-Çaaat! Çuut!

 

-Ufff avucum! Çok acıdı Öğretmenim!

 

-Acıyacak! Daha çok acıyacak! Yarın da çarpım tablosunu ezberlemeden gel, yarın görürsün acıyı!

 

Cetvel avucuma değil, içimdeki matematik sevgisine vurulmuştu sanki. Henüz ilkokul ikideydim. Yani tam yeteneklerin belirginleştiği, keskinleştiği yaştaydım;

 

Sekiz!

 

O akşam, tüm çarpım tablosunu ezberlemeyi başarmıştım.

 

Korkudan!

 

Öğrenme aşkından falan değil yani...

 

Hayret ediyorum, nasıl yapabilmişim bunu! Şimdi olsa inanın bir gecede ezberleyemezdim.

 

Ama şimdi daha net anlıyorum bu ülkede ne-den matematikten nefret edildiğini, genel başarı ortalamasının neden düşük olduğunu...

 

Öğretmen tutumları!

 

Eğitim sisteminin baskıları!

 

Bir de aileninkiler eklenince...

 

İnanın matematik ortaokulda da yakamı bırakmadı. Yapamıyordum, olmuyordu. Olmadıkça hocamın baskısı daha da artıyordu.

 

Uyduruktan bir ödev verdi tüm sınıfa matematiği sevdirmek için; origami!

 

Yine olmadı. Kimse kağıt katlama sanatını doğru düzgün yapamadı. El işi dersinde verilseydi bu kadar gam yemezdik.

 

Kulakları çınlasın (ismini vermeyeceğim), gözleri anormal derecede sorunlu, muhasebeci bozması birini atadılar "hoca" diye, öğretmen kıtlığından.

 

Bir gün yöndeş açıları işlerken, ilgimi çeker gibi oldu konu. Bi`cesaret el kaldırıp en arkadan, ben cevaplayayım istedim;

 

 En önde el kaldırmayan Zehra`ya söz hakkı verdi;

 

-Buyur güzelim demek sen cevaplamak istiyorsun.

 

Girdim devreye;

 

-Zehra değil Ziya! Ben el kaldırdım hocam, ben!

 

Kahkaha tufanı!

 

Geldik liseye...

 

Yine matematik "belası".

 

"Geçemezsiniz!" diyordu hocamız; "Benim dersimi zor geçersiniz bu kafayla!"

 

Çünkü kimse onun ne anlattığını anlamıyordu. Pissagor üçgeni, OBEB, OKEK`ler derken, hoca bizi kekler diye tekerleme bile uydurduğumuz olmuştu.

 

Nihayet Özel Hoca!

 

"Tüm derslerin temeli matematiktir"! diyordu; Tarihe, Edebiyata, Sosyolojiye nispet edercesine.

 

Ona göre matematik oluversin derslerin temeli; bana göre edebiyattı.

 

Herkesin dilinde bir ÖSS`dir gidiyordu o dö- nemler; "Matematiksiz olmaz! Sözelci dahi ol-san, ÖSS`de matematik ya-pa-cak-sın! Yoksa kötü bölümlerde sürünür durursun" söylentileri iyi gaz veriyordu bize. 

 

"İnekledik!" öğrenci tabiriyle.

 

Yine olmadı çünkü hâlâ ikinci sınıfta yediğim o dayağı yüreğimde hissediyordum. O akşamki eziyeti... Yediğim fırçaları!

 

Ve Üniversite.

 

Aritmetiğin nazı, istatistiğin gazı, geometrinin cazı derken güç bela bir şeyler kaptık. Öğrendim bi`şeyler. Ama!

 

Sevmedim, sevemedim matematiği.

 

KPSS Bizi Görsene!

 

"Matematik" diyordu inadına kurs hocamız; Matematiksiz asla kazanamazsınız çünkü ortalamanızı bu belirliyor.

 

"Hocam!" dedim. "Ben edebiyatçıyım"

 

"Olsun!" dedi; neci olursan ol, yapacaksın arkadaş! Yapmak zorundasın.

 

Yapmadım!

 

İnadına matematik yapmadım.

 

Beynim otomatikman tepki koymaya başlamıştı artık. O sütunu boş bıraktım.

 

Çünkü ben, istemediğim, sevmediğim bir ders yüzünden kaderimin belirlenmesine karşıydım artık.