Kur’an-ı Kerim’in hem lafzı hem de manası vahiy’dir/Allah tarafından indirilmedir. Onun için çok özlü ifadelerle donatılmış bulunmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in hem lafzı hem de manası vahiy’dir/Allah tarafından indirilmedir. Onun için çok özlü ifadelerle donatılmış bulunmaktadır. Bazen bir kelimeyi veya bir cümleyi sahifelerce anlatmak gerekir. Bazen de en kıt akıllı insanların bile anlayabileceği kadar basit ifadeler yer almıştır. Kur’an-ı Kerim denilince muhtevasını bilmeyen bir insan için sanki hep duadan ve ibadetten bahseder gibi düşünülebilir. Aksine Kur’an-ı Kerim’in, altıbin küsur ayetleri içerisinde 180 -190 kadarı direkt /doğrudan ibadetlerden ve dualardan bahseder. Yediyüzden fazla ayetin ise dünya ilimlerinden bahsettiği görülür.
Kur’an’ın geneli için şöyle bir tesbit yapmak mümkündür:
a) Kendisinden önce gönderilmiş ilahi metinlerde,Tevrat ve İncil’de geçen kıssalar /olaylar ve prensipler;
b) O günkü Araplar arasında yaygın hikayeler ve tevhid’e /Allah’ın birliğine aykırı olmayan sözlü töreler ve yasalar;
c) Bunların hiç birinde olmayan, Kur’anı Kerim tarafından ilk defa söylenen orijinal gerçekler.
Çok sorulan bir soru;
Kur’an-ı Kerim’de neden İsrail oğullarından ve Hz. Musa’dan çok bahsedilmektedir.?
Gerçekten de Kur’an-ı Kerim’de en çok ismi geçen Peygamber Hz. Musa (as)dır. Tam 136 defa Hz.Musa’dan dolayısıyle, Beni İsrail deb yani İsrail oğullarından bahsedilmektedir. İkinci olarak da Hz.İbrahim’in (as) ismi 69 defa geçmektedir.
Bilindiği gibi Hz.Peygamber (as) okuma yazma bilmiyordu. Bunu Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz. “Ey Muhammed, sen bundan önce Kitap okumuyordun, sağ elinle de onu yazmıyorsun. Öyle olsa idi, iptalciler kuşkulanırlardı. Hayır o (Kur’an), kendilerine bilgi verilen (Kitap sahip)lerinin göğüslerinde bulunan açık ayetlerdir. (Ankebut Suresi 48-49)
Eğer Kur’an-ı Kerim Tevrat’ta ve İncil’de geçen hikayeleri, olayları o kitaplarda geçtiğinden ayrı biçimde anlatsa idi hem o yöre Arapları ve Kitap ehli mensupları ona itiraz ederlerdi. “Senin anlattıkların önceki kitaplarda bulunanları tutmuyor, biz böyle şeyleri duymadık” diyerek kuşkulanırlardı. Oysa Kur’an’ın amacı o hikayeleri insanlara öğretmek değil, zaten o insanların bildiği şeyleri bir vaaz uslubu içinde anlatıp Allah’ın birliğini insanlara anlatıp onları şirkten kurtarmak, Allah’a gerçek kulluğa götürmek idi. Yalnız Kur’an-ı Kerim o eski metinlerde bulunan Peygamberlerin ahlakına uymayan hususları ayıklamıştır. Onların nezih hayatlarına zarar getirecek ifadeleri çıkarıp atmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de geçmiş peygamberlerin kıssalarının çokça anlatılmasının bir başka sebebi de; bütün peygamberler topluma aynı mesajı, tevhit /Allah’ın birliği mesajını verme görevi ile gönderildiklerinden dolayı Hz.Muhammed’e, geçmiş peygamberlerin de aynı zorluklarla karşılaştıkları ve onların yolunda gitmesi ve onların yoluna uyması emredilmektedir. “İşte onlar Allah’ın hidayet ettiği /doğru yola ilettiği) kimselerdir. Onların yoluna uy..” Enam suresi. 90) 
Bundan dolayı İslam fıkhında “Şer’u men kablena” bizden önceki milletlerin şeriatı bizim içinde şeriattır” kuralı konulmuştur. Yalnız İslam şeriatı geçmiş şeriatlardaki bir çok zorlukları kaldırmış geldiği dönemim şartlarına göre evrensel bir nitelik kazandırmıştır. Geçmiş Peygamberler belli bir muhit ve halka gelmiş iken Hz.Peygamber (as) ve Kur’an-ı Kerim bütün insanlığa gönderilmiştir.