Birbirimize konuşma şansı vermiyoruz.
Düşüncelerimizi dolu bidondan boş olanına su doldurmak istercesine empoze etmeye çalışıyor, çoğu zaman sonuçsuz kalıyor ve hatta kavga ediyoruz.
Çok seviyoruz karşımızdakini susturmayı! Baskın gelmeye bayılıyoruz. Egomuzun tatmini her şeyimiz. Ruhumuz doyumsuz, dinleme kültüründen yoksunuz açıkçası.
Günlük hayatımızdan tutun da, televizyon dünyasına ve hatta sosyal paylaşım ağlarına kadar, birbirimize bu hakkı tanımıyoruz. Tanımadığımız gibi rencide edici sözlerle mührü vuruyoruz.
Açıyorum sohbet programını. Koca koca profesörler, politikacılar, eğitmenler, sanatçılar, şunlar bunlar, birbirlerini dinlemedikleri gibi, karşılarındaki insanların ne dediklerini dahi anlamıyorlar.
Avazı çıktığı kadar bağırıyorlar!
Orası senin babanın bahçesi değil! Televizyon programındasın. Halkın karşısındasın. Yok, öyle bacak bacağa atıp, bağırıp çağırmak! Üslubunu bileceksin!
Ama maalesef demokratik tartışma kültüründen yoksunuz.
Aile arasında da bu böyle…
Sus! Sen küçüksün, büyüklerden iyi mi bileceksin? Daha dün elimizde büyüdün. Ne biliyorsun da ne anlatasın! İşimize karışacak yaşta mısın? Vs. Vs.
Dinle be adam! Dinle! Dinle ki yeni nesilden bir şeyler öğrenesin! Hep sen haklı değilsin. Yok, böyle bir dünya!
Keza eğitim hayatında da… Sus! Sen benden iyi mi bileceksin? Ben bu işin okulunu okudum. Ben anlatacağım sen dinleyeceksin. Koşulsuz kabulleneceksin ve bana itaat edeceksin.
İşte genç neslin konuşamama, kendi ifade edememesinin, kendini ya içkiye-sigaraya, ya da teknolojiye vurmasının en büyük sebeplerinden biri de budur! Konuşturmuyoruz. Özgürlüklerine saygı göstermiyoruz. Sansür koyuyoruz kendimizce; yarım aklımızca.
Daha anlatacak o kadar fazla şey var ki, hangi birini ele alayım bilemiyorum. Ama ne olur bu zihniyeti bırakalım ve karşımızdakine ifade şansı verelim. Çünkü kendini izah edemeyen, saygı görmeyen toplum, barut fıçısından daha tehlikeli ve daha korkunçtur. Bunu mutlaka aşmamız lazım.