“Oruç, hiç gecikmeden, yolunu şaşırmadan, tam saatinde, dinç ve genç, tarihin dinamizmini de özünde gaybın bir üfleyişi gibi taşıyarak geldi. Mademki geldi onu iyi tanımak gerek.” der bir makalesinde Sezai Karakoç. Evet tanımak gerek, orucun sadece bedensel bir perhiz olmadığını anlamak gerek. Ruhunda bir perhizi olduğunun idrakine varmak gerek.
İnsan oruç tutarak sadece Allah´ın Bakara Suresi 183. ayetinde buyurduğu üzere “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” emrine ittiba etmekle kalmaz insan oluşunun ve kalışının da tescillenmesini sağlamış olur.
Ünlü İslam mütefekkiri bilge kral Aliya İzzetbegoviç, “Oruç münhasıran insani bir seçimdir. İnsan da hayvan da yiyecek yer (kendini besler). Sadece insan oruç tutabilir. Oruç, insanla hayvan arasındaki farkı açıkça ortaya koyar. Yeme (beslenme), bir zorlamaya, bir tabiat kanununa uyarak yapılır. Oruç ise iradenin en büyük ifadesidir, bir özgürlük fiilidir. Orucun en büyük anlamı, herhangi bir tıbbi sebepten ziyade bu özgürlüktür.” (Özgürlüğe Kaçışım: Zindandan Notlar - Sf, 214) der. İnsanın bir de hayvani tarafı vardır. İnsanın içine yerleştirilmiş olan şehvet duyguları; yeme, içme, cinsel istek ve öfke hayvani tarafımızdır. Bunlar yaşamımızı idame edebilmek adına fıtartımıza Allah tarafından yerleştirilmiş elzem şeylerdir. Ve insanın bu hayvani tarafını düzenlemek, kontrol altına almak için kitap ve peygamberler göndermiştir ki eğer insan uyarılmaz ve dizginlenmezse hayvani tarafı ağır basarak, hayvanın sorumluluk sahibi olmadığını da gözönünde bulundurduğumuzda o kendine has sorumluluk sahasında mevzi kaybedecek ve hayvandan daha aşağı derekeye kadar düşecektir. Çünkü insan beşer olması hasebiyle buna meyillidir. Oruç ise İzzetbegoviç´in de bahsettiği gibi bu hayvani tarafımızı yüksek irade gücümüzle dizginlemenin en bariz zahiri refleksidir.
“Oruç, ruhun beden üzerindeki zaferidir; acı verici ve doğrudan tecrübe edilen bir zafer.” der bir başka yerde bilge kral. Ruhsal bir devinimdir oruç. Bedensel hazların Allah´ın emrine ittiba ile sınırlandırılarak fıtraten beslenmeye meyilli hayvani dürtülerimizin üzerine gidilerek beden üzerinde tecrübe edilen zaferini gösterir.
Üstad Karakoç İnsan ve Oruç şiirinde Ruh ve Oruç ilişkisini ne de güzel özetlemiştir böyle;
Oruç, ruhun sesi gelir her yıl
Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize
Vücut dönmeğe başlar bir tapınağa kurban gibi
Yapılır örtülür uçurumları yakan dualardan
Ten ruhun avuçlarının içinde
Hilkat günlerinin yeniden oluşun terlerini döker
İnsan gecesini değiştirir gündüzüne erer
Bir mevsime döndürür zamanı hiç değişmeyen
İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı
Ruh emzirir anne gibi yeri göğü fecri
Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır
Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiğinden
Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına
Rabbim Ramazan ayını dolu dolu geçirmeyi, ve bu ayın bir eğlence ayı değilde ibadet ve tefekkür ayı olduğu şuuruyla hareket etmemizi nasip etsin.
İnsan oruç tutarak sadece Allah´ın Bakara Suresi 183. ayetinde buyurduğu üzere “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” emrine ittiba etmekle kalmaz insan oluşunun ve kalışının da tescillenmesini sağlamış olur.
Ünlü İslam mütefekkiri bilge kral Aliya İzzetbegoviç, “Oruç münhasıran insani bir seçimdir. İnsan da hayvan da yiyecek yer (kendini besler). Sadece insan oruç tutabilir. Oruç, insanla hayvan arasındaki farkı açıkça ortaya koyar. Yeme (beslenme), bir zorlamaya, bir tabiat kanununa uyarak yapılır. Oruç ise iradenin en büyük ifadesidir, bir özgürlük fiilidir. Orucun en büyük anlamı, herhangi bir tıbbi sebepten ziyade bu özgürlüktür.” (Özgürlüğe Kaçışım: Zindandan Notlar - Sf, 214) der. İnsanın bir de hayvani tarafı vardır. İnsanın içine yerleştirilmiş olan şehvet duyguları; yeme, içme, cinsel istek ve öfke hayvani tarafımızdır. Bunlar yaşamımızı idame edebilmek adına fıtartımıza Allah tarafından yerleştirilmiş elzem şeylerdir. Ve insanın bu hayvani tarafını düzenlemek, kontrol altına almak için kitap ve peygamberler göndermiştir ki eğer insan uyarılmaz ve dizginlenmezse hayvani tarafı ağır basarak, hayvanın sorumluluk sahibi olmadığını da gözönünde bulundurduğumuzda o kendine has sorumluluk sahasında mevzi kaybedecek ve hayvandan daha aşağı derekeye kadar düşecektir. Çünkü insan beşer olması hasebiyle buna meyillidir. Oruç ise İzzetbegoviç´in de bahsettiği gibi bu hayvani tarafımızı yüksek irade gücümüzle dizginlemenin en bariz zahiri refleksidir.
“Oruç, ruhun beden üzerindeki zaferidir; acı verici ve doğrudan tecrübe edilen bir zafer.” der bir başka yerde bilge kral. Ruhsal bir devinimdir oruç. Bedensel hazların Allah´ın emrine ittiba ile sınırlandırılarak fıtraten beslenmeye meyilli hayvani dürtülerimizin üzerine gidilerek beden üzerinde tecrübe edilen zaferini gösterir.
Üstad Karakoç İnsan ve Oruç şiirinde Ruh ve Oruç ilişkisini ne de güzel özetlemiştir böyle;
Oruç, ruhun sesi gelir her yıl
Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize
Vücut dönmeğe başlar bir tapınağa kurban gibi
Yapılır örtülür uçurumları yakan dualardan
Ten ruhun avuçlarının içinde
Hilkat günlerinin yeniden oluşun terlerini döker
İnsan gecesini değiştirir gündüzüne erer
Bir mevsime döndürür zamanı hiç değişmeyen
İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı
Ruh emzirir anne gibi yeri göğü fecri
Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır
Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiğinden
Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına
Rabbim Ramazan ayını dolu dolu geçirmeyi, ve bu ayın bir eğlence ayı değilde ibadet ve tefekkür ayı olduğu şuuruyla hareket etmemizi nasip etsin.