Ankara deplasmanı öncesi kime sorsak herkesin ortak görüşü kazanamazsak bile kaybetmeyiz, görüşü hakimdi.
Özellikle bunda son haftalarda iyi ve istekli oyunumuzun payı büyüktü ve rakipten de iyi bir kadroya sahip olmamız kolay bir deplasman gibi gözümüze görünür gibiydi. Fakat maç başladıktan sonra bizim sahada dizilişimiz, yine rakibin bizden çekinir hal ve tavırları hala bu umudumuzun sürmesini adeta devam ettiriyordu. Fakat maçın başında serbest vuruştan yediğimiz saçma sapan bir gol bir anda rüzgarı tersine çevirdi ve akabinde bizim maçta olmayan aklımız Ankara'nın işini kolaylaştırdı. Sahada inanın bizde ne yaptığını ya da ne yapması gerektiğini bilen tek oyuncu bile yoktu. Oynayan, sonradan oyuna dahil olan hiçbir oyuncunun diğerinden farkı yoktu. Kalemizde 15 yaşında Yusuf Kerem'in de oluşu, bizim sahada protesto futbolumuz sezon boyunca bu kadar rahat sonuç alamayan rakibin adeta ekmeğine yağ sürdü. Peş peşe goller farkı getirdi. Hatta 6'dan sonra 3 tanede dışarı attılar. Kısaca biz başkente turistik amaçlı gelmişiz ve maçı da oynamadan kaybetmişiz. Zaten maçtan sonra Teknik Direktör İbrahim Dağaşan da istifa etti ve içinde bulunduğumuz durumu anlattı. Yenilgiyi ve farkı üstüne aldı. Kaybetme sebeplerini açıkladı. Ekonomik anlamda Teknik heyet ve oyuncular haklı olabilir. Fakat İnegölspor forması bu kadar yere düşmemeli. Son sıradaki bir takım bize 6 gol atamamalı. Rakibin az sayıdaki seyircisi bizle maytap geçmemeli. İnanın bize hiç yakışmayan oyun ve skor aldık. Umarım bu durum camiamıza çok ama çok büyük ders olur. En azından gidişatımız ile ilgili. Son olarak yönetim İbrahim hoca ile görüştü ve istifasını geri aldırdı. Bu da yerinde ve doğru bir karar. Çünkü şu anda bu istifanın ne Teknik heyete ne de kulübe faydası olmaz. Yönetimin bu kararı bana göre daha sağlıklı oldu. Mali olarak yaşanan problemleri asgariye indirip, sezonu bitirmekten başka çaremiz yok. Zira durumumuz gün gibi zaten ortada...