Mutlu olmak nedir? Kimler mutlu olur? Mesela mutlu islamcılar, mutlu liberaller, mutlu sosyalistler, mutlu kemalistler, mutlu emperyalistler, mutlu kapitalistler nelerini feda ederek mutlu olurlar? “Beraberinde getirdikleri umutlar ve korkularla akın akın gelen arzulara teslim olduğumuz sürece... Kalıcı mutluluğa ya da huzura hiçbir zaman kavuşamayız.” der Schopenhauer. “Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır.” diye de ekler.
Geçen gün bir gazetenin köşe yazarı bu ülkedeki dış politikayı eleştirirken bu ülkede ki çoğunluğun ekonomik mutsuzluğuna dikkat çekerek para kazanmak ve çorba edebiyatı ile yazısını temellendirmiş, neden tüm komşularımızla kavgalı olduğumuzu aklınca sorgulamıştı. Malum zaten bu ülkeyi yıllardır siyasilerden çok gazeteciler yönetmeye alıştığı için kendilerinde bu cüreti her daim bulmuşlardır. Fakat bu capitalist adam, mutlu azınlık, muhalif çevresinin övgüsüne mazhar olmak gibi bir itkiyle yazdığı çok belli olan yazısında komşularımızla kavga etmememiz, kavgalı olduklarımızla arayı düzeltip işimize bakmamız gerektiğini, yoksa bu ülke insanlarının mutsuz olmaya devam edeceği gibi garip ve bir müslümana, üstün ahlak sahibi bir insana yakışmayacak cümlelerle yazısını sonlandırmıştı.
Okuduğumda beni deliye çeviren bu zihniyet karşısında insan sormadan edemiyor tabi. Hangi komşumuzla neden kavgalıyız? Önce bunu söylemesi gerekmezmiydi. Mesela Suriye. Suriye´de şu anda yaşanan iç savaşın sebebi olan muhalif gösteriler 15 Mart 2011´de başlamış ve Nisan 2011 tarihinde ülke çapına yayılmıştı. Çatışmayı fitilleyen olay ise Nisan 2011 tarihinde Suriye Ordusu tarafından gayet barışçı bir şekilde tezahür eden gösterileri bastırmak için görevlendirilmiş Esed askerleri tarafından ülke genelinde ki sivil ve silahsız göstericiler üzerine ateş açılmış yüzlerce Suriye´li oldukları yerde katledilmişti.
Bundan sonra silahlı mücadele kararı alan muhalif unsurlar 5 yıldır bu katil diktatörü indirip yerine yine halkın consensus/ittifak sağladığı bir kişiyi getirmek için çatışmalara aralıksız devam ettiler. Şimdi bu yazara göre şimdiye kadar Esed ve destekçisi emperyalist devletlerin dünyevi iştihaları yüzünden ölen 500 bin insan hiç ölmemiş gibi davranacağız ve katil Esed ile barışacak ve dahi onu kucaklayıp öpeceğiz. Öyle mi!?
Sonra kiminle kavgalı Türkiye? Rusya. Neden? Suriye´de bebek öldüren Esed´in zamanında Akdeniz´de ona bahşettiği Tartus limanındaki üssü adına, Akdenizde mevzi kaybetmemesi adına, emperyalist Rusya´nın sıcak denizlerdeki Rus hakimiyetinin devamı adına, Suriye semalarında sivillerin yaşadığı şehirlerin üzerinde uçaklarını uçurup varil bombalarıyla bu katliama destek oldu. Olmayada devam ediyor. Pervasızca kardeşlerimizi öldürürken bir de sık sık uyarılaar aldırış etmeden sınır ihlali yaptı. Nihayetinde de Türk pilotlarca angajman kuralları gereği uçağının vurularak düşürülmesi sonrasında gerilen ilişkilerimizin tüm bu gayri insani, gayri islami, gayri ahlaki Rus refleksini görmemek adına onunla barışıp olan bitenleri unutmamızı istemekte bu çok bilmiş vicdan yoksunu yazar.
Sonra kiminle kavgalı? Ermenistan. Bu yeni bir şey değil. Ak parti hükümetinden öncede taa Ermenistan´ın kuruluşuna kadar süren bir süreçte hep kavgalı olduğumuz ve bu yüzden yine Ak Parti hükümeti tarafından eski kırgınlıkların bir kenara atılması umuduyla başlatılan Ermenistan ile normalleşme süreci başlatılmasına rağmen, yine bu barış kumkuması, çiçek böcek edebiyatçısı yazarlarca en fazla eleştiriyi almıştı. Unuttular bunları.
Sonra kiminle kavgalı Türkiye? Irak. Neden? Americanın desteğiyle başa getirilen Irak dikatatörü, Suriye´de katliamların ortağı şia mezhepçisi katil, America´nın ortadoğudaki yeni ekürüsü, emperyalist şii İran´ın da uydusu Maliki´nin kendi mezhepçi hakimiyetini pekiştirmek adına askerlerince toplu sünni katliamları ve tutuklamalarına rağmen. Ne yapacağız? "Gel Maliki gel. Sen onca insanı bir hiç uğruna öldürdün ama biz yine de seni kucaklayalım. O kanlı ellerini sür yüzümüze. Sorun değil !" mi diyeceğiz !?
Neden yapacağız bunu? Bu ülkede yaşayan kibirli, hedonist bir kaç mutlu ve azgın azınlığın işleri düzgün gitsin diye mi?!
Rızık endişesi yüzünden evlatlarını öldüren anne baba vicdansızlığı gibi tüm bu olup biten zulümleri unutmamızı ve dahi umursamamızı salık vererek kime hizmet ediyorsunuz? Oysa rızkın Allah´tan geldiğine iman ettiğinizi söylerken maske mi taklıyordunuz !? İnanmadığınız şeyi neden söylersiniz !? Sabahattin Ali´nin eşi ve kızına yazdığı mektubunda, "Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım, fakat aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir." der.
Yok arkadaş ben yokum. Varsın soframda masum bebelerin kanlarıyla kaynamış excellence lezzetler olmasın. Biz bu dünyaya hedonist hülyalarımızı gerçekleştirmeye mi geldik?! Suriye´de, Irak´ta kadınların ve çocukların acı çığlıklarına kulaklarımızı tıkayıp, kendi maddi capital menfaatlerimiz adına bu katillerle barışmaya gönlüm el vermiyor. Bu yazarın vicdanı ile cüzdanı arasında çok büyük bir mesafe var belliki. Tabi kendisi kararını mutlu olmak adına cüzdanından yana koymuş olabilir. Fikrini söylemiştir. Saygı duymak zorunda değilim lakin tahammül etmek zorundayım.
Rasülullah saîlallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
"Mü´minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."
Hayatını, o küçük dünyasında “mutlu olmak” üzerine bina eden bu insan umarım sıcak yatağına girdiğinde ve başını o kuş tüyü yastığa koyduğunda kutlu Nebi´nin (sav) bu sözleri kulaklarında çınlar. Sabah kalkıp, Irak ve Suriye´de kendi yaşıtları acılar içinde kıvranırken mışıl mışıl uyuyan çocuğunun yüzüne baktığında empati yapmak gibi bir erdem ile bu dediklerimi refleksiyon eder, sentezler ve fıtratının derinliklerinde ki hakikat güneşini balçıkla sıvamaktan vazgeçer. Umarım cüzdanı ile vicdanı arasında sıkışmış bu capital arzularını yaradılış fıtratının gereği olarak insani değerlerin mihengiyle ölçer de cinayet işleyen katillerle sevişmek ve barışmak gibi bir ahmaklığı bir daha dillendirmez. Can çıkmadıkça umut kesilmez. Allah hepimize keskin görüş ve irfan versin… Cemil Meriç üstadımız ne güzel söylemiş ; “Senin türben kelimeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kağıda geçirmek istiyorsun; kağıda, yani ebediyete. Zavallı çocuk, bilmiyorsun ki ebediyet sümüklüböceğin izleri kadar aldatıcı.”...