Hz. Hatice’nin amcasının oğlu olan Varaka bin Nevfel (Nevfelin oğlu Varaka) İbranice okuyup yazmasını bilen, İncil’den ayetlerden bir şeyler yazan, gözleri kör olmuş ihtiyar bir insandı. Hz.Peygamberi güzelce dinledikten sonra şöyle dedi;

Hz. Hatice’nin amcasının oğlu olan Varaka bin Nevfel (Nevfelin oğlu Varaka) İbranice okuyup yazmasını bilen, İncil’den ayetlerden bir şeyler yazan, gözleri kör olmuş ihtiyar bir insandı. Hz.Peygamberi güzelce dinledikten sonra şöyle dedi;
-Bu sana gelen, Allah’ın Musa’ya indirdiği namus (melek)tir. Keşke kavm’in seni (yurdundan) çıkaracakları zaman ben sağ olsam…” Hz.Muhammed (as):
-Onlar beni çıkaracaklar mı? diye sorunca
Varaka;
-“Evet” dedi. Zira senin getirdiğin gibi bir şey getiren herkese (diğer peygamberler) düşmanlık edilmiştir. Eğer Ogünlere yetişirsem sana çok yardım ederim..”
Sonra çok geçmeden Varaka öldü.
İşte ilk vahiy-Kur’ân ayetleri böyle gelmeye başladı. Peygamberler Allah’ın insanlar arasından seçtiği kişilerdir. Cebrail isimli meleğin vahiy getirdiğini de yine Kur’an’dan öğreniyoruz. (Bakara suresi 97) ayetinde şöyle denilmektedir. “Allah’ın izni ile Kur’an-ı senin kalbi-ne indiren Cebrail’e kim düşman olursa..” Cebrail isimli vahiy meleğini ve diğer melekleri peygamberlerden başkası göremez. Konuşmasını da ondan başkası duyamaz.
Vahyin gelişi de çok özeldir. O sırada Peygamber bütün beşeri duygularından geçer, kendisinden habersiz hale gelir. Bazen vahyin ağırlığından, kış günü bile olsa Peygamber terler, yüzü sararır. O saatte onun yanında olanlar varsa onlarda bu ağırlıktan etkilenir kemikleri kırılacak gibi olurlar. Bir keresinde  Allah Rasülü deve üzerinde iken vahiy gelmiş ve vahyin ağırlığından deve yere çökmüştür. Onun için bu vahiy içimde hiçbir kimse-nin veya cinlerin sözü karışmış değildir. Kur’an’ın peygamberin dili olan Arapça kalıpları ve manaları ile beraber onun kalbine indirilmiş olduğundan Kur’an hem lafzan hem de mana itibari ile vahiydir. Peygamberin en ufak bir katkısı olamaz.
“Eğer Muhammed kendiliğinden bu Kur’an’a bir şeyler katacak olsa onu sağ elimizle/gücümüzle yakalar ve şah damarını koparıveririz. Ve onu sizden hiç kimse bizim elimizden alamaz…” (Ahkaf suresi  45-46-47-48)
Gelen vahiyleri Hz.Peygamber (as) vahiy katiplerine elinde bulunan yazı malzemelerine yazdırırdı. Hangi ayetin hangi sureye konulacağını söylerdi. Cebrailin de işareti ile yapılan tertip üzerine ezberlenirdi. Peygamberimizin arkadaşları içinde en güzel zamanlar Kur’an ile meşgul oldukları zamanlar olmuştur. Peygamberimiz de o esnada gelen vahyi ezberlemiş olurdu. Ala suresinde, yüce Allah; “Sana okutturacağız ve sen Allah’ın diledikleri dışında hiç unutmayacaksın…” buyurmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in Toplanması:
Peygamberimizin devrinde vahiy devam ettiği için ve vahyi yazma malzemeleri çok ve kaliteli olmadığından yazılan Kur’an ayetleri katiplerin evlerinde/ezberlerinde veya Raslüllah’ın saklaması için verdiklerinde idi. Bu durum Hz.Peygamber (as) sağ olduğu müddetçe böyle devam etti.
Hz. Ebubekir Halife olunca bir savaşta (Yemame) bir çok Kur’an hafızı sahabe şehit düştü. Kur’an’ın akıbetinden endişe duyan Hz. Ömer halife Hz. Ebubekir’i  Kur’an’ın bir araya toplanması konusunda ikna etti. Hz. Ebubekir vahiy katiplerinden ve Kur’an hafızlarından olan Zeyd bin Sabit’i yanına çağırarak Hz. Ömer’le olan görüşmesini anlattı.