Ecdadımızın bu topraklara huzuru, güvenliği, mutluluğu getirdiği; hâkim olduğu bütün topraklarda her ırktan ve inanıştan insana bahar havası yaşattığı günler üzerinden yüz yıllar geçti, gitti. Giderken de boş durmadı: Bir yanda geride acı ve gözyaşı bırakırken bir yandan da bizden bir şeyleri tek tek söküp götürdü.
Bizlere bir şeyler oldu; ama inanın hoş olmadı. Hani bayrak şairimiz diyor ya:
Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar azar oldu.
İşte böyle azar azar bizi biz yapan değerlerden koptuk. Ne Batılı olabildik ne de Doğulu kalabildik. İki medeniyet ve coğrafya arasında sıkışıp adeta niteliksiz, kimliksiz nesiller haline geldik. Ne müşterisini siftah yapamayan yan dükkâna yönlendiren esnaf kaldı ne de komşusu açken tok yatmaya hayâ eden hâneler… Bu iki madde iyilik yapmama hâlimiz, bir de bunlardan daha acı olarak sayamayacağım kadar çok yapılan kötülükler var. Medenî dediğimiz Avrupa’nın gelişmiş şehirlerinde bile gece sokağa çıkmak nasıl ki bir cesaret işi ise memleketimizde yaşanan hadiseler de bizleri zaman zaman endişeye sevk ediyor. Artık sokakta, çarşı ve pazarda hatta toplu taşıma araçlarında dahi emniyetimizden şüphe eder olduk. Bu konuda biraz daha kötüye gidersek belli ki biz de Batılılaşarak(!) sokağa çıkmaya korkar hale geleceğiz ve evlerimizde saksılarda çiçek yerine “balkon çocukları” yetiştireceğiz.
Bugün gelinen nokta vahim olsa da ümidimizi de hepten yitirecek değiliz elbet. Arslan yavrusu çakalların içine düşse de etrafı kuşatılsa da arslandır, aslına dönecektir. Yeter ki Sultan Alparslan’ın bizlere kapılarını açtığı Anadolu’da OSMAN GAZİ’nin Şeyh Edebâli’den aldığı “Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözü gibi bilgelik ve feyiz ile büyük bir devlet ve medeniyetin temellerini atmayı başaran ruhunu tekrar kazanalım, o dönemin kuruluş esaslarını temel alarak yeniden benimseyelim, önce devlet-insan ilişkilerini belirleyen devlet terbiyesini, devamında da İ'lây-ı Kelimetullah’ı gaye edinen OSMAN GAZİ neslini yeniden inşa edelim.
Diyeceksiniz ki Tevfik Fikret’in “Haluk” Mehmet Akif’in de “Asım” diye nitelendirdiği farklı gençlik ideallerine bir yenisini mi ekliyorsun? Cevabım, evet! Neden yeni bir nesil peki, derseniz şöyle açıklayayım: Tevfik Fikret’in oğlu Haluk üzerinden idealize ettiği gençlik tipi sadece Batılı değerler ve bilim ile ülkemize aydınlık yarınlar getireceğine inanılan bir gençlik idi. Sonuç ne oldu derseniz: Haluk, Avrupa’ya gidip orada Protestan Papazı oldu. Hâlbuki Fikret, onun için “Haluk'un Defteri” ve “Haluk'un Vedaı” gibi eserleri kaleme almış şair bir baba idi, hayalleri vardı. Sonuç, hayal kırıklığı.
Cemil Meriç, "Haluk" için "Bir özel isim değil, cins ismidir." der. Küçük harfler yazılmalıdır bu yüzden. Yabancılaşmış Türk aydınını Haluk'un şahsında somutlaştırır. Hakikaten de Türk düşünce dünyasında züppe-entel-yabancı tiplemeyi “Haluk” temsil eder.
Mehmet Akif’in bahsettiği “Asım’ın Nesli” idealindeki Müslüman, duruşuyla zulme isyan eden ve Peygamber Efendimizin sahabelerinden Asım bin Sabit’i de bizlere hatırlatan gençliktir. Nitekim bu gençlik Çanakkale’de gereğini yerine getirmiştir. Akif, zafer sonrası saatlerce şükür secdesinde gözyaşı döküp Allah’a şükrettikten sonra onlardan şöyle bahseder:
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek
Bugün yeni bir gençlik tipine ihtiyaç var. Asım’ın nesline çok uzak olmasa da farklı hususiyetleri olan bir nesil: OSMAN GAZİ nesli. O OSMAN GAZİ ki Şeyh Edebali'nin evine misafir olup yatsı namazından sonra odasına çekildiğinde duvarda asılı Kur'ân-ı Kerîm’i görünce uyumaz ve sabah namazına kadar 6 saat Kur'ân-ı Kerîm okur. Onu sabah namazına kaldırmaya gelen şeyhi neden uyumadığını sorunca “Odada asılı duran kitabın Kur'ân-ı Kerîm olduğunu anladıktan sonra, uzanarak yatmama imkân yoktu. Benim Kur'ân-ı Kerîm'e karşı beslediğim hürmet ve saygı hislerim, onun bulunduğu odada yatmama engeldir.” der. O gece hürmetinden 6 saat hiç uyumadan Kurân'ı Kerim okuyan OSMAN GAZİ’ye ve onun nesline Allahü Teâla her bir saati için bir asır verir ve 600 yıl sürecek Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olur.
Türk ve İslâm dünyasında yeni bir diriliş ve hamle tehayyül ediyorsak önce böylesine sağlam bir temel atmalıyız. Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye bu temelin olmazsa olmazlarıdır. Değişim ve güncellenme lazım mı? Evet, lazım. Ancak güncellenmesi gereken varsa o da biz Müslümanlardır, İslâm değil. Sağlam itikatlı ve mukaddesâta hürmetli OSMAN GAZİ nesli olmadan diriliş olmaz.
Son sözü şiirin de sultanı olan OSMAN GAZİ’ye bırakalım:
…
Osman, Ertuğrul oğlusun,
Oğuz, Karahan neslisin,
Hakk'ın bir kemter kulusun,
İslâmbol'u aç, gülzâr yap.