Bizler, fert fert iman, ibadet ve ahlâkımızı düzeltmedikçe, toplum ahlâklı bir toplum olmayacaktır. Gidi-şat düzelmeyecektir. Kaosların, kargaşaların, toplumsal buhranların sonu gelmeyecektir. Çünkü toplumlar fertlerden meydana gelmektedir. Dolayısıyla fertler manevi yönden hasta olursa, toplumda hasta olur. İcra edilmeyen bir din topluma pek bir şey kazandırmaz. İyiliklerin gerçekleşmesi sadece temennilerle gerçekleşmez. Erdemin, faziletin, ihlâs ve samimiyetin, vaaz, hutbe, konferans, panel ve sohbetlerin konusu olması çok güzeldir. Ahlâklı bir toplumun oluş- ması için bunlar gereklidir ancak yeterli değildir. Bu nedenle Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de Yahudi alimlerine hitaben: “(Ey Bilginler!) Sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” 14-(Bakara, 2/44) buyurmaktadır. Şu halde imanın kalplere yerleşmesi, duygulara, düşüncelere hükmetmesi lazımdır. İnsanın iç dünyasına tevhit düşüncesinin yerleşmesi gerekir. Aksi takdirde Allah’a karşı yürekten bağlı hayır ve hasenat için çalışan bir toplum oluşmaz. Kur’an-ı Kerim’de bu durum: “Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar; İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.” 15-(Mü’minun,60-61) ayetleriyle ifade edilmektedir. Ayrıca insanın kalbinde hesap şuurunun da yerleşmesi gerekir. Yoksa toplumda hak ve hukuka riayet edilmez, şiddetin, acımasızlığın ve toplumsal dramların ardı arkası kesilmez. Merhametli ve hayırlı bir toplum oluşturabilmek için öncelikle duyguların, düşüncelerin ve ideallerin değişmesi gerekmektedir. Çünkü batıla, şerre kapılan fertlerin, bir merhamet toplumu oluşturması düşünülemez. Günaha batan insanların, bir hayır toplumu meydana getirmeleri gerçekçi olmaz. İç dünyalarında barış ve sükuneti hâkim kılamayanların, toplumda barışı ve selameti sağlamaları mümkün değildir. Modern insanın sorunlarından birisi de “samimiyet” sorunudur. Günümüzde insanın en çok kaybettiği noktalardan birisi de elbette ki 'samimiyet' meselesidir. Zira kişilikler öylesine erozyona uğramaktadır ki; genel anlamda insanların simalarında samimiyetsizlikler boy göstermektedir. Haliyle gerek fert olsun ve gerekse toplum olsun, bu gayrisamimiliğin semeresi olarak tarifi çok zor meşakkatlere maruz kalmaktayız. Günümüzde ahlâk, erdem, ihlâs ve samimiyetin yerini, riya, hile, bencillik ve fırsatçılık almış ve bunlar toplumsal birer hastalığa dönüşmüştür. Toplumsal bunalımların temelinde ağırlıklı olarak samimiyetsizlikler yatmaktadır. Çünkü gayri samimilik; kendisiyle beraber ikiyüzlülüğü, yalanı, iftirayı, hayasızlığı, haksızlığı ...ve pek çok olumsuzlukları da getirir. Zira samimiyetsizlik, bütün bu ve benzeri ölçüsüzlüklere sonuna kadar kapıları aralamaktadır. Samimi-yetsiz olanlar bu kapılardan dilediği gibi girer ve dilediği kadar ölçüsüzce ve fütursuzca hareket ederler. İnsanlara musallat olan pek çok hastalıktan bahsede-biliriz. Tabii ki burada bedeni hastalıklardan ziyade ruhi hastalıkları kastediyoruz. Çünkü insan bedeni hastalıklardan çeşitli tedavilerle kolayca kurtulabilir. Ayrıca bedeni hastalıkların etkisi, zararı ferdidir. Ama ruhi hastalıkların tedavisi oldukça zordur ve çoğunluğunun kişi ile beraber toplumsal zararları olan bir yö-nü vardır. Ki bu yönü ile toplumu ifsada sürükler... İslami ve insani değer ve duyarlılıkların hızla aşındığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu nedenlerle iç dünyamızda bir bahar iklimine, tazelenmeye ve yenilenmeye ihtiyacımız vardır. Vahyin bahar yağmurlarıyla gönlümüz bir kez daha ıslanmalı ve imanımız tazelenmelidir. Nefisteki dikenleri, zararlı ve zehirli otları temizlemeliyiz. Sonra titiz bir bahçıvan gibi gönlümüzün verimli topraklarını işlemeliyiz. Orada rengârenk çiçekler, mis kokulu güller yetiştirmeliyiz. Çünkü iç dünyalarını imar edemeyenlerin dış dünyalarını imar etmeleri mümkün değildir. Rabbimizin samimiyet ile ilgili olarak; toplumsal barışın, huzurun sağlanması ve idamesine yönelik emirlerini iyi öğrenmeli, inanmalı ve yaşamaya azmetmeliyiz. Yine konu ile ilgili olarak Efendimiz (sav) in örnekliğini de iyi öğrenmeli, anlamalı ve yaşamaya azmetmeliyiz. Keza, konu ile ilgili olarak İslami literatüre baktığımız zaman anlayacağız ki; en başta Rabbimiz mutlak bir şekilde biz inananlardan samimiyeti istemektedir. Aynı zamanda Allah (c.c) katında samimiyetten uzak hiç bir amelin, iş ve işlemin anlamı, değeri yoktur. Kaldı ki bir arkadaşın bile arkadaşlığında önce samimiyet aranır. Eğer samimi olmadığına kanaat getirdiğin birisi insana yaklaşmaya çalışırsa veya arkadaş olmak isterse; insan bu gibilerine yanaşmaya çekinir. Çünkü gayri samimi olunca, kafasındaki arka planı bilemezsin ve sana ne tür zararları dokunacağını düşünürsün. Her bir hareketinden ne tür olumsuzluklar çıkacağını merakla bekleye durursun. Zira samimi olmayan birisinden zararın, kötülüğün her türlüsü her an gelebilir. Bu nedenle kulluk samimiyet ister. İman samimiyetle ancak mümkün olur. İbadette samimiyet mutlak şarttır. Ailenin mutluluğu samimiyet üzerine bina olunur. Toplumsal huzurun sağlanması ve idamesi o toplum fertlerinin samimiyeti ile orantılı olur. Arkadaşlık ilişkileri samimiyete bağlıdır. Birileriyle beraber herhangi bir iş tutmak isteyen insanların arasında samimiyetlik aranır. İnsanlar arasındaki her türlü itimat, güven o insanların karşılıklı olarak samimiyetine bağlıdır. Kısaca samimiyet güvendir, emandır, huzurdur, mutluluk ve başarıdır. Her türlü İslâmi çalışmalar, çabalar, yapılanmalarda da samimiyet en başta yer alır. Ne kadar mükemmel proje ve fikirlerle yola çıkılırsa çıkılsın; eğer işin temelinde samimiyet mefhumu yok ise; o işte belirlenen hedefler gerçekleştirilemez. Çünkü yolun başında, yada sonunda ayrılıklar, ihtiraslar, çekişmeler ve çatışmalar baş gösterir. Hedefler belirsizleşir; düzen düzensizliğe tebdil eder. Yüreğinde samimiyeti taşımayanlar; ne çevresi ile barışık olabilirler, ne kendisiyle barışık olabilirler ve ne de Rabbi ile barışık olabilirler. Zira gayri samimi olan insanların iç dünyası ile dış dünyası daima çatışma halinde olur. Böyle birisi, inandığını yapmayan yada yaptığına inanmayan bir kişi haline gelir. Ki böyle bir kişi için huzurdan, mutluluktan, başarıdan bahsetmek hayli zor olur. Samimiyet kişisel, toplumsal ve küresel barışın-barışıklığın teminatıdır. Hatta hem dünya da hem de ukba da barış ve esenliğin anahtarıdır. Gerek fert olarak ve gerekse toplum olarak Rabbimizin biz inananlardan istediği samimiyeti, sadakati, muhabbeti yaşamak dua ve temennisiyle Rabbim cümlemizi rızasını kazanan kullarından eylesin.