Hicret, bir yerden başka bir yere göç etmek demektir. Göç eden kişilere de MUHACİR denir. Resulüllah (SAV)’ın ashabı olan Medine’li müslümanlara ENSAR denilmektedir. Bu iki topluluk; çok şerefli ve saygıdeğer şahsiyetler olarak İslam tarihine geçmişlerdir. Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacirlerin çektikleri sıkıntılar, Medine’li müslümanların gösterdikleri misavirperverlik sebebiyle, hikmet ve anlam dolu hatıraları müslümanların gönüllerinde yaşamaktadır.

Eski bir şehir olan Yesrib, Hz.Peygamberin hicretinden sonra Medine ismini almıştır. O müstesna belde, Hz. Peygamberle, münevver şehir olmuştur. O kibar, görgülü ve medeni insanların (ensarın) Allah Resulü Hz.Muhammed’e ve onun seçkin arkadaşlarına, kucak açıp, bağırlarına basmaları neticesinde, bu şehir tarihteki şerefli yerini almıştır.

Resulüllah’ın Mirac’ı ile Hicret’i arasında az bir zaman vardır. Bu münasebetle, İslam alimleri İsra suresinde ki 80. ayetin Hicret’e işaret ettiğini ifade etmişlerdir. “Allah’ım beni şerefli bir şekilde Medine’ye girdir. Övülecek bir çıkışla da Mekke’den çıkar. Yüce katından beni destekleyecek  kuvvet ver.” Yine aynı surenin  devam eden, 81. ayetinde ise,  “De ki; Hak geldi, batıl ortadan kalktı. Zaten batıl ortadan kalkmaya mahkumdur.” buyurulmaktadır.

Hicret’in yegane sebebi, eziyet ve baskılardan kurtulmak değildir. Zira müslümanlar, canları ve malları pahasına İslam yolunda gereken fedakarlığı göstermişler, müşriklerin bütün yıldırma yöntemlerine karşılık, Resulüllah’ın izinden bir adım olsun ayrılmamışlardır. Bunun için Hicret; İslam’ın cihana yayılmasında bir dönüm noktasıdır. Daha önceleri, Habeşistan ve Taif şehirleri denenmiş, Fakat, Hz. Peygamber istediği sonucu alamamıştı.  Akabe biatlarından sonra, Medine’nin arzulanan bir belde olduğu anlaşıldı. Nihayet beklenen gün geldi. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Artık sizin hicret edeceğiniz şehrin, iki kara taşlık arasında, hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi. Mekke’den çıkmak isteyenler, Medine’ye gidip, oradaki kardeşleriyle kaynaşsınlar. Hak Teala, onları size kardeş yaptı. Ve beldelerini sizin için güven ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı.buyurmuşlardır.

Bu oluşumun ardından, Medine’ye ilk hicret eden, Beni Mahzun kabilesinden Ebu Seleme hazretleri olmuştur.  Müslümanların birer ikişer Medine’ye hicret ettiklerini gören Mekke’li müşrikler bu işe kesin bir çözüm yolu aradılar. Darun-Nedve’de toplantı yaptılar. Hz. Peygamberin ortadan kaldırılması için çareler aramaya başladılar. Önce hapsedelim dediler, sonra sürgüne gönderelim dediler, nihayet öldürelim dediler ve öldürme kararı aldılar. Cenab-ı Hak, bu durumu Hz. Muhammed (SAV)’e bildirdi. Yanına yol arkadaşı olarak Hz. Ebubekir’i alıp, hicret etmesi vahyolundu. O gece, Hz.Peygamberin yatağında Hz. Ali yatıyordu. Öldürmeye gelenler, Hz. Ali’yi bulunca şaşırdılar. Hepsi birden Hz. Peygamberin peşine düştüler. Yakalayana büyük ödüller vaad edildi. En usta iz sürücüler görevlendirildi. İki cefakar dost, SEVR mağarasına sığındılar. Peşlerine düşenler, izlerini sürerek, sarp dağların zirvesinde yerlerini bulmuşlardı. Ebu Bekir, yakalanma korkusu yaşadı. İşte bu durumu, Cenab-ı Hak, Kur’an’ında Tevbe suresinin 40 ayetinde şöyle anlatıyor:  “Hani o arkadaşına (Hz.Ebu Bekir’e) şöyle diyordu. Üzülme Allah bizimle beraberdir. Allah’da O’na (Ebu Bekire) güven vermiş, Onları görmedikleri ordularla  desteklemiş, Kafirlerin sözlerini ise alçaltmıştı.” Mağaranın kapısına örümceğin ağını germesi ve güvercinin kaçmadan yuvasında oturuşu, müşrikleri yanılttı. Buraya uzun zamandır kimse uğramamış diyerek, orayı terk ettiler. Ortalık sakinleşince, mağaradan ayrılan iki arkadaş, Medine’ye doğru yürüyüşe geçtikleri anda, doğup büyüdükleri vatanlarından ayrılırken, mahzun mahzun Mekke’ye bakıyorlardı. Tam bu esna da Allah Resulünün dudaklarından şu cümleler dökülmeye başladı. “Ey Mekke! Yeryüzünde en çok sevdiğim belde inan ki sensin. Şayet mecbur olmasaydım, senden asla ayrılmazdım.” Deyişi asırlarca mü’minlerin gönlünde yer tuttu. Vatan sevgisinin tezahürleri bu cümlelerinde yer aldı.

Hicret, Hz. Peygamber’in geçirdiği en büyük imtihanlardan biridir. Mağaradaki bekleyişi ise; daha büyük imtihandır. Çünkü eli silahlı katillerle Hz. Peygamber’in arasında, sadece bir örümcek ağı kalmıştır. İşte bu korku ve üzüntü Cuhfe’ye kadar devam etti. Cuhfe’de Kasas suresinin 85. Ayeti geldi; “Kur’an-ı senin üzerine farz kılan Allah, seni yine dönülecek yere, döndürecektir.” Müfessirlere göre, dönülecek yer Mekke’dir. Cenab-ı Hak, Peygamberine, günün birinde Mekke’nin kendisi tarafından fethedileceğini bildiriyor, bu şekilde onu teselli ediyordu.

Şair Kabe’yi Muazzama’ya soruyor ;

-          Niçin sen böyle siyahlar giyiyorsun ?

      Kabe cevap veriyor ;

-          Ben siyahlar giymeyeyim de kim giysin.

Benim sevgilim Muhammed Mustafa (SAV) beni bıraktı. Mekke halkı da, O’nun kıymetini bilemedi. Medine’ye gitti. Bu yüzden, kıyamete kadar bana siyahlar giymek alın yazısı olmuştur.

Taştan bir yapı olan, Kabe’nin Hz. Muhammed’e duyduğu hasret anlatılmak isteniyor. Nihayet çölleri aşarak, can korkusu içersinde, birçok tehlikeler atlatarak, Kuba köyüne vardılar. 14 gün orada kalıp, İslamın ilk mescidini inşa ettiler. Hz.Ali’de orada kafileye erişti. Medine’de karşılama törenleri hazırlanmış, kadınlar, kızlar ve çocuklar yol boylarına dizilmişler, kutlu yolcuyu bekliyorlardı. O görününce hepsinin ağzından şu mısralar döküldü.

Veda dağından üzerimize dolunay doğdu.

Allah’a çağıran davetçimiz olduğu için,

Bizlere şükretmek vacip oldu.

Nerde kaldın ey sevgili, gözlerimiz yoruldu.

Ufuklar haber verin, kanadımız kırıldı.

Bulutlar çabuk gelin, yüreğimiz kavruldu.

Ey bize gönderilen elçi! Sen yüce bir davetle geldin.

Sen bu şehre şeref verdin, ey sevgili HOŞ GELDİN.

Hicret,Peygamber aşığı bir kalemde ise, şöyle anlatılıyor;

Yesrip’te olay var, Yesrip’liler ayakta

Kadın çocuk genç ihtiyar herkes sokakta  

“Muhammed geliyor” diyen bir Yahudi

 Yesrip’liler Muhammed’i hasret kalınan bir gelin gibi

Uğruna çöllere düşülen Leyla dillere düşülen sevgili gibi

Yok yok bu coşkuyu, deliliği anlatamaz hiçbiri

 Örneği olmayan bir özveri, sevgi tufanı, insan seli, aşıklar mahşeri, cennet atmosferi...                        Ve bir ilahi, bir destan yükseliyor Ensar’ın dudaklarından göğün katlarına:

“Taleal bedru aleyna min seniyyeti’l-veda’vecebe’ş-şükrü aleyna ma daa lillahi da”

Yesrib’e gün doğuyor, Yesrib’in gözleri ışıldıyor.Toprak, hava, su bile değişti mi ne ?

Yesrip artık, Yesrip değil, Peygamber’in şehri

M E D İ N E 

İnsan düşünüyor da, acaba Hz. Peygamber’den daha çok ziyaret edilen, daha çok selatü selam ile yad edilen başka bir kimse var mıdır? Elbette ki yoktur. O’na selatü selam göndermek, onunla selamlaşmak, O’na adres bırakmaktır. Gönderdiğiniz selamlar, rüzgar misali, Medine ufuklarına uçuyor, güvercin misali ravzanın parmaklarına konuyor. Hz. Peygamberimiz’de o güvercinleri okşayıp, severek, selamlarınızı alıyor.  Hz. Peygamber alemlere rahmettir. Milyarlarca müslüman tarafından hürmetle anılmaya devam edilecektir. Hicret’ten önce arap kabileleri arasında, kin, öfke, kan davası ve vahşet varken; Kuba’lı, Mekke’li, Medine’li, Evs’li veya Hazreç’li kabileler arasında güller açmış, cihan tarihinin en güzel kardeşlik örneği yaşanmaya başlamıştı. Dostlukların en verimli zamanı, hicretle dünya gündemine girmiştir.  Enes bin Malik diyor ki; “Hz. Peygamberin Medine’ye girdiği günden, daha parlak bir gün görmedim. “ Hicret,islâm tarihinde bir dönüm noktasıdır.  Hicret’le ortaya çıkan en önemli durum, şüphesiz ki, müslümanların bir yurt edinmiş olmalarıdır. Hicret, İslam’ın sabırdan aksiyona geçişi demektir.Hicret, kötü şartlardan kaçış değil, bilakis İslâm’ın yaşanması için yeni şartların ve mekanların aranışıdır.. Kısacası İslam, Hicretle gayesine ulaşmıştır.

Hz. Peygamberin hicreti 12 Rebiulevvel miladi 622’de gerçekleşmiştir. Ancak araplar eskiden beri Muharrem ayını yılbaşı kabul ederlerdi. Hz. Ömer zamanında toplanan bir şura ile aradaki yaklaşık iki buçuk aylık zaman farkı dikkate alınmadan 1 Muharrem Hicri Yılbaşı kabul edildi. Bu takvim, ecdadımız tarafından da 8 asır kullanıldı.  Muharrem ayı, hicret ve peygamberler tarihi açısından çok önemli hatıraları bünyesinde sakladığı için, Aşure günü de bu aya tahsis edilmiş, bu ayda oruç tutmak da faziletli sayılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v) Muharrem ayının 9,10, ve 11. Günlerinde oruç tutmayı tavsiye etmiştir. Bir hadisi şrifte şöyle buyurulmuştur. “Resûlullah (s.a.v), Âşûre günü oruç tutunca kendisine;’ Ey Allah’ın Resûlü, bu gün, Yahudilerin ve Hıristiyanların hürmet ettikleri bir gündür’ dediler. Bunun üzerine Resûlullah “Gelecek yıl inşallah Muharrem’in dokuzuncu gününde de oruç tutacağız.” dedi. Ertesi yıla ulaşmadan Resûlullah vefat etti.(Müslim, Sıyâm, 133,I,797-798) Bu vesileyle kavuştuğumuz  1435.ci Hicri yeni yıl hayırlı ve uğurlu  olsun.

                                                                                        Şevket BOYRAT

                                                                           Çeltikçi Köyü Camii İmam Hatibi