Değerli okurlarım. Sizin için Eylül ayı içerisinde yayınlanacak olan bir yazı dizisi hazırladım. Üç bölümlük “Sakıncalı Medya” isimli bu yazı dizisinin ilkini müzik sektörünün, insanlarımız üzerinde yarattığı tahribatı anlatmak üzere ayırdım.
İnsanlara vermek istediğiniz mesajı, müzik yoluyla kolayca zihinlere sokabilirsiniz.
Rahatça beyin yıkayabilirsiniz. Her kesimin bilinçaltına istediğiniz telkini ulaştırabilir, çok basitçe yönlendirme ve propagandalarda bulunabilirsiniz.
Müzik yoluyla yozlaştırır, müzik yoluyla terbiye eder, müzik yoluyla yıkar, müzik yoluyla yaparsınız. İşte müzik, bu kadar güçlü ve etkili bir silah…
Güçlü yapılar, medya vasıtasıyla insanları kolayca kandırabilirler. Yani kolayca kamuoyu oluşturabilirler. Halka görmeleri istenen şeyi gösterir, istenmeyeni göstermezler. Örneğin, ünlü bir sanatçının dekoltesiyle iştigal olan halkımız, hemen yanı başındaki Suriyeli dilenciyi görmez.
Bunlardan hareketle; özellikle genç kesimin tutkunu olduğu pop endüstrisi, dünyada en çok tüketilen müzik türünün başında geliyor. Doğruya doğru!
Sözleri anlamlı ya da anlamsız… Eser kaliteli ya da dandik olsun… Ritim tutmuş ya da tutmamış. Hiç fark etmez.
Mutlaka kendisine rahatça bir kitle ediniyor ve dilden dile dolaşabiliyor. Dolaşırken de içerisindeki gayriahlâkî virüsleri kolayca yayabiliyor. Biz de onları tatlı tatlı mideye indiriyoruz. Tekerleme gibi devamlı zihnimizde tekrarlıyoruz. Sar beni, öp beni gibi…
Hele çocukların beyinlerine ekilen dejenerasyon tohumlarını anlatmaya kalksam…
Ohoooo! Buradan köye yol olur. Onlar, yetişkinlerden daha çok tehlike altındalar.
Çocuklarımız, pop kültürü yüzünden çok küçük yaşta cinsellikle, eşcinsellikle, hakaretle, kavgayla, korkuyla, enaniyetle ve en kötüsü intikam duygusuyla tanıştırılıyorlar. Çok tehlikeli! Hele şarkıların sözleri, birbirinden iğrenç zaten… Ne anlatmak istediği, n´apmaya çalıştığını bilinç üstünden anlamak zor. Tamamen bilinçaltına oynuyor hepsi.
Gerek popçuların ürettiği eserler, gerek yaşam tarzları toplumsal zehirlenmelere neden oluyor. Gece beri elinde kadehle, kolunda kızlarla, bilmem nerelerde sürten, uyuşturucu bağımlısı, terbiyeden, düzenli hayattan, bilakis şereften yoksun dengesiz tipler, boy boy ekranlarda geziyor. Hem de elini kolunu sallaya sallaya… Sanki tüm hayatları öyle, resmedildiği gibi laylaylommuş gibi. Kopuk, serdengeçti bir yaşam sunuluyor önümüze. Müslüman aile yapısına tamamen aykırı bu tür davranışlar güzel güzel izletiliyor ve kimseden de ses seda çıkmıyor. “Durun!” diyen olmadığı gibi uyuşturulmuş, zom olmuş bir yığın beyin salatası birikiyor göz göre göre. Grileştik resmen! Renk kalmadığı gibi örf – adetlerimiz de paketlenip çöpe atıldı. Her bir şey donuklaştırıldı. Soyutlaştırıldı. Bu, çok iğreti bir durum… Mideniz bulanmıyor mu, Allah rızası için söyleyin!
Sözlerinden ziyade, müziklerin altına konan sübliminal mesajlardan da bahsedelim isterseniz.
Sübliminal yani bilinçaltı mesajı içeren bir takım sesler, kulağımızın duyamadığı ancak beynimizin rahatça algılayabildiği düzeyde, müziklerin içine yerleştirilmekte.
Sübliminal seslerin içerisinde genellikle seks, eşcinsellik, korku veya İslam inançlarını delici temalar işleniyor.
Şarkı sözlerinin ya da ritmin içine de yediriyorlar. Beynimiz de otomatikman, onları sıradan bir sesmiş gibi algılıyor. Ve tatlı tatlı bilinçaltına kaydediyor. Enteresan değil mi?
Şöyle son zamanlarda artan taciz, tecavüz olaylarına bir bakarsanız, ne anlatmak istediğimi daha kolay anlarsınız. Her şey bilinçaltımıza oynanıyor, sözün özü.
Ve maalesef ki halkımız bu konuda bilgi sahibi değil.
Sadece pop, rock mı tehlikeli?
Tabi ki hayır!
Arabesk ne güne duruyor?
Arabesk de, ülkemizde en yaygın tüketilen müzik türlerinden.
Arabesk bize isyan etmeyi, kahrolmayı, intihar etmeyi, toplumsal sınıflaşmayı, kuşak çatışmalarını, kadın dövmeyi öğreten yegâne hocadır.
İşlenen temalara bir bakarsak; fakirin zengine karşı nefreti, platonik âşıkların hezeyanı ya da en tehlikelisi Allah´a başkaldırışı, isyanı kolayca görebiliriz.
Ha, bir de alkol ve sigara özendiriciliği var. Onu da unutmamak gerek tabi.
Alkol & sigara bağımlılığının yüzde sekseni, arabesk yüzünden bence…
Çünkü o tarz müziklerin oluşturduğu bir takım frekanslar, bizi çok çabuk kederlendirip, kötü alışkanlıklara sevk edebiliyor. İçlerinde devamlı bir ezilmişlik, istediğini yapamama, kenara itilmişlik eğilimi olduğundan, insanların kendine güven duygusunu da yerle bir ediyor. Bu haseple hayatında hiç içmemiş insan bile bir anda içkiye, sigaraya ve hatta uyuşturucuya başlayabiliyor. Kumar da cabası.
Bir ara, oyun havalarıyla yapmaya çalıştılar bu çılgınlıkları.
Kadın, para, gösteriş ve yine cinselliğin revaçta olduğu saçma sapan şarkılar dinletildi insanlara. Şaşalı pavyon hayatı özendirilmeye çalışıldı. Özellikle ergenlere!
Cânım Ankara seğmen türkülerini, üç kuruşluk şarkı sözlerine mahkûm ettiler.
Neymiş, dinlerken hem eğlendirip, hem de düşündürüyorlarmış. Hadi ordan hadi!
O kadar dinledim, dinledim; inanın düşünecek bir şey bulamadım içlerinde.
Geçin! Fasa fiso lakırdı bunlar…
Ve son olarak klipler.
Video klipler, müzik sektörünün en önemli parçalarından biridir.
Artık müzik, sadece işitsel olmamakla birlikte, görselliğe de hitap ediyor.
Müziğin ritmine göre değişen anlık görüntüler, yukarıda zikrettiğim sübliminal mesajların kolayca iletilmesine yardımcı oluyor. Bunu da, yirmi beşinci kare tekniğiyle yapıyorlar.
Bu sebeple bol bol klip izleyen çocuklar/ergenler aceleci, vurdumduymaz, ailesinin sözünü dinlemeyen, hiperaktif ve kavgacı tiplere dönüşebiliyor.
Kliplerde genellikle vücut estetiği ön planda olduğu için, manevi duygular kenara itilip cinsi hormonlar zamanla iğdiş ediliyor. Özellikle kadın vücuduna vurgu yapan klipler, erkeklerin cinsellik algısını yerle bir ediyor ve hatta duyarsızlaştırıyor. Özellikle yabancı klip yayınlayan kanallardan da çocuklarınızı uzak tutun. Çünkü onlar, bizimkilere nispeten daha tehlikeli. Her şey alenen sergileniyor. Herhangi bir kontrol mekanizması yok.
Neredeyse sokak ortasında zina edecek herifler. Hem de herhangi bir sansürlemeye gerek duyulmaksızın. Bugünlük bu kadar, değerli okurlarım.
Ben bildiklerimi, kalemim döndükçe anlatmaya çalıştım sizlere.
Umarım faydalı olabilmişimdir. Yazı dizimizin ikinci bölümünde ise Türk sinemasında yozlaşmayı ele alacağım. Hoşça kalın.
Ziya POLAT/04.09.2015