Yaklaşmak, Allah’a yakın olmaya vesile olan şey anlamına gelen “kurban” kelimesi, dinî terim olarak, Allah rızasını kazanmak amacı ve ibadet niyetiyle belirli vakitte, belirli nitelikleri taşıyan hayvanı usulünce kesmek demektir.
Yüce dinimiz insanı yaratıcısına yakınlaştırmak, O’na ulaştırmak veya Allah ile kulu arasındaki bağı sağlamlaştırmak ve benzeri maksatlarla çeşitli ibadetleri meşru kılmıştır ki, Namaz, Oruç, Hacc, Zekât ve kurban ibadeti de bunlardan bazılarıdır.
Bir ibadet olarak kurban insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlık tarihi boyunca hemen bütün dinlerde kurban kesmek, insanı Allah’a manen yaklaştıran bir ibadet sayılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Âdem’in iki oğlunun Allah’a kurban takdim ettiklerinden haber verilmesi “Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini ger- çek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbabı kabul edilmeyen kardeş (Kabil), kıskançlık yüzünden), -Andolsun seni öldüreceğim- dedi. Diğeri (Habil) de-Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder- dedi” (Mâide, 5/27) ve ekledi, “Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Be istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem dew kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası budur. Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu yüzden de kaybedenlerden oldu. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) –Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim dedi ve ettiğine yananlardan oldu.” (Mâi- de 5/28-29-30-31).
Bu Ayet-i Kerimeler, Allah’a yaklaşmak maksadıyla O’na kurban ibadetinin insanlıkla birlikte başladığına işaret etmektedir. Âdem’in iki oğlu Hâbil ve Kâbil’dir. O günün uygulaması gereği Kâbil, bir miktar değersiz ekin, Hâbil ise en iyi bir koç kurban ederek Allah’a sunmuşlardır. Allah, Hâbil’in kurbanını kabul etmiş, Kâbil’in kurbanını ise kabul etmemiştir.
Kurba, Allah’ın dininin işaretlerinden biridir. Yüce Allah, her semavî din mensupları için kurban ibadetini meşhur kılmış olduğunu şu ayette açıkça beyan etmektedir. “Kurbanlık deve sığırları da, sizin için Allah’ın (dininin) nişanelerinden (kurban) kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. O halde, onları saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit (yani canları çıktığında) onların etlerinden yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin emrinize verdik ki, şükredesiniz.” (Hacc, 22/36)
Bunun yanında bir başka Ayette ilâhî dinlerin hepsinde kurban hükmünün varlığına işaret edilmesi “Biz, her ümmete –(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız bir tek İlâh’tır. Öyle ise, O’na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele“ (Hacc, 22/34), hayli değişikliğe uğramış şekliyle de olsa, kurbandan Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da söz edilmesi, bu ibadetin ne kadar eskilere dayandığını gösterir.
BUGÜNKÜ ŞEKLİYLE
KURBAN İBADETİ
Kurban, insanı Allah’a ve O’nun rahmetine kavuşturan bir ibadettir. Kurban ibadetinin tarihi oldukça eskidir. İnsanlık tarihi ile birlikte var olmuştur. Hak olsun batıl olsun bütün kavimlerde kurban hadisesini görmekteyiz. Tanrılara, tapınaklara, aya, güneşe, ateşe veya kutsal saydıkları birçok değerlere geçmişteki insanlar kurbanlar adayıp, kesmişlerdir. Bugünkü şekliyle dinimizdeki kurban ibadeti, Hz. İbrahim (as)’dan bir hatıradır.
Hz. İbrahim Allah’tan başka kimseyi sevmediği iddiasına sahipti. Yüce Allah İbrahim (as)’i bu konuda imtihandan geçirmiştir. Hz. İbrahim bir oğlu olursa, onu Allah yolunda kurban edeceğini adamıştı. Aradan uzun zaman geçmiş, oğlu olmuş, İbrahim (a.s) ise bu adağını unutmuştu. Rüyasında Cenab-ı Hak, İbrahim’e bu adağını hatırlattı. Ailece çetin bir imtihandan geçmekteydiler. Yıllarca ayrı yaşadığı, doya doya sevemediği oğlunu kurban etmesi isteniyordu. Durum anne Hacer’e bildirildiğinde, o tevekkül ile şu sözü söylüyordu; “Allah bizi zayi etmez” diyordu. Şeytan önce kararından vazgeçirmek için İbrahim (as)’e geldi. Sonra Hacer annemize gitti. Daha sonra oğul İsmail’e gelerek bu karara itiraz etmelerini istedi. Her biride şeytanı taşlayarak, yanlarından kovdular. Can tatlı, istenilen fedakarlık ise çok büyüktü. Netice-de; kesme emrini alan bıçak, İsmail’i kesmiyor, Allah tarafından gönderilen koçu kesiyordu. Bu tarihi olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilmektedir. “(İbrahim), ‘Ey Rabbim! Bana iyilerden (bir oğul) ihsan et’, dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince ; ‘Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?’ dedi. (İsmail), ‘Babacı-ğım! Sana ne emrolunuyorsa onu yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın’ dedi. Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) teslim olup, İbrahim onu yüz üstü yatırınca, ona şöyle seslendik: Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık imtihandır. (İsmail’e karşılık) büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisinden sonra gelenler arasında ona güzel bir nam bıraktık. Selâm olsun İbrahim’e, İşte biz iyi insanları böyle ödüllendiririz. Çünkü o Mü’min kullarımızdandır.” (Saffât,37/100-111)
Diğer bütün dinlerde olduğu gibi kurbanda da ni-yet ve ihlâs şarttır. Kısaca hatırlatalım ki “ihlâs”, bir işi, bir ibadeti başka bir şey için değil, sırf Allah rızası için yapmaktır. Kur’an-ı Kerim’de; “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sadece si-zin takvânız ulaşır.” (Hacc, 22/37) anlamındaki ayet, bütün ibadetlerin temel şartı olan “ihlâs”a vurgu yapmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz de bu hususu şöyle ifade etmektedir. “Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur.” (Buhârî, Bedu’l-Vahy,I,1,2)
Kur’an’da kurban kesilmesi emredilmektedir: “Rabbin için namaz kıl, kurban kes.” (Kevser, 108/72). Bu ayetteki “venhar” emri, “kurban kes” anlamına geldiği gibi, bunun başka anlamlara da geldiğini söyleyen bilginler bulunmaktadır. Ayetteki em-rin sadece Peygamberimize mi, yoksa bütün Müslü- manlara mı yönelik olduğu hususunda farklı görüşler ortaya konmuştur.
Kurban ibadetinin kesin dayanağı, konu ile ilgili Peygamberimizin sözleri ve uygulamalarıdır. Kurban ibadeti, hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Peygamberimiz (s.a.s), birçok hadisinde kurban kesilme-sini teşvik etmektedir: “Âdemoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olmaz. Şüphesiz ki kesilen kurban kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnakları ile gelir. Hiç şüphe yok ki kesilen kurban, kanı ye-re akmadan önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş ediniz.” (Tirmizî, Edâhî 1, IV,83; İbn Mâce, Edâhi 3,II,1045)
Peygamberimiz (s.a.s), Medine’de 10 yıl ikamet etmiş ve her yıl kurban kesmiştir. Enes (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.s) yedi deveyi kurban olarak eli ile ayakta kesti. Medine’de ise, boynuzlu ve alacalı iki koç kurban etti. Resûlullah (s.a.s) keserken tekbir getiriyor, besmele çekiyor ve ayağı-nı hayvanların boyunlarının üzerine koyuyordu.” (Buhârî, Hacc,117,2,185; İbn Mâce, Edâhi, 1, II,1043)
Kurban, Müslüman olan, hür olan, misafir olmayıp sadaka-ı fıtır verebilecek kadar zenginliğe sahip, ihtiyaçlarının haricinde belli bir miktar parası veya malı bulunan kimselere vaciptir. Kurbanın, Bayramın ilk 3 gününde kesilmesi lazımdır. İlk gün kesmek da-ha faziletlidir. Gece kurban kesmek ise, mekruhtur. Kurbanı kesen kasabın ücreti, kurbandan verilmeme-li, ayrıca ödenmelidir. Ailede, kim zengin ise kurbanı o kesmelidir. Kurban vekalet yoluyla da kesilir. Kurban kesmeyip, yerine sadaka vermek caiz olmaz. Kurban mutlaka, kurban günlerinde kesilmelidir.
Peygamber Efendimiz; “Kurban kesiniz, çünkü, babanız Hz.İbrahim (as)’in sünnetidir.”
Yine Peygamberimiz, kızı Fatıma’ya; “Ya Fatıma! Kalk, kurbanın başında bulun. Onun yere düşen ilk damla kanı ile Allah günahlarını bağışlar” buyurmuşlardır.
Kurban kesilirken mümkünse başı ucunda bulunmak gerekir. Tekbir getirilerek dua edilir ve Bismillahi Allahüekber diyerek kesilir.
Mevlamız; “Kestiğiniz kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır, sizin takvanız, güzel davranışlarınız ulaşır.” (Hac;37) buyurur. Dolayısıyla, kesilen kurbanlar, gösteriş ve riyadan uzak, sadece Allah rızası için kesilmelidir.