Üç Ayların ilki olan Recep Ayının 27. gecesi Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en büyük mucizelerinden birisi olan “İsrâ ve Mirac” hadisesinin meydana geldiği Mi-rac Kandili’dir. Mübarek Mirac Kandili’ni inşallah bu gece bir kez daha idrak edeceğiz.

İsrâ; Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya geceleyin götürülmesi olayının adıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in İsrâ olayının ardından semaya yükselişi ve Allah’ın yüce katına kabul edilişine de “Mirac” denilmektedir.

Mirac, hicretten yaklaşık bir buçuk yıl önce, İslam tarihine “Senetü’l-hazen” olarak geçen hüzün yılında meydana gelmiştir. O yıl Peygamberimiz kendisini himaye eden amcası Ebu Talip ve vefakâr hanımı Hz. Hatice’yi peş peşe kaybetmiş, ayrıca İslam’ı tebliğ için gittiği Taif’te müşriklerin kötü muamelelerine maruz kalmıştı. Bütün bunlar Hz. Peygamber’i son derece üzmüştü. İşte böyle bir ortamda Hz. Peygamber (s.a.s.)’ in üzüntüsünü ve sıkıntısını hafifletmek maksadıyla Allahu Teâlâ, O’nu yüce katına kabul etmiş, O’na çok bü-yük ikram ve ihsanlarda bulunmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Cenâb-ı Hakk’ın özel iltifatlarına mazhar olduğu mukaddes yolculuğundan kısaca bahsedelim.

Miraç, Hz Peygamberimizin Yüce Allah’ın huzuruna yükseltilerek taltif edilmesi mucizesidir. Miraç kelimesi, Arapçada yükseğe çıkmak anlamına gelen uruç kelimesinden türetilmiş olup sözlükte “yükselme, yükseğe çıkma aracı” demektir. Dini bir terim olarak miraç, Hz Muhammed (‘sav) in Yüce Allah tarafından göklere yükseltilip kendi huzuruna çıkarılması ve bu arada birçok ilahi sırlara ve tecellilere mazhar kılınması olayını ifade eder.

Miraç, hicretten 18 ay önce Hz. Muhammed. (sav) in peygamberliğinin 12. inci yılında meydana gelmiştir. Müslüman bilginlerinin çoğunluğu miraç’ın hem ruhen hem de bedenen meydana geldiği kanaatindedirler. Hz.Hatice validemiz ve peygamberimizin amcası Ebu Talibin vefatından sonra müşriklerin efendimize Karşı sözlü ve fiili saldırılarını arttığı döneme rastlamıştır.

Yaygın görüşe göre miraç olayı, şöyle cereyan etmiştir; Hz.Peygamberimiz, kabenin yanındaki hatim veya halası Ümmü Hanın evinde uyku ile uyanık bir halde iken, Cebrail (as) geldi. Peygamberimizin göğsü-nü yarıp zemzem suyu ile yıkadı. İman ve hikmetle doldurdu. Hz. Peygamberimiz bir Burak’a bindirildi. Ceb- rail  (as) ile beraber Mekke’deki Mescidi-i Haram’dan Küdüs’teki Mescid-i Aksaya gittiler. Burada Peygamberimiz bütün Peygamberlere imam olup, beraber namaz kıldıktan sonra manevi bir merdivenle yedi kat göğü aşarak sidretül müntehaya vardılar. Cebrail (as) ey Muhammed buradan itibaren Allah’a gitmen sana aittir. Ben buradan ileri gidemem dedi. Peygamberimiz refref denilen özel bir binekle Allah’ın huzuruna getirildi. Yüce Allah, konuş ya Muhammed buyurdu. Başlangıçta heyecandan korkan Peygamberimiz, Allah’’ın kendisine verdiği sekine ile rahatlayıp namazlarda birinci ve ikinci oturuşlar da okuduğumuz tahiyyat duasının birinci cümlesini söyledi “Selam ve hürmetlerimiz, namaz ve her tülü dualarımız, hayır, hasenat ve iyiliklerimiz Allah içindir. Yüce Allah, Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun ey ne-bi.” buyurdu. Peygamberimizde “Allah’ın Selamı, bereketi ve rahmeti bizim ve senin yararlı davranışlarda bulunan Müslüman kullarının üzerine ol-sun” dedi.

Bu söyleşiyi gıpta ili dinleyen Cebrail (as); “ben şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Ancak ezeli ve ebedi olan Allah vardır. Hz.Muhammed’de onun kulu ve elçisidir” dedi. Yani tehiyyat duası, Peygamberimizle Yüce Allah arasında geçen bir konuşmadır.

İsra ve Mi’raç ile Hz. Peygamber (sav) in metafizik bir tecrübe yaşadığında şüphe yoktur. Müşrikler onun yanında yer almasalar da Yüce Allah (cc) Mi’raç ile Peygamberinin yanında olduğunu göstermiştir. Mi’raç ile, eşini ve amcasını kaybettiği "Hüzün Yılı"nda Mekke’de bulunan sevgili Nebi’ye bir yükseliş tecrübesi yaşatmak suretiyle şevk (ve moral) verilmiştir. Resulullah (sav)e yaşatılan bu tecrübe "Namaz" ile taçlandırılmıştır. Hz. Peygamber (sav) yaşadığı bu olağanüstü tecrübeden sonra ümmetine yeniden dönmüş ve onları da namaz ile Yaratıcılarına ruhen yükselmeğe çağırmıştır. Müminler ise her namazda okudukları "Ta- hiyyat" ile Resululah (sav) in yaşadığı bu hadiseyi tekrar tekrar canlandırır ve Rableri katındaki yüksek mertebelere uzanmak için çırpınırlar adeta.

Evet, Mi’raç bir yükseliştir...

Kulun Allah nezdinde yükselişi...

Kullar bu yükselişi hiç şüphesiz O’nun razı olacağı bir hayat ile gerçekleştirirler. İhlas ile, takva ile, ibadet ve taat ile... Bilhassa namaz ile. Zira namaz Mü’minin Miracı’dır. Hadislerle İslam, D.İşl. Bşk.7/22.

İsra ve Mi’raç olayı, uykuda mı uyanıkken mi, ruhen mi bedenen mi olduğu eskiden beri tartışılmıştır. Bu yazımızda bu konuya açıklık getirmeye çalışacağım inşallah..

 A) Mi’raç’ın sadece ruh ile yani uykuda meydana geldiğini söyleyenler: Hz.Aişe (ra) ve Sahabeden Muaviye b. Ebu Sufyan bu görüşü savunmaktadır. Bunların delili şu ayet-i kerimedir.

"Mi’raç’ta sana gösterdiğimiz o görüntüleri insanları sadece sınamak için ortaya koyduk" (İsra, 17/60.)

Mi’raç’ın rüyada olduğunu söyleyenlerin diğer bir delili de, Hz.Aişe (ra)nın: "Ben Resulullah (sav) in bedeninin yatağından ayrıldığını hissetmedim." dediğine dair rivayettir. Ancak İsra ve Mi’raç olayı meydana geldiği zaman Hz. Aişe (ra) henüz Resulullah (sav) ile evlenmemişti. Dolayısıyla Hz. Aişe (ra) nın yaşanan olaya tanıklık etmesi söz konusu değildir. Hz. Aişe (ra) ya ait olduğu söylenen bu Hadisin senedi de çok zayıftır.

Bunların bir başka delili de, Resulullah (sav) in Mi’raç olayını anlatmağa "Ben uykudayken" diye başlamasıdır. Hadisin devamı okununca durumun böy le olmadığı anlaşılmaktadır.

Diğer bir delilleri de, Enes b. Malik’in Mi’rac’ı anlatırken "Resulullah Mescid-i Haram’da uyurken" diye söze başlaması, Efendimizin de sözünü: "Uyandım, bir de baktım ki Mescid-i Haram’dayım." diye bitirmesidir. Buhari, Tevhid, 37. 5717; Müslim, İman, 262, 162.

Görme işi uykuda olmuşsa bunun mastarı "rüya" dır. Uyanıkken olmuşsa "rü’yet" tir. Ayette rüya denildiğine göre, Mi’raç olayı rüyada olmuştur.

B) Mi’raç uyanıkken ve bebenle meydana geldiğini söyleyenler: Ashap ve Tabiinin büyük çoğunluğu Mi’raç ın uyanıkken ve bedenle olduğunu kabul etmiştir. Doğrusu da budur.

Ashab-ı Kiram’dan Abdullah b. Abbas, Cabir b. Abdullah, Enes b. Malik, Hz. Ömer, Ebu Hüreyre, Abdullah b. Mesud ve Malik b. Sa’sa gibi yirmi kadar sahabe ve alim bu görüştedirler. Tabiinden bir çok meşhur âlim de bu görüşü savunmaktadır. Dehhak, Said b. Cübeyr, Katade, Said b. Müseyyeb, Hasan-ı Basri, İbrahim en-Nehai, İbn Cüreyc ve İbni Cüreyc bu görüştedirler.

Bu görüşü savunan sahabe ve tabilerin delilleri ise şunlardır:

"Kul" manasına gelen ’abd’ ruhla cesedin her ikisi-ne birden ıtlak olunur. Yalnız cesede kul denilmediği gibi yalnız ruha da kul denilmez. İsrâ"da geceleyin bir cismi yürütmektir. Bu kelime hiçbir zaman yalnız ruhu yürütmek manasında kullanılmamıştır. Resulullah (sav) gerek Mekke’den Kudüs’e, gerekse Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan göklere vâki olan seyahatinde hem cesedi hem de ruhu ile bulunmuştur. Ayette, "Bir gece kulunun ruhunu götürdü" denilmiyor, "Bir gece kulunu götürdü" denilmektedir. Kulluk ruh ile olmaz, ruh ve bedenle olur. Kur’an-ı Kerimde birçok yerde geçen "abd" (kul) kelimesi, ruh ve bedenin tamamını ifade eden insan vücudu için kullanılmıştır. (Alak suresi. 9.10.)

Beden ile gerçekleşmesi Mi’raç’ı mucize yapan en büyük sebeptir. Mucizeler, insanların ulaşmakta aciz kaldığı olağanüstü hadiselerdir. Allah’ın peygamberlerine bir ihsanıdır ve davalarına tasdik olarak verilir. Miracı insanlar nazarında mucize yapan en önemli sebep ruh ve beden ile gerçekleşmesidir. Ruh beraberinde beden ile gitmek ve bütün sema mertebelerini geçip arş-ı âlâya yükselmek yalnız Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav)e mahsus bir mucizedir. Müşrikler zaten bu duruma itiraz etmişlerdir.

Mi’raç rüyada olmuş olsaydı mucize olmazdı. Peygamber (sav) in Peygamberliğine bir delil ve mucize olmazdı. O zaman Müşrikler de uykuda meydana gelen bir olayı yadırgamaz ve Peygamberi (sav) yalanlamazlardı. İmanı zayıf bazı Müslümanlar da Miraç olayını duyunca dinlerinden dönmezdi. Çünkü bu tür rüyaları herkes görebilir ve bu rüya yadırganmazdı.

Peygamber’in (sav) Mescid-i Aksa’da Peygamberlere namaz kıldırması, Cebrail (demesi) ın ona Burak’ı alıp getirmesi, göklere yükselip sema kapılarının açılması istendiği zaman Cebrail’e "Yanındaki kim?" diye sorulması, Onun da "Muhammed" diye cevap ver- mesi, Peygamber (sav)in diğer Peygamberlerle karşılaşıp konuşması, Peygamberlerin ona "Hoş geldin" demesi, beş vakit namazın farz kılınması meselesinde Hz. Musa (as) ile konuşması, işte bütün bunlar Mi’rac ın uyanıkken ve bedenle meydana geldiğini göstermesi sebebiyle bu olayı duyanlar büyük bir imtihan geçirmişlerdir. (Şifa-i Şerif Şerhi, 1/ 397.)

Mi’raç’ın anlatıldığı bir hadiste Peygamber (sav) in "Cebrail elimi tuttu ve beni semaya çıkardı" diye söze başlayıp "Cebrail beni öyle yüksek bir yere çıkardı ki, orada kaza ve kaderi yazan kalemin cızırtılarını duymaya başladım" buyurması, onun Sidretü’l-Münteha’ya varıp cennete girmesi ve haber verdiği şeyleri orada görmesi de Mi’raç’ın hem ruh hem de beden ile olduğunu gösterir. (Şifa-i Şerif Şerhi, 17397-98.)

Abdullah b. Abbas (ra) şöyle demiştir: "Mi’raç, Peygamber (sav) Efendimizin rüyada gördüğü bir şey değil, mübarek gözleriyle gördüğü bir olaydır." Buhari, Menakibü’l Ensar.42. Kader.10.

Hasan-ı Basri’nin rivayet ettiği Mi’raç hadisinde Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Ben Hicr’de uyuyordum. Cebrail yanıma gelip topuğu ile bana dokundu. Doğrulup oturdum, fakat bir şey görmedim. Tekrar uykuya daldım." Bu olayın üç defa olduğunu belirttikten sonra sözlerine şöyle devam etti: "Üçüncüde Cebrail kolumdan tuttu ve beni Mescid-i Haram’ın kapısına götürdü. Bir de baktım ki, orada bir hayvan duruyor." Daha sonra Peygamber (sav) Efendimiz Burak ile olan yolculuğunu anlattı. (İbn Hişam, Es-Sire.II,38. Şifa-i Şerif Şerhi.1/398.)

Ebu Zer (ra)nın rivayetine göre, Resulullah (sav) Efendimiz: "Ben Mekke’de iken evimin tavanı yarılı-verdi. Cebrail (as) indi. Göğsümü yardı ve içini Zemzem suyu ile yıkadı." diye Mi’raç hadisesini anlatmaya başlamış, daha sonra da: "Cebrail elimden tutup beni semaya çıkardı." diye sözlerine devam etti. (Buhari, Salat,1; Hac, 76; Enbiya,5; Müslim, İman, 263. Şifa-i Şerif Şerhi, 1/399.)

Enes b.Malik (ra) da rivayetinde, Peygamber (sav) Efendimiz: "Beni alıp Zemzem suyuna getirdiler. Göğsümü yardılar." diye bu olayı anlatmıştır. Müslim, İman,260.

Kur’an rüyada vahy olmaz. Kur’an ayetleri hiçbir zaman rüyada vahyedilmemiştir. Peygamberlerin rüyaları da vahiydir. Ancak bunlar Kur’an ayeti değildirler. Bakara suresinin son iki ayeti Mi’raç’da vahyolunmuştur. Dolaysıyla Mi’raç rüyada değil uyanıkken ve bedenle olmuştur.

Mi’raç olayı rüyada olmuş olsaydı, Müşrikler endişelenmezler, olaya gülüp geçerlerdi. Peygamber (sav) den delil istemezlerdi. Peygamber (sav)in Mescid-i Aksa’ya gidip geldiğini duyan müşrikler şiddetle karşı çıkmış ve bunun ispatını istemişlerdir. Ebu Hüreyre (ra) nın rivayet ettiğine göre, Peygamber (sav) şöyle buyur-muştur: "Mi’raç dönüşü kendimi Kâbe’de Hicr mevkiinde buldum. Mekkeliler bana İsra seyahatinde gördüklerimi soruyorlardı. Hafızamda iyice tutamadığım şeyleri anlatmamı istediler. Hayatımda hiç olmadığı kadar tedirginlik ve üzüntü yaşadım derken, Allah Teâlâ aradaki engelleri kaldırıp Beytü’l-Makdis’i gözümün önüne getirdi; ben de ona bakarak Kureyşlilerin sorduğu sorulara cevap verdim." (Buhari, Menakibü’l-Ensar, 41; Tefsir,17; Müslim, İman,278. Şifa-i Şerif Şerhi. 1/400.)

Miraç hakkındaki hadislerde gördüğümüz üzere, Efendimiz (sav)’in Burak adında bir bineğe bindiği bildi-rilmiştir. Burak, ancak beden için bir araç olabilir. Ru-hun bir bineğe ihtiyacı yoktur. O hâlde Miraç, beden ile olmuştur. Zira eğer ruh ile olsaydı, bineğe ihtiyaç olmazdı.

Miraç’ın anlatıldığı İsra suresi 1. Ayette "esra" kelimesi geçmektedir. "Esra" kelimesi, "Yürüttü" manasındadır. "Yürüttü" ifadesi de miracın bedenle olduğuna işarettir. Zira hayalen, keşfen veya rüyada bir kişiye bir yerin gezdirilmesi beyanında, "Yürüttü" tabiri kullanılmaz.

Yine miracın anlatıldığı Necm suresi 17. ayette: "Göz ne kaydı ne de kamaştı" buyrulmuştur. Göz ise ruhun değil, bedenin bir organıdır. O hâlde miraç bedenle olmuştur. Eğer ruh ile olsaydı, ayette "göz" tabiri kullanılmazdı.

İsrâ ve Miraç’ın ruh ve beden beraberce olduğu hakkında, sahabenin ve ümmetin icmâ’ı vardır. Başta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi pek çok kimse, bu hadisenin ruh ve bedenle meydana geldiği hususunda ittifak halindedirler. Ehli Sünnetin görü-şü de böyledir.

Yüce Allah, İsrâ ve Mi’raç olayının geçtiği, İsrâ sûresine "Subhânellezî esrâ bi abdihî..." cümlesiyle başlamıştır ki, Araplar, hayrete mucip bir hadiseyle karşılaşıp ondan dehşete kapıldıklarında "Subhânellâh!" derler. Bu surenin de böyle bir cümleyle başlaması göstermektedir ki, burada acayip şeyler meydana gelecektir. Şayet bu, rüyada olan bir hadise olmuş olsaydı hayret edilecek bir durum söz konusu olmazdı.

Bazı mutasavvıflar Mi’raç’ın uyanıkken amma ruh ile gerçekleştiğini savunmaktadırlar.

İsra ve Mi’raç olayında ikinci bir tartışma konusu da, "Peygamber (sav) Efendimizin Mi’raç’da Yüce Allah (cc) i gördü mü, görmedi mi?" meselesidir.

Peygamberimizin Mi`rac`da Allah`ı görüp görmediği konusunda iki görüş vardır. Hz. Aişe ve taraftarlarına göre Peygamberimiz, Allah`ı görmemiş; İbn Abbas ve onun görüşünde olanlara göre ise Allah`ı görmüştür. Bu incelemeden de anlaşılacağı üzere bu hususu ifa-de eden kesin bir şey yoktur. Sadece Mi`rac`tan söz eden âyetlerin bir kısmının ashap tarafından farklı yorumlanması sonunda bu görüşler ortaya çıkmış bulunmaktadır. Esasen Hz. Aişe ile İbn Abbas (r.a.) da onun kalbi ile Allah`ı görmüş olduğunu iddia etmiş olması muhtemeldir. Böylece her ikisinin görüşü telif edilmiş olur. Nitekim İkrime`nin İbn Abbas (r.a.)`dan rivaye- tine göre, İbn Abbas şöyle demiştir: ``Muhammed`in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.`` Âyet-i kerimesinin tefsirinde, "O`nu kalbi ile gördü" demiştir. (Necm,11). Ata`nın da İbn Abbas`tan aynı mealde rivâyeti vardır. (Umdetü`I-Kârî, c. XIX, s. 199.) Hatta İbn Abbas (r.a.)`ın: "Resûlullah Rabbini gözü ile değil, kalbi ile görmüştür." dediği de rivayet edilmiştir. (Müslim, İman, 77). Bunun içindir ki Said İbn Cübeyr: "Peygamberimiz Rabbini gördü diyemem, görmedi de diyemem.`` dediği rivayet edilmiştir. (Aliyyü`I-Kârî, Şifa Şerhi, c.I,s.422.)  En doğrusunu Allah bilir.

Peygamber Efendimizin en büyük mucizelerinden biri olan bu hadise İsrâ ve Mirac diye adlandırılan iki aşamada gerçeklemiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu kutsal yolculuğun İsrâ kısmından şöyle bahsedilmektedir: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) Bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız (bereketlendirdiğimiz) Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsrâ, 17/1). İslam âlimlerine göre Necm suresi 5-18. ayetleri de Mescid-i Aksâ’dan sonraki aşama olan Mirac’tan bahsetmektedir. Bu ayetler-de ifade edilen hakikatleri şöyle özetleyebiliriz: Resûlullah Rabbine öylesine yaklaştı ki aradaki vasıtalar kalktı ve Allah Teâlâ kuluna vahyini doğrudan doğruya verdi. O esnada orayı Allah’ın nuru kaplamıştı. Resûlullah gözlerin kamaşacağı, akıllara sığmayacak ve insanı hayretler içinde bırakacak şeyler gördüğü halde sağa-sola yönelmemiş, gördüğü olağan üstü şeylerin etkisiyle kendinden geçmemiş, edepte kusur etmemiş; aksine tam bir dikkatle müşahedelerde bulunmuş ve sağlıklı tespitler yapmıştı. (Bkz. Kur’an Yolu Meâl ve Tefsiri, C. 5, Necm, 53/5-18. ayetlerin tefsiri).

Allahu Teâlâ yüce makamında ağırladığı aziz misafirini eli boş göndermemiş, şanına yakışır hediyelerle O’na ikram ve ihsanlarda bulunmuştur. Hadis-i şeriflerde Peygamber Efendimize verildiği bildirilen Mirac hediyeleri şunlardır:

1. Beş vakit namazın farz kılınması,

2. Allah’a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesi,

3. Bakara sûresinin İslam dininin temel inanç esaslarını ihtivâ eden ve Müslümanların sorumluluklarını hafifleten “Âmene’r-resûlü…” diye başlayan son iki ayeti.

Yüce Allah, Peygamberimize bu gece cennet ve cehennemi, arşı ve kursiyi gösterdi. Kendisine Allah’ın on iki emri tebliğ edildi. Peygamberimiz böylece bu mübarek yolculuğu tamamlayarak aynı gece evine döndü. Mi`rac`ın Yankıları Peygamberimiz evine döner dönmez gece olup bitenleri ailesine ve arkadaşlarına anlattı. Her söylediğinin gerçek olduğunda şüphe olmayan Peygamberimize ailesi ve arkadaşları inanmıştı. Mekke`lilerin bazıları olayı duyar duymaz şaşkına dönmüşler; bir gecede bu kadar yer hiç gezilir mi demişlerdi. Çünkü onlar Mi`rac`taki üstün gerçekleri kavrayacak seviyede değillerdi. Bu sebeple Mi`rac olayı kendilerine anlatılınca inanmadılar. Her şeyi maddî ölçülere göre değerlendirdikleri için böyle şey olur mu? dediler. Kainatta olup bitenlerden, Allah`ın sonsuz kudretinden haberleri yoktu. Her yeni şeye karşı gelen câhil halk seviyesinden yükselmiş değillerdi. Kervanların bir ayda gidip bir ayda geldikleri mesafeyi Muhammad (s.a.v.) bir gecede nasıl alabilecek, dediler. Halbuki Hz. Muhammed onların kullandıkları vasıtaları kullanmış değildi. O, Burak`a binmişti. Burak, şimşek manasındaki berk kökünden gelir. O halde Mi`rac` ta şimşek sür`ati vardır.

Evet, değerli mü`minler;

Mekke`liler bu olay karşısında şaşkına döndüler. Hemen Ebû Bekir (r.a.)`e koştular ve Peygamberimizin İsrâ`ya dair verdiği haberi ona naklettiler.

Hz. Ebû Bekir onlara:

-Muhammed`in doğru sözlü olduğuna kanaatim vardır. Bu kanaatimi size de bildiririm, dedi.

Onlar:

- Demek Muhammed (s.a.v.)`in bir gecede Mescid-i Aksâ`ya gidip sonra dönüp geldiğini sen de tasdik mi ediyorsun? dediler.

Hz.Ebû Bekir:

- Evet, tasdik ediyorum. Değil bu, bundan daha ziyade uzaklarına da meleklerin gökten haber getirdikle-rine de inanmışımdır, dedi.

Bu cihetle Ebû Bekir (r.a.)`e "Sıddık" denildi. Peygamberimizin daha önce Mescid-i Aksâ`ya gitmediğini biliyorlardı. Onun için kendisine Mescid-i Aksâ ile ilgili sorular sordular. Peygamberimiz çok bunaldı. Çünkü bir an uğrayıp geçtiği bir yer hakkında ne kadar bilgisi olabilirdi. Kendisi bu anı şöyle anlatıyor: "Kureyş beni yalanlayınca Mescid-i Haram`a gidip Hicr`de ayakta durdum. Bundan sonra Allah bana Beyt-i Makdis ile gözümün arasındaki mesafeyi kaldırdı da ne sordular-sa bakarak haber vermeye başladım.( Buhari, Menakıp, 41; Müslim, İman, 75). Bu olayda görüldüğü gibi Müşrikler Peygamberimizin isra ve miraç mucizesine inanmadılar. Ancak bizler Müslümanlar olarak Peygambersizin isra ve miracını bedenen ve ruhen olduğuna inananıyoruz. İşte Mi`rac ve safhaları kısaca budur.

 İsra ve Miraç olayı Yüce Allah’ın elçisine büyük bir lütfüdür. Bu gece tevbe-i istiğfar, dua ve ibadetlerle Yüce Rabbimize yönelmeli, Mirac hediyesi olan Bakara suresinin son iki ayeti ile İsrâ suresinin 23-39. ayetleri üzerinde tefekkür etmeli, kulluğumuzu gözden geçirmeliyiz. Özellikle mü’minin miracı sayılan namazın farz kılındığı bu mübarek gecede namazlarımızı gözden geçirmeli, çokça kaza ve nafile namazı kılmalı, Kur’an okumalı ve Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’e salâvat getirmeliyiz. Mi`minin Mi`rac`ı sayılan namazın farz kılındığı bu mübarek gecede yüce yaratıcıya yönelmeli, O`ndan af ve bağış dilemeliyiz. Birbirimize sevgi ile yaklaşmalı düşmanca davranışlardan uzak durmalıyız. Sağlıkla kavuştuğumuz bu kutlu günleri değerlendirmeli ve Allah`ın Iütfettiği sayısız nimetlerine şükretmeliyiz.

 

Bu duygularla Miraç Kandiliniz mübarek olsun. Namaz ile ruhen Miraç’a yükselenlerden eylesin. Geceyi en iyi şekilde ihya etmeye çalışalım. Bu vesileyle Miraç Kandilinizi şimdiden tebrik eder bölgemize, ülkemize ve İslam âlemine huzur, barış ve esenlikler getirmesini, bu kutlu gecenin birlik, beraberlik ve kardeşliğimizin pekişmesine vesile olmasını ve hayırlara vesile olmasını Yüce Mevlâmızdan niyaz ederim.