Kurban kesme yükümlülüğü, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi semavi dinlerde de vardı. Batıl dinlere mensup insanlar da ilah olarak niteledikleri güçlere karşı kurban adarlar ve keserlerdi. Mesela putperest Araplar, İslâm öncesi dönemlerde tapındıkları putlara kurban keserlerdi. Ölen kimselere, kabirleri başında hayvanlar kurban edildiği gibi cinlere de onların şerlerinden sakınmak gayesi ile kurbanlar kesilirdi. Her çağda inançların kadim bir gelenek ve töresi idi kurban kesme…

Kurban olayı ve terim olarak kurban kelimesinin tarihte ilk kez kullanılışı, Hz. Âdem´in iki oğlu Hâbil´le Kâbil´in böyle bir girişimde bulunmaları ile ortaya çıktı. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem´in iki oğlu da Allah´a kurban takdim etmek istemişler; Kâbil kurban olarak bir miktar “ekin”, Hâbil ise bir “koç” takdim etmişti. Ekin takdim eden Kâbil´in kurbanı kabul edilmedi, Habil´in koçu kabul edildi. Kâbil, kardeşini kıskandı, ona karşı olumsuz düşünceleri, tarihin ilk cinayetinin işlenmesine sebep teşkil etti.

Mâide Sûresi´nin 27-29 âyetlerinden olayı takip edelim:

“Ve onlara gerçeği göstermek için Âdem´in iki oğlunun kıssasını anlat; Hani onlar Allah´a birer kurban sunmuşlar, birinin kabul edilmiş, diğerinin kabul edilmemişti.

Kurbanı kabul edilmeyen (Kâbil), diğerine; ‘Yeminle söylüyorum ki seni öldüreceğim´ demiş, kardeşi (Hâbil) de şu cevabı vermişti: ‘Allah ancak, emirlerini yerine getirmede samimi olanların kurbanını kabul eder.´

Eğer sen öldürmek için bana elini uzatırsan bile ben seni öldürmek için elimi kaldırmayacağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah´tan korkarım”

İslâm dininde kurban, Allah´a ibadet maksadı ile yerine getirilir. Tarihte bu maksada uygun düşen kurban kesme olayı ilk kez Hz. İbrahim´le (as) başlamıştır. O büyük Peygamber bir oğlunun olması halinde onu Allah için kurban edeceğini adamıştı. Allah ona oğullar nasip etti. Ama o adağını unutmuştu. Bir gece rüyasında geçmişteki adağı kendisine hatırlatıldı ve bu rüyayı üst üste birkaç gün gördü. Kararını verdi ve durumu oğlu İsmail´e bildirdi. O da: “Babacığım, sana gelen emir ne ise onu yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. (Saffat, 102)

Bugünkü şekliyle dinimizdeki kurban ibadeti  , Hz. İbrahim (as)´dan  bir hatıradır.

Hz. İbrahim Allah´tan başka kimseyi sevmediği iddiasına sahipti. Yüce Allah İbrahim (as)´i bu konuda imtihandan geçirmiştir. Hz. İbrahim bir oğlu olursa, onu Allah yolunda kurban edeceğini adamıştı.  Aradan uzun zaman geçmiş, oğlu olmuş, İbrahim (a.s) ise bu adağını unutmuştu. Rüyasında Cenab-ı Hak, İbrahim´e bu adağını hatırlattı. Ailece çetin bir imtihandan geçmekteydiler. Yıllarca ayrı yaşadığı, doya doya sevemediği oğlunu kurban etmesi isteniyordu. Durum anne Hacer´e bildirildiğinde, o tevekkül ile şu sözü söylüyordu; “Allah bizi zayi etmez” diyordu. Şeytan önce kararından vaz geçirmek için İbrahim (as)´e geldi. Sonra Hacer annemize gitti. Daha sonra oğul İsmail´e gelerek bu karara itiraz etmelerini istedi. Her biride şeytanı taşlayarak, yanlarından kovdular. Can tatlı, istenilen fedakarlık ise çok büyüktü. Neticede; kesme emrini alan bıçak, İsmail´i kesmiyor, Allah tarafından gönderilen koçu kesiyordu.

Bu tarihi olayda neler olduğunu ayetlerden görelim:

Bu durum Kur´an-ı Kerim´de şöyle haber verilmektedir. “(İbrahim), ‘Ey Rabbim! Bana iyilerden (bir oğul) ihsan et´, dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince ; ‘Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?´ dedi. (İsmail),´ Babacığım! Sana ne emrolunuyorsa onu yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın´ dedi. Nihayet her ikisi de (Allah´ın emrine) teslim olup, İbrahim onu yüz üstü yatırnca, ona şöyle seslendik: Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık imtihandır.( İsmail´e karşılık) büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisinden sonra gelenler arsında ona güzel bir nam bıraktık. Selâm olsun İbrahim´e, İşte biz iyi insanları böyle ödüllendiririz. Çünkü o mü´min kullarımızdandır.” (Saffât,37/100-111)

İslâm´da meşru olan kurban, İbrahim Peygamberin başından geçen bu olaya dayanır. Bu nedenle Hz. Peygamber (as) buyurmuştur ki: “Kurban kesiniz zira kurban, dedeniz İbrahim Aleyhisselamın sünnetidir.”

Kurbanda en önemli husus, diğer ibadetlerde de mühim bir unsur olan niyet ve samimiyettir. Ameller niyetlere göre değer kazanır. Et yeme niyeti ile kesilen hayvan kurban olmuş olmaz. İbadet maksadı ile kesilen hayvan kurbanlıktır. Amaç Allah´ın rızasını kazanmak gayesi ile kan akıtmak olmalıdır. Kur´ân bu hususa şöyle işaret eder:

“Fakat şunu bilin ki, kestiğiniz bu hayvanların etleri de kanları da Allah´a ulaşmaz. O´na ulaşacak olan sadece sizin takvanız; bu konudaki samimi niyet ve davranışlarınızdır…” (Hacc, 37)

Niyet konusunda meşhur hadisi hatırlayalım:

“Ameller/ibadetlerin değeri ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur.”

Âyetlerin devamında Kâbil´in Hâbil´i öldürmesi, yani yeryüzünde işlenen ilk cinayet anlatılır… İlk cinayetin sebebi, kurbanı kabul edilmeyen Kâbil´in, kardeşi Hâbil´i çekememesi, onu kıskanmasıdır. Haset ve kıskançlığın insanı ne durumlara düşürdüğü anlatılır bu kıssa ile… Belki de Âdem´in daha sonraki çağlarda dünyaya gelecek olan evlatlarına ibret olması için…

Başka bir âyette, bütün semavi dinlerde kurban emrinin bulunduğuna işaret edilir:

“Esasen Biz her dinde kurban kesmeyi meşru kıldık. Kurban kesmeyi bir kulluk eylemi olarak öngördük ki, (bu amaçla) kendilerine rızık olarak sağladığımız hayvanları keserken Allah´ın ismini ansınlar.” (Hac, 34)

Neredeyse bütün dinlerin ana temalarından biridir kurban… Namaz, oruç, sadaka vb. ibadetler gibi tarihi olgu, semavi dinlerin evrensel bir pratiğidir.

Kur´ân´ı Kerim´de kurban kesmenin meşru kılındığını açıklayan surenin adı “Kevser sûresi”dir. Kutsal kitabımızın üç âyetli en kısa sûrelerindendir. Bu sûre, “İnnâ ea´taynâ” ismiyle de anılır. Bayram namazı kılma ve kurban kesmeye bu sûrede işaret edilmiş, bu yüzden Hanefi mezhebine göre her iki ibadeti ifa etme vacip kabul edilmiştir. İlk bakışta Hz. Peygamber´e hitap vardır bu sûrede… Ama onun şahsında bütün müminlere yönelik bir mesaj ve ilâhi buyruk söz konusudur…

Anılan sûrede, Hz. Peygamber´e dünya ve ahrette verilen nimetlerden bahsedilmekte, ayrıca ona düşmanlık eden ve karşı çıkanlar kınanmaktadır…

“Ey Peygamber! Bak, Biz sana bol nimet verdik! Kevseri verdik!

Öyleyse Rabbin için namaz kıl (bayram namazı) ve Kurban kes!

Sana düşmanlık besleyen, sana dil uzatan, sana soyu kesik diyenler var ya! İşte sülaleleri ve soyları kesilecek olan, asıl onlardır.” (Kevser, 1-3)

Bu sûrenin indiriliş sebebi, tefsirlerde şöyle anlatılır:

Peygamber Efendimizin (as) erkek çocukları küçük yaşlarda vefat ediyordu. Kasım da küçük yaşta vefat edince Resulüllah çok üzüldü; müşrikler de Peygamber Efendimiz´e; “soyu kesik” anlamında “ebter” demeye başladılar. “Nesilsiz, sonu kesik” anlamına geliyordu “ebter!”

Allah Elçisinin adı geçtiğinde, müşriklerden As b. Vâil şöyle demişti: “Bırakın onu! O ebterdir! Onun sonu kesiktir! Soyunu sürdürecek erkek evladı yoktur! Ölünce adı unutulur gider, biz de ondan kurtuluruz!”

Ebu Cehil ve başkaları da buna benzer sözler söylemişler; Resûlüllah Efendimiz bunları duymuş ve ziyadesiyle üzülmüştü. İşte bu sûre, Hz. Peygamber´e bu olaylar üzerine nazil olmuş; Hz. Peygambere, üzülmemesi, zira kendisine “Kevser”in verildiği müjdelenmiştir. Ayrıca, müşriklerin bu konudaki dedikoduları reddedilmiş ve Hz. Peygamber´in şanının yüceliğine işaret edilmiştir.

Müşriklerin, Efendimizle ilgili, “soyu bitik–soyu kesik” demeleri üzerine bu sûre indi. Allah bu sûrede Habibine, verdiği nimetleri açıklıyor, onun üzülmemesini istiyor, sana “Kevser´i verdik” diye, dünya ve ahretteki özel ikramları hatırlatıyor…

Kevser´in ne olduğuna dair müfessirler farklı yorumlar yapmışlardır:

Başlıcaları: Kevser, “Peygamberliktir… En büyük mucize olan Kur´ân´dır… Bitmeyen hayırdır… Cennette bir havuzdur… Cennette bir nehirdir…” “Üzülme! Sana Kevseri verdik, senin adın hep anılacak, yüzyıllar geçecek senin neslin hep devam edecek… Sen de bundan dolayı, namaz kıl ve kurban kes!” buyuruyor, Yüce Allah.

İşte “Bayram Namazı” ile “Kurban kesme” emri; bu sûre ile Peygamber Efendimize (as) ve dolayısıyla onun ümmetine, böylece meşru kılınmış oluyordu.

Kurban bayramı günlerinde, aklı başında, ergenlik çağına gelmiş, dinen zengin sayılan kadın erkek her Müslüman´ın kurban kesmesi, dini bir yükümlülüktür. Kurban, Allah´a yaklaşma gayesiyle yerine getirilen, dini, mali ve toplumsal içerikli bir ibadettir.

Hicretin ikinci yılında meşru olmuş, Hz. Peygamber Efendimiz (as) Medine´de ikamet ettiği her yıl kurban kesmiş ve bu görevi hiç aksatmamıştır. Veda Haccında ise kurban edilmek üzere getirilen yüz devenin atmış üçünü bizzat kesmiş, diğerlerini de Hz. Ali´ye kestirmiştir.

Kurban ibadetinin ifası, toplumda kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, sevgi ve sosyal adaletin gelişmesine katkı sağlar. Kurban kesen zengin, servetini başkalarıyla paylaşma imkân ve alışkanlığına sahip olur. Toplumda, zengin ve yoksul kesimler arasında sevgi ve kardeşlik bağları bu vesile ile daha da güçlenmiş olur.

Son yıllarda İslâm coğrafyasında şer güçlerce neredeyse periyodik bir prova gibi sahnelen vahşetin ve akıtılan kanın durduğu, özellikle “Eşhuru-Hurum”da, “Ramazanlarda”, “Bayramlarda…” kan ve gözyaşı yerine İslâm´ın ismine layık barış ve sevginin egemen olduğu Bayram günlerinin gelmesi dileklerimle okurlarımın ve herkesin mübarek Kurban Bayramını kutluyorum…