Tevhid birleme, vahdet ise birleşmek demektir. Tevhid ´La ilahe illallah´ diyerek Allah´´ı birleme Vahdet ise ‘La ilahe illallah´ diyen muvahhidlerin birleşmesidir. Şüphesiz ki vahdet Müslümanların asırlardır özlemini çektiği, hasretle beklediği sılasıdır, gurbetidir.
Baştan sona kadar Allah(c.c) bütün peygamberleri rehber, uyarıcı olsunlar için göndermiştir. Peygamberler bu görevlerini başarıyla yerine getirmişlerdir. İnsanlar peygamberlerinin öğretilerini terk edip, unutup hurafeleri din edinmeye başladıkça kendilerine peygamberler gönderilmiştir. Son olarak ise Hz. Muhammed bu göreve seçilmiştir. O´da görevini yerine getirmiş, vahdeti de sağlamaya muvaffak olmuştur. Biliyoruz ki O bizim için çok güzel bir örnektir. Andolsun, onlar sizin için, Allah´ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnektir. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde lâyık olandır. 60/6)Peki bu nasıl oldu?
Biz biliyoruz ki o insanlar daha önce yol kesici haydutlardı, kızlarını diri diri toprağa gömen taassup sahipleriydiler, faiz alıp veriyorlar, içki içip kumar oynayıp zevkü sefa yapıyorlardı, yetimi yoksulu itip kakma vb. gibi birçok kötü özellikleri bünyelerinde barındırıyorlardı. Ne oldu da eşkıyalar evliyalara, tefrikalar vahdete dönüştü? Vahiyle oldu. Vahyin insanlarda yaşamsallaşmasıyla oldu. Yani vahdeti oluşturan yegâne unsur Kur´andı. Bugün ise vahdetin oluşmamasının önündeki engel Kur´an´dan uzaklaşma, onu gereği gibi kavrayamama, akledememe, kendi nefsine göre onu yorumlamadır.
Peygamber (sav) Efendimiz Veda hutbesinde şöyle buyurmaktadır:
“Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman´ın kardeşidir. Sonuçta bütün Müslümanlar kardeştir. Bir Müslüman´a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşnutluğu ile vermişse o başkadır.” “Ey İnsanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Hepiniz Âdem´in çocuklarısınız, Âdem de topraktandır. Arap´ın başka ırka, başka ırkın Arap´a, beyaz ırkın siyah ırka, siyah ırkın beyaz ırka –takva dışında- bir üstünlüğü yoktur.” Tirmizi, Menakıp, 73.
Örnek Nesil-Kuran Nesli- ne yaptı? Onlar sadece Kur´an´ı rehber ettiler. Onlar Kur´an´ı bilgi edinmek, genel kültürlerini arttırmak için değil ‘yaşamak için´ okudular. Yine Onlar İslam´ı din olarak seçtiklerinde, İslam´ın eşiğinden içeri adımlarını attıklarında cahilliyenin pisliklerini arkalarında bıraktılar ve bir daha eskiye dönmediler.* Yine Onlar Mekke´´de de Medine´de de eşi benzeri görülmemiş bir uygulamaya imza attılar. Kardeşlik. Sözlerini, düşüncelerini, hareketlerini vahiy belirlemiş, birbirlerine bir binanın birbirine kenetlenmiş tuğlaları gibi bağlanarak(saff 61/4) kardeşlik uygulaması göstermişlerdi ve vahdet böyle oluşmuştu. Onlar bir ümmetti gelip geçtiler (bakara,2/141).
Bütün insanlık bir zamanlar tek bir topluluktu; (sonra ihtilafa düşmeye başladılar), bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya seren vahiy(ler) bahşetti ki, bununla insanların farklı görüşler edinmeye başladıkları her konuda karar verebilsin. Buna rağmen, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu (vahy)in tevdi edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah, insanları, kendi iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri hakikate sevk etti; çünkü Allah, (ulaşmak) isteyeni doğru yola ulaştırır(bakara,2/213).
Hz. Muhammed´den sonra ise uyarıcı, rehber olarak ıslah önderleri bu görevi sürdürmüşlerdir. Kâfirler Muhammed´e, Rabb´´inden bir mucize indirilseydi ya derler. Oysa sen sadece bir uyarıcısın ve her toplumun bir doğru yol göstericisi vardır (Rad, 13/7)
İlk olarak yapılması gereken şey vahdeti kendimizde yakalamamızdır. Nefislerimiz de olanı Kur´´an´la değiştirmeliyiz. Kendimizi her türlü mezhebi, akidevi olgulardan bidat ve hurafe gibi Kur´´an dışı davranışlardan temizlemeliyiz. Ben buna bireysel vahdet diyorum. Bireysel vahdetlerini oluşturan kişilerin bir araya gelmesi ise küresel vahdeti, ümmeti oluşturmanın ilk basamağını teşkil eder.
Daha sonra yapılması gereken ise Kur´an´ı rehber edinen insanların bir araya gelerek ilk nesildeki gibi ‘Kur´an Nesli´ öbekleri oluşturmalarıdır. Bu coğrafyada ve dünyanın diğer coğrafyalarında meydana gelen bu öbekler kolektif hareket etme şuurunda olmalı, işlerini istişare ile yerine getirmelilerdir. Müslümanlar asında tabii ki fıkhi, içtihadi ve mezhebi farklılıklar var ama bunları Kur´an´i nasslarla çözmek, Kur´an´a uyduğu müddetçe bu farklılıkları birer zenginlik kabul etmek gerekir. Şirk ve zulmü ortadan kaldırmanın, vahdeti oluşturmanın yegâne yolu, Kur´an´ı rehber edinen tevhid ve adalet erlerinin oluşturdukları -Kur´an Nesli- birliktelikleri oluşturacaktır. Bu birliktelikler bir vücudun azaları gibi olmalılar. Öyle kardeş olmalı, öyle ayrılmaz bütün teşkil etmeliler ki olumlu ya da olumsuz bir durum karşısında bütün olarak hareket edebilmeliler.
Kur´an Nesli Birlikteliklerinin Diğer İnsanlara Karşı Tavırları Nasıl Olmalı;
Bütün bunlar olurken tabi ki herkes bizim gibi düşünmeyecek. Bize katılanlar olacağı gibi katılmayanlarda olacak, dostlarımız olduğu gibi düşmanlarımızda olacak. Bu mesela hakkında Kur´an´ın birkaç telkinine bakalım:
La ikrahe fiddin-Dinde zorlama yoktur- yani kimseye kendi inancımızı, düşüncemizi dayatamayız kimsede bize kendi dinini dayatamaz. Teklif ederiz, ya kabul edilir ya da reddediliriz. Reddedilirsek ´leküm diniküm veliye din-sizin dininiz size benim dinim bana- deriz. Teklif ettiğimiz kişiler bize problem çıkarmazlarsa onlarla iyi geçiniriz ama bizim düşüncelerimize düşman olup bize savaş açarlarsa, bizi sindirmeye yok etmeye çalışırlarsa kendimizi koruyabilmek için onlara tepki veririz.**
Şimdi buraya kadar söylediklerimizi özetleyerek maddeleştirecek olursak;
A)Vahdetin Önündeki Engeller
1)Akide bağıyla bağlı birliktelikler oluşturamamak,
2)Allah´´ın ipine(hablullaha) gerektiği gibi sarılmamak,
3)Kur´an´ın önüne kendi kitaplarımızı, risalelerimizi, düşüncelerimizi, tarikatları, dergileri, âlimleri vb… geçirmek,
4)Apaçık Kur´an´a rağmen anlaşamamak yine Kur´an´a rağmen başka yollara uymak,
5)Dini fırkalara ayırmak ve kendini diğer guruplardan üstün görmek.
Kısacası Kur´an´ terk edilmiş bırakmak, mezhepsel taassuplar, bidat ve hurafeleri din edinmek, geçici olan dünya hayatına meyletmek vd…
B)Çözüm Yolları
1) Kur´an rehber alınıp akide birliği oluşturulmalı,
2) Kur´an´ı rehber alıp akide birliğine sahip olanlar muvahhidler Kur´an Nesli öbekleri oluşturmalı,
3)Bu öbekler arası istişareler güçlendirilmeli,
4)Bu Nesil güzel ahlakıyla diğer insanlara, halklara örnek olmalı,
5)Dünün ve bugünün meselelerine vahyin çizgileri ışığında ortak çözümler üretilmeli.
Hülasa ;
Aynı ortak hedefe sahip, aynı vahyin kuşattığı, aynı söylem ve eylem birlikteliğine sahip bu muvahhidler hareketi ıslah görevini yerine getirebilecekler vahdet sağlanabilecektir. Müslümanlar olarak Kur´an´a iman etmenin gereği olarak, Kur´an´ın hükümlerine uyacağız. Eğer Kur´an´da emredilen birlik ve beraberliği sağlayamıyorsak, Kur´an´a iman boş bir iddiadan öteye geçemez. Uymadığın bir kitaba inandığını söylemenin ne manası vardır. Tevhid davasını başarıya ulaştırmak için Allah´ın emirlerine uyacaksın ve Müslümanlar arasındaki bütün ihtilaflara rağmen Vahdeti sağlayacaksın. Nasıl ki, imanı kurtarmak için ilahları (putları) reddedip Allah´ı birlemek zorundaysak, özgürce varoluşumuzu her türlü küfri tasalluttan kurtarmak için fert fert, grup grup ayrışan Müslümanları birleştirmek, “Ümmet´in Vahdeti”ni sağlamak zorundayız.