Ülkemizde özellikle sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi kriz dönemlerinde ağzımızdan düşürmediğimiz bir söz vardır: Eğitim şart! Bu, meselenin özüne inmeyen genel bir ifade olsa da her fert büyük bir olgunluk ve ciddiyetle “Tabi tabi, mutlaka, elbette…” diyerek muhatabını tasdik ediyor, hiç kimse konuyu tartışmaya, enine boyuna değerlendirme yapmaya bile ihtiyaç duymuyor. Hâlbuki memlekette (sürekli değişse de) bir eğitim sistemi var. O halde eğitim şart demek yetmez, nasıl bir eğitim, bunu da sorgulamalıyız. Yeterli akademik eğitim ve kazanımı alıp almadığını dert ettiğimiz bir doktorun başarılı bir eğitim hayatı olsa bile, hastasına yanlış tedavi uyguluyor ve ihtiyaç olmadığı halde ameliyata alıyor olması; eğitimde başarı dışında başka hedeflerin ortaya konması gerektiğini gösteren bir örnektir sanırım.
Evet, eğitim şart ve önemli; ancak ne zaman başlıyor süreç. Öncelikle çocuk ilk eğitimini aile ortamında alır, sonrasında okul hayatı ve sosyal çevresi çocuğun karakter gelişiminde önemli rol oynar. Kimi ebeveyn, çocuğunun okul öncesi eğitimi konusunda takip ve destekçisi olurken kimi de buna gerek duymaz. Bu tercihi etkileyen en önemli iki sebepten biri ebeveynin eğitim düzeyi, diğeri ise çalışma hayatıdır.
Eğitim düzeyi yüksek ve çalışan velilerin çocuklarının okula başlaması diğerlerine göre daha küçük yaşta oluyor. Ancak okula erken başlayan çocuğa bu süreçte sergilenen tutum, onun duygusal ve zihinsel gelişiminde belirleyici rol oynuyor. Eğer çocuk veliye ayak bağı olmasın diye farklı bir mekânla ya da kişiyle meşgul etme hissiyle çok küçük yaşta okula ya da bakıcıya teslim ediliyorsa sonrasında farklı etkinlik ve planlamalarla anne ve babasız geçen zamanın bir nebze telafisi yapılmıyorsa o çocuk kendini değersiz hissedecek ve içine kapanacaktır.
Okul öncesi eğitimin önemine inanan veliler ise zamanı geldiğinde arayışa girer ve referanslara, kendi ekonomik şartlarına bakarak bir tercihte bulunur. Bu aşamada önemli bir husus da okul öncesinde tercih edilen kurumun çocuklarımızın sağlığı, eğitimi, beslenmesi, bakımı için gerekli bütün şartları yerine getirip getirmediğidir. Okul öncesi eğitim; çocuğun fiziksel, zihinsel, sosyal, duygusal gelişimi açısından büyük önem taşır. Bu noktaya dikkat edilmezse Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak işten bile değil.
Veli olarak okul öncesi eğitim kurumuna dikkat edeceksek ebeveynlerin genelinin odaklandığı ekonomik şartlar dışında bazı önemli kıstasları da sorgulamalıyız. Öncelikle şu hususa dikkat etmeliyiz: kurum, resmi makamlarca onayı alınmış olmalı, ayrıca ihtiyaç duyuluyorsa güvenilir ve tecrübeli servis firmalarından biri ile çalışıyor olmalı. Merdiven altı kurum ve firmalarla ilgili vahim neticeleri yakın geçmişte gördük, tekrar etmeyelim.
Kurum, yönetmeliklere bağlı kalmakla birlikte kendi kurum kültürünü ve kurallarını oluşturabilmiş mi, çocuklara güvenli bir mekân sunmanın yanında masa, sandalye ve kullanılan diğer malzemelere kadar sağlık şartlarına uygunluğa dikkat edilmiş mi, bunlara da bakılmalı.
Kurumdaki tuvaletlerin temizliği, desteğe ihtiyaç duyan çocuklar için güvenilir personel ihtiyacının karşılanmış olması da önemli. Sanırım bir okulda ilk gezilmesi ve incelenmesi gereken yerler tuvaletler ile yemekhane ve bulaşıkhane bölümleridir. Buralarda özenli davranılmışsa bu özen kurumun her bölgesine sirayet etmiştir diyebiliriz.
Okul öncesi çocukları “okul öncesi” ifadesinden de anlaşılacağı üzere akademik anlamda ağırlık verilmemesi gereken daha çok oyuna ihtiyaç duyan çocuklardır. Haliyle akademik çalışmalar, çocuğun oyun ihtiyacının önüne geçerse çocuk mutsuz olacaktır. Yapılması gereken şey akademik çalışmalar yapılsa da dikkat gelişiminde serbest oyunun önemini kavramış, çocuğun ahlâkı, karakteri ve becerisi üzerine geri dönüş ve bilgi veren kurumları tercih etmektir. Buradaki çocukların bazı şiirleri ve değerler eğitimini ciddiye alan bir kurumsa sureleri ve duaları sınıfta veya etkinlik kapsamında sahnede okuyabilmesi, minik tiyatro çalışmaları sergileyebilmesi bile önemli bir kazanımdır ve özgüven açısından çok değerlidir. Yoksa çocuklar çok küçük yaşlarda yarış atı muamelesi görmeye başlar ve huzursuz olur.
Okul öncesi kurumun, dozu ve muhtevası iyi ayarlanmış gezileri ve okul dışı etkinlikleri plânlayıp uygulayabilmesi de çocukların görerek, yaşayarak öğrenmelerine katkı sağlayacaktır. Bu anlamda yapılacak farklı içerikli kulüp çalışmalarının da sürece katkı sağlayacağı bir gerçektir.
Kurumlarda dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de yemeklerin bir yemek firmasından mı tedarik edildiği, yoksa kendi aşçıları tarafından mı hazırlandığıdır. Bu konunun, temizlik ve sağlık açısından önemi olduğu gibi özellikle et ürünlerinde helal gıda hassasiyeti gösteren veliler için de vazgeçilmez bir kıstas olduğunu düşünüyorum.
Son sözü çocuğa şair penceresinden bakan üstada bırakalım:
Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;
Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...
Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;
Karıncaya göz atsa 'Niçin, nasıl?' ve hayret...
Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;
Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür.
//N. F. KISAKÜREK