Modern dünya önce bireyi sonra aileyi sonra da nesli bozmayı kendine amaç edindi..Bunu yaparken en sağlam argümanı “ eşitlik ve özgüven sahibi olma/ muhtaç olmama “ zehrini insan zihnine zerk etti... İnsan ilişkilerinde önce kadına, sende çalış kendi paranı kazan, eşinle eşit haklara sahip ol dendi.. Kadın, fıtratına uygun olsun olmasın “ para kazanmak “ için her ortamda çalışmaya itildi. Kadın; ruhunu, bedenini ve tüm annelik değerlerini örseleyerek çalıştı, para kazandı. Bunu yaparken kendini öldürdüğünün farkına varsa da eşine karşı birey olma, eşit söz söyleme hakkına erişme ya da eşiyle kendini eşit görmek ona dayanılmaz derecede cazip geldi.. ... Bunu yaparken erkeğin/ eşin tüm kaygıları gözardı edildi. Çünkü erkek “ hemcinsini “ en iyi tanıyan olduğu için kadını/ eşi/ kızı için endişe duydu.. erkeğin kavvam/ gözetici/ koruyucu / kollayıcı ve sahiplenici tüm vasıfları yerle bir edildi... Ama modern akıl, buna da bir söylem buldu “ karşılıklı güven duyma “ söylemi geliştirildi.. Oysaki güven duymak, tek taraflı olan bir duygu değildi.. Evladın anneye duyduğu güvenle annenin evlada duyduğu güven aynı olmadığı gibi; kadının kocasına duyacağı güvenle, kocanın karısına sunacağı/ yaşatacağı güven duygusu asla aynı nitelikte değildi...olamazdı da Çocuğun annesine hissettiği güven onun hayat teçrübesine, onu her daim koruyup kollayacağına, ona asla ihanet etmeyeceğine / zarar verecek hiç bir şey yapmayacağına karşı sonsuz ve sorgulamadan uzak bir güven duygusuydu... acabadan uzak bir güven... Oysaki annenin çocuğuna duyduğu güven; çocuğun teçrübesi ve çevresindeki kişileri de içine alarak, koruyup kollamaya yönelik bir güvendir. Başı boşluk içermez. Ergenlik dönemimizde annemizden izin almak için en çok duyduğumuz ve kızdığımız cümledir “ sana güveniyorum ama etrafındaki kişilere/ arkadaşına güvenmiyorum” kuşak çatışmasının da temelini bu söylem oluşturur. Oysaki bu basma kalıp cümlenin ötesinde çocuğa, ona gelebilecek zararlar anlatılarak söylense, çocuğun tavrı daha yumuşak olacaktır... Aynı hiyerarşik güven duygusu eşler arasında da geçerlidir. Erkek eşinin bizzatihi kendisine güvenir ama çevresindeki hemcinslerinin tutumundan emin olamaz. Kadının korunaklı kabuğundan çıkıp insanları tanıması ve çalışma hayatına adapte olması zaman alan ve kadını yıpratan, naifliğini yok eden bir süreç.. bu süreci yaşayan eş doğal olarak güven sorunu yaşar.... Çünkü erkeğin kavvamlık/ gözetleyicilik/ koruyuculuk vasfı işlevsiz oluyor. Kısaca “ sen sensin, ben benim “ sloganıyla Allahın yarattığı tüm fitri hiyerarşik yapı bozulmuş oluyor......ve derken, önce her kafadan bir ses çıkan aile yapısı sonra da toplum bozulmuş oluyor Oysaki devlet politikası; bunun yerine yani kadını vasıfsız ve düzeysiz ortamlarda çalıştırmak yerine, sürekli ve zorunlu farklı alanlarda akademik eğitime tabi tutsa ve bunun maddi yükünü karşılasa daha nitelikli bir nesil ve toplum düzeyine ulaşmış olurduk. Peki bu kadını eve hapsetmek, değersizleştirmek anlamına mı geliyor? Yazının bir iddiası yok...nacizane pirimle yaptığımız sohpetlerden bana kalanlardır... katılırsınız ya da katılmazsınız sizin tasarrufunuzdur...... selam ile kalın.... |