BASIN KARTINI KİM HAK EDİYORSA ONA VERİLMELİ!
ŞİMDİ KİM HAKLI?
Hemen hepimiz biliriz Nasreddin Hocanın fıkralarını. Severek okuduğumuz, her fıkrasının bir kıssadan hisse olduğunu da bilmeyenimiz yoktur.
Gelin isterseniz şöyle bir hatırlayalım: Hani hoca’ya iki kişi gelip bir mevzuda danışırlar. Biri anlatır arkadaşının yaptıklarını Hoca ona: “Haklısın!” der diğeri anlatır, Hoca ona da: “haklısın!” der ya! Benim durumum da aynen böyle! Kimin haksız olduğuna gelince, ona da siz karar verin!
Şimdi şu mevzuyu hemen sizlere anlatayım, buna da gelin siz karar verin:
Ben 1976 yılından bu yana hep gazete ve matbaa işleri ile uğraştım. Yazı dizgisinden sayfa düzeninden ve özellikle habercilik ve köşe yazıları röportajlar ve bana ait olan İnegöl’de resimleri ile KAYBOLAN SANAATLAR yazı dizisini Yıldırım gazetesinde yayınlamıştım.
Öte yandan Kars Ekinci gazetesinde sanat sayfasının düzenlemesini yaparak burada da şiirlerim, deneme yazılarım ve usta kalemlerden makaleler üzerinde görüşlere yer vermiştim. 5 yıl önce ilk romanım olan: “Tabut Cinayetleri”ni de seri olarak gazetede yayınladım. Şu sıralar da “Arşiv” adlı yeni romanımı yazıyorum Allah nasip ederse bunların kitap baskılarını da yaptırmayı düşünüyorum. Ayriyeten 200’ü aşkın şiirlerim, Yine yazmaya devam ettiğim “Traji Komik Hikâyeler” ve Bir Testi Su” adlı ülkemizdeki bazı göl ve şifalı su kaynaklarının halk arasında ki hikâyelerini de kaleme almaktayım.
Şimdi gelelim asıl konuya, Yıldırım gazetesinde çalıştığım dönemde Sarı Basın kartımı almıştım. Aradan iki üç yıl geçti gazeteden ayrıldım ve bu arada yeni yayın hayatına başlayan Okur gazetesinde haberciliğe ve köşe yazım ile birlikte Tabut Cinayetlerini seri olarak yayınlamaya başladım. Birkaç yıl da burada çalıştım ancak bana haber vermeden arkadaşlar sigortamı kesmişler benim Basın Kartımı iade etmemi istediler. Bu arada ben fazla uğraşamadım benim bir rahatsızlığımdan dolayı arayı açtık. Sağ olsun şimdiki Yıldırım Gazetesi Sahibi Erdal Bayraktar kardeşim bana teklifte bulundu ve şu an sigortam devam etmekte. Ancak geçen yılbaşında Basın Kartı talebinde bulunmama rağmen bu talebim kabul edilmedi. Oysaki yaklaşık 50 yıla yakın bir süredir sigortalı olarak gazetede çalışmaktaydım. Sigortam gazeteden değil de matbaadan gösterildiği için benim sürekli kart almam da suya düşmüş oldu.
Peki, benim sigortam Gazeteden değil de matbaadan gösterilmiş ise bunun suçlusu ben imiyim? Hangi gazete çalışan sigorta pirimlerinin nereden yatırıldığını takip ediyor? Eğer kendime ait bir gazetem olmuş olsaydı bütün bunlar yaşanmayacaktı. Önceleri Lise mezunu olmadığımdan bu karta sahip olmamıştım. Yine buda benim suçum değildi. Karsta okurken Cumhuriyet Lisesi müdürü Turan Kılıç solcu idi. Ben ve o dönem Ülkü Ocakları Kars Başkanı da benimle aynı sıraları paylaşıyorduk. Okul Müdürünü bizim çocuklardan birileri darp etmişler. Ancak bu olaydan bizim haberimiz yoktu. Okula sabahleyin geldiğimizde, Okul Müdürü Turan Kılıç bizi odasına çağırttı. Masanın üzerinde birkaç evrak vardı. Bize hiçbir izahatta bulunmadan aynen şöyle dedi:
“Kaydınızı Tunceli lisesine aldırmanız için şu kâğıtları imzalayın. Bizde sizin eğitiminizi tamamlamanıza fırsat verelim. Eğer kaydınızı aldırtmak istemiyor sanız işte Tasdik nameniz! Karar sizin.” Biz Başkanla göz göze geldik ve ikimiz birden:
“Tasdik namemizi istiyoruz!” dedik. Biz Lise iki öğrencisi idik! Ve son sınıfa geçmemize ise sadece 40 gün kalmıştı. Birkaç kırığımız vardı. Zaten sınavlarla da onu halledecektik. Okul Müdürü tasdik namemizi verdi. bu da yetmiyormuş gibi diğer hocalarımızı da etkileyerek, onlarda tasdik namemizdeki derslerimizin neredeyse tümüne kırık notlar vererek bizi okulumuzdan etmişti.
Aslında Müdür’ün amacı bizi Tunceli Lisesine sürgün olarak göndermek imiş! Oraya gitmiş olsaydık belki de şu an yaşamıyor olmuş olacaktık. Ama biz tasdiknamemizi isteyince Müdürün hevesi kursağında kaldı.
Ben çeşitli nedenlerle tekrar imtihana girip lise diplomamı alamadım. Hem sonra da okuma ile de bende bir soğukluk olmuştu. Fakat Bizim Ülkü Ocakları Başkanı Mehmet Yıldırım ise Lise diplomasını almış ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesini bitirmişti.
Ben askerlik hariç, hemen, hemen bütün yaşantım boyunca gazeteden ve gerek sanatsal yazılarımdan vaz geçmedim. Elimden alınan Basın Kartım, Okul döneminde Bana Tasdik name veren müdür gibi de olsa ben yazmaya ve sevdiğim Yazarlığı ve Edebiyatı asla bırakmadım ve ölünceye kadar da bırakmayacağım.
Onca yıl emek verdiğim gazetecilik mesleğimi böylesine buruk bir şekilde bırakmak istememe rağmen benim kartımı iptal edip, gazeteci görmeyenler utansınlar.
Benim sürekli habercilik yaptığımı İnegöl de bilmeyen yoktur. Dönemin Milletvekilleri Sayın Sedat Kızılcıklı, Ahmet Sünnetçioğlu, Hüseyin Şahin bunlar çok iyi bilirler.
Aslında ben mücadele edip o kartı almaya çalışırdım, ancak Yüce Rabbim bana yazdığım eserlerin piyasaya çıkması sonrasına bırakıyorum. Beni hala gazeteci görmeyenlere ithaf olunur! Saygılarımla