Kadın, varlığıyla dünyayı aydınlatan ve ısıtan bir güneştir. O varsa düzen vardır, hayat vardır. Ama kadın yok sayılırsa, susturulmaya çalışılırsa ne düzen kalır ne de yaşam.

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü… Ancak bu, yalnızca kutlanacak bir gün değil; aynı zamanda bir mücadelenin ve direnişin de günü. Çünkü kadınlar, doğdukları andan itibaren kurallar, sınırlar ve baskılar içinde var olmaya çalışıyor.
8 Mart, kadınların tarih boyunca verdikleri hak ve eşitlik mücadelesinin simgesidir. Kadınlar, eğitimde, iş hayatında, aile içinde ve toplumsal yaşamın her alanında türlü engellerle karşılaşıyor. Gelenekler, toplum baskısı ve cinsiyetçi normlar, kadınları sınırlayan görünmez duvarlar örüyor. Ancak tüm bu zorluklara rağmen kadınlar mücadele etmekten asla vazgeçmiyor.
Toplum, kadınları fedakârlığa mecbur bırakıyor ve bu özverinin suistimal edilmesine göz yumuyor. Saygısızlığa boyun eğmeleri, haksızlıklara sessiz kalmaları , birlik ve beraberlik kavramları sadece kadından bekleniyor.  
Oysa gerçek birlik ve beraberlik, ancak eşitlik ve adaletin sağlandığı bir dünyada mümkün olabilir. İşte bu yüzden 8 Mart, sadece anma ve kutlama günü değil, aynı zamanda bir farkındalık ve mücadele günüdür.
Peki daha ne kadar kadın kendini anlatamadığı bir dünyada bağırmak zorunda kalacak? Daha kaç kadın, acımasızca savrulan yargıların içinde boğulmadan hayatta kalmaya çalışacak? Toplumumuzda kadın olmak zor. Kadının düşmanı çok. Üstelik bazen en büyük düşmanı kendi hemcinsleri…
Ne yazık ki, bu soruların kesin bir cevabı yok. Çünkü kadınların kendilerini anlatmak zorunda kalmadığı, haklarını savunmak için bağırmadığı bir dünya hâlâ kurulamadı. Kadın olmak, hâlâ birçok yerde zorluklarla dolu bir mücadele gerektiriyor. Ve en acısı, bu mücadelede kadınlar bazen yalnız bırakılıyor, hatta hemcinsleri tarafından bile yargılanıyor.
Toplumun kadınlardan beklentileri, onlara biçtiği roller, kalıplar içinde sıkışıp kalmalarına sebep oluyor. Kadınların birbirine destek olması, dayanışma içinde olması gerekirken, kimi zaman rekabet, kıskançlık ya da öğrenilmiş toplumsal yargılar nedeniyle birbirlerine engel olduklarını da görüyoruz. Oysa gerçek değişim, ancak kadınların birlikte hareket etmesiyle mümkün.
Her şeye rağmen kadın güçlüdür. Yıkılsa da yeniden ayağa kalkar, kırıklarını toparlar ve yoluna devam eder. Çünkü kadın yalnızca bir birey değil, aynı zamanda bir anne, bir evlat, bir eş, bir dosttur. Ve en önemlisi, kendi ayakları üzerinde duran, özgür ve bağımsız bir insandır.
Kadınlar, toplumun dayattığı sınırları aşarak bilimde, sanatta, siyasette, iş dünyasında ve daha birçok alanda sayısız başarıya imza atmıştır. Kadınlar, her engelin aşılabilir olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Ama hâlâ… Hâlâ hak ettikleri eşitliği ve özgürlüğü tam anlamıyla yaşayamadıkları bir dünyadayız.
Kadınların maruz kaldığı haksızlıkları ve eşitsizlikleri dile getirmek, sadece bugün değil, her gün yapılması gereken bir sorumluluk. Çünkü eşitlik, sadece kadınların değil, bütün bir toplumun daha adil, daha özgür ve daha güçlü olması demek. Bugün, kadınların sadece “var olduğu” için değil, haklarını savundukları, direndikleri ve değiştirdikleri için de anılması gereken bir gün.
Kadın, yaşamın kaynağıdır. Sevginin, emeğin ve fedakârlığın en güçlü temsilcisidir. Bugün yalnızca kadınların günü değil, toplumsal farkındalığın yükseldiği, kadın hakları için daha fazla adım atılması gereken bir gündür. Kadınların sesine ses katmak, onların mücadelesine destek olmak hepimizin görevi. Çünkü gerçek birlik ve beraberlik, ancak eşit haklar ve adil bir toplumla mümkün olabilir.
Kadınların her alanda hak ettikleri değeri gördüğü, şiddetten uzak, eşit ve özgürce yaşayabildiği bir dünya dileğiyle…