), bizleri namaza davet etmekle adeta Var mı bir isteği olan, var mı bir derdi olan, var mı bir sıkıntısı olan, var mı bir hastası olan diye nida etmektedir. Bu nidaya kulak vermeyenler ise bir nevi Hayır Ya Rabbi, ben isteniyorum, benim ihtiyacım yok dercesine vurdum duymaz davranmaktadır. Bu vahim durum ise çok büyük bir gaflettir.
İnsan bir dostunun birkaç davetine icabet etmese adam, Eee seninle dostluk olmaz der ve onu terk eder. Bizlerde Yüce Allahla dost olmak ve Onun sevgili kulu olmak istiyorsak randevu saatlerimize yani namaz vakitlerine ve vaktinde namaz kılmaya riayet edelim. Özellikle sabah vaktinde kalkarak namaz kılma alışkanlığını elde edersek doğal olarak diğer namazlarımızı da vaktinde rahatlıkla eda etmiş oluruz. Sabah namazının fazileti hakkında Peygamberimiz (s.a.v); Sabah namazının iki rekat sünneti dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. (Müslim, Müsafirîn, 96) buyurmuştur. Yine Müslimin bir rivayetine göre sabah namazının sünneti hakkında: O bana bütün dünyadan daha değerlidir. (Müslim, Müsafırîn, 97) buyurdu. Belki de bazı kimseler sabahın köründe namaza kalkılır mı? diye düşünebilir. Her şeyden önce sabahın körü ifadesi çok yanlış bir ifadedir. Sabah, körlüğün ve karanlığın değil, aydınlığın başlangıcıdır. Sabah erkenden kalkıp işe gidenler yok mu? Elbette var. Peki bir kimse bu saatte kalkılır mı? deyip işe gitmez-se işten atılmakla karşı karşıya gelir. Bu nedenle sabah namazına kalkmadığımız zaman Allahın rahmetinden uzaklaştığımızı düşünmeliyiz. Çünkü kişi namazını eda edince hemen diğer vakti beklemeye başlar. Böylece Allahın rahmetini beklerken vefat edene Allahın rahmetine kavuştu, Allah rahmet etsin denilmektedir. Bir sabah kalktığı zaman kişi, bir de baksa ki; depremde evi yıkılmış, bahçesi seller altında kalmış, evinden hırsız bütün eşyaları çalmışsa; Bir çoğu-muz bu durumlar karşısında elbette üzülür ve hatta ağlar bile, öyle değil mi? Allah(c.c) cümlemizi bu tür afetlerden korusun. Oysa sabah namazını kaçırdığımız yada kılmadığımız zaman bundan daha büyük zarara uğramaktayız. Acaba sabah namazına kalkamadığı için ağlayan kimse var mıdır? Yoksa da bu halimi-ze mutlaka ağlamalıyız. Demek ki sabah namazını kaçıran, vaktinde kılamaya kişi, sadece ev, araba, bağ ve bahçe kaybetmiş olmuyor, Aynı zamanda dünyaları da kaybetmiş olmaktadır. Evet sadece iki rekat sabah namazının sünneti dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. Ya günde beş vakit namaz kılmakla, on yedi rekat farz, üç rekat vacib, yirmi rekat da sünnet kılan müminler neler kazanmazlar ki! Mümin, imanını namaz sayesinde muhafaza edebilir. Namazı terk eden kişi gerçek anlamda Mümin ve Müslüman olamaz. Namazı terk etmek ise biraz iman zaafiyetinden, cehaletten, gafletten ve şeytana aldanmaktan ileri gelir. Halbuki namaz Müminin her şeyidir. Miracıdır, nurudur, kalbinin cilasıdır. İmanının bekçisidir, cennetin anahtarıdır. Mizan sevabının ağır gelmesinin yardımcısıdır ve hatta sebebidir. Şurası da iyi bilinmelidir ki, insan bu dünya da nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde, Allahın huzuruna, dünya da işledikleriyle birlikte varacaktır. Götürdükleri iyi ise, sevinip mutlu olacaktır. Kötü ise, pişmanlık duyarak mahcup olacaktır. Ancak bu mahcubiyetin kendisine hiçbir faydası olmayacaktır.
Bu konuda Kuran-ı Kerimde şöyle buyurulmaktadır: Ey iman edenler! Allaha karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allaha karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Haşr, 18). Bu nedenle, Yüce Mevlâm, cümlemize namaz sevgisini, namaz kılma alışkanlığını, namaz kılma aşkını, namaz da huzur duyma ve haz alma lezzetini nasib eylesin. Namaz kılmayanlara, ih-mal ve terk edenlere Yüce Mevlâm, acilen başlamalarını, kılamadıklarını da kaza etmelerini nasib eylesin Namaz borcunu eksiksiz yerine getirdiği halde, ötekini, berikini çekiştiren ve gösterişe kapılan kimseler de namazını terk eden kimseler gibi olmaktadır. Çünkü bu durumda namaz sevapları başkalarına geçmekte bu da yeterli olmazsa o zaman başkalarının günahlarını kişiye yüklenmektedir. Böylece ahirette kişi iflas eden durumunu düşmektedir. Allah (c.c), bizleri böyle kötü bir akibete düşmekten muhafaza etsin.
Üç ayların ve dün akşam idrak ettiğimiz Regaib Kandilinin hayırlara vesile olmasını Yüce Mevlâdan niyaz ediyorum.
Dün aynı zamanda 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladık.
Bu Bayram, Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından dünya çocuklarına armağan edilmiştir. Çocuk Bayramı savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını taşımaktaydı. Türkiye Radyo Televizyon Kuru-mu, UNESCO`nun 1979`u Çocuk Yılı olarak duyurmasının ardından, TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği`ni başlatarak, bayramı uluslararası düzeye taşımıştır. Günümüzde bayrama birçok ülkeden çocuklar katılmakta, çeşitli gösteriler hazırlanmakta, okullar- da törenler ve çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Ayrıca 1933`te Atatürk`le başlayan çocukları makama kabul etme geleneği günümüzde çocukların kısa süreliğine devlet kurumlarının başındaki memurların yerine geçmesi şeklinde devam etmektedir. 23 Nisan`ın Türkiye`de ulusal bayram olarak kabul edilmesinin nedeni, 1920`de o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi`nin açılmış olmasıdır.
Bu vesileyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.