Cumartesi gününden devam Oruçlu insanın dikkat etmesi gereken hususları kısaca şöyle özetleyebiliriz. Her ne suretle olursa olsun, vücudun içine giren şeyler, yani yemekler, içecekler yahut burun, kulak vs. diğer azalardan içeri zerk edilen sıvı, su, ilaç gibi maddeler orucu bozar. Ancak ilaç, sadece deriye enjekte edilirse oruç bozulmaz. Bunun haricinde, vücuttan dışarı çıkan şeyler orucu bozmaz. Bunlar da kan, tükürük, id-rar ve dışkı gibi şeylerdir. Kısacası; vücudun dışarıya salgıladığı şey- ler orucu bozmuyor. Vücuda dışardan gelen şeyler orucu bozuyor. Orucun bozulmasında kasıt yoksa hata sebebiyle veya unutularak bir şey yiyip içilmişse, oruç bozulmaz. Oruca devam etmek gere-kir. Fakat oruç bozulmuşsa duruma göre değişir. Ya kefaret, ya da kazası gerekir. Hastalık, zaruret, yolculuk gibi sebeplerden dolayı oruç bozulmuşsa bir gün kazası gerekir. Fakat başlanmış bir oruç, hiçbir mazeret yok iken, kasten bozulmuşsa ona da kefaret gerekir. Bu da 61 gündür. Oruç tutan insan, Allah’a ibadet halinde olduğunu unutmamalıdır. Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar; “Oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu kendisiyle dalaşmak isteyen kimseye iki defa ‘ben oruçluyum’ desin (Buhari, Savm, II, 226; Müslim, Sıyam, 163,I, 807; Ebû Davud, Savm, 25,II, 768) “Ruhum yedi kudretinde olan Cenab-ı Hakk’a yemin ederim ki, oruçlu ağzın kokusu Allah indinde misk kokusundan daha temizdir.” (Buhari, Savm,2). Hadisin devamında; “(Allah Tealâ buyurmuştur ki); Oruçlu kimse, benim için yemesi-ni, içmesini ve cinsi arzularını terk etmiştir. Oruç doğrudan bana (Allah’a) yapılan (yani riya karışmayan) bir ibadettir. Onun sayı-sız ecrini de doğrudan ben veririm. Halbuki diğer ibadetlerde on misliyle ödenmektedir.” Oruçtan maksat, ne perhiz yapmak, ne zayıflama rejimine uy-mak, ne de vücudumuzu yeme içmekten mahrum bırakmaktır. Şuur-lu bir şekilde, nefsin arzularını belirli bir süre Allah’ın emri olduğu için frenlemektir. Ramazan, minarelerden 5 vakit okunan ezanın, akşamları atılan iftar toplarının, sahurda vurulan davul seslerinin, iftar ve sahur sofralarındaki lezzetlerin canlandığı saatlerdir. Teravih namazları ise, sanki bir bayram sevinci yaşatır. Manevi duyguların yeşerdiği Rama-zan aylarında, insanımız yeniden canlanır. Açlık ve susuzluğa taham mül ederek, güç şartlar altında oruç ibadetinin zevkine varan, cami-de cemaatle bütünleşen Müslüman, bu aya kavuşmanın sevincini yaşamalı ve bu ayı idrak etmenin kadir kıymetini bilmelidir. Ramazanın sosyal hayatımızda tesirleri çoktur. Yapılan istatistik-ler göstermiştir ki; İşlenen her türlü suçlar Ramazan ayında azalmak tadır. Hırsızlık, yalan şahitlik, rüşvet, içki, kumar gibi, toplum düzeni-nin sarsan olaylara Ramazan ayında daha az rastlanmaktadır. Dola- yısıyla Ramazan hürmetine, toplumun huzuru sağlanmaktadır. Diğer taraftan bazı insanlar, Ramazan ayını sıkıntı ve meşakkat ayı göstermeye çalışırlar. Şöyle sözler sarf ederler; “Oruçlu kafayla bu kadar olur. Kafamın tasını attırma. Zaten oruçluyum. Oruç kafama vurdu, bide sen tepemde dolaşma” gibi sözlerle, orucu bahane ederler. Böylesi bir davranış, Cenab-ı Hakk’ın gücüne gideceğinden, hatalı bir davranıştır. Allah ramazan ayını sabır ve sükûnet ayı kılmıştır. Biz onu hiddet ve öfke ayı haline getiremeyiz. Allah onu, nefsin isteklerini azaltmamız için farz kıldı. Biz de sadece yeme içme vakitlerini değiştirmekle kalıyoruz. Oysa oruç, sahurdan, iftara kadar, her türlü taşkınlıktan bizi koruması gereken bir ibadettir. Allah onu, zenginleri terbiye etmek, açlığı zenginlere de hissettirmek, dola- yısıyla, fakirlere yardıma teşvik olması için emretti. Biz, sofralarımızı çeşit çeşit yemekler ve içeceklerle donatıp, zenginlerin iftar yemekle-rinde boy gösterdiği, yemek fuarları haline dönüştürmeyelim. Halbu-ki Ramazan ayında aç kalan, susuz kalan insan nimetlerin kadrini anlar. Bu ayda, zengin fakir ayırımı ortadan kalkar. Fakirle beraber zenginde aç kalır. Fakirin katlandığı mahrumiyete zengin olanlarda katlanır. Devamı yarın