Değerli okurlarım. Yazı dizimizin ikinci bölümünde sinema üzerine yazacağımı ilk bölümde belirtmiştim. Bu sefer sizi yormamak adına, konuyu kısa keseceğim.

 

Sinema, televizyonun aksine daha serbest bir mecra…

Sansürün olmadığı, mahremin daha aşikâr sergilenebildiği bir ortam…

Yatak odasından tutun, cinsel ilişkilere; çıplaklık ve sapkınlıklara kadar her bir şey alenen yansıtılabiliyor beyaz perdeye.

 

Hani bazen afişlere “Genel İzleyici” logosu falan koyuyorlar ya. Hah! İşte, ona aldanıp filme ailecek gittiğinizde, hüsranla karşılaşabiliyorsunuz. Farkındayım.

Çocuğunuzla gidiyorsunuz; beklenmedik yerde zart öpüşme sahnesini yapıştırıveriyorlar.

Neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz, biliyorum.

Üç beş duyarlı izleyici “çocuklarımıza kötü örnek oluyorlar” şeklinde tepki gösterse de bazı margarin ruhlu yapımcılar, “n´olmuş canım, hayatın gerçekleri, bunu da görmeleri gerek” deyip, kestirip atıyorlar.

İyi de, adama sormazlar mı? Hayatın her gerçeği çocuklara gösterilir mi?

Hem, yaşamın gerçekleri sadece hayvani cinsel dürtüler midir?

Aç, fakir, kimsesiz ya da hastane köşelerinde bitap düşenler de bu gerçeklerden değil midir?

Onlar neden fazlaca gösterilmiyor beyaz perdede? Gösterilmiyor çünkü prim yapmıyor.

Varsa yoksa seks. Varsa yoksa kadın vücudu… Başka bir şey yok!

Tüm yatırımlar bunların üstüne. İbret ve dehşet içerisinde soruyorum;

Kaç tane kaliteli film kazandırdınız şu memlekete?

Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin hadi yapımcı ağabeyler.

Kaç tane çektiniz, şimdiye kadar?

Ya aşk, ya aldatma, ya zenginlik, ya küfür, ya alkolizm ya da kumarbazlık.

Ha birde, insanların inancıyla alay…

Nerde imam ya da dindar bir karakter olur, hep fitne fesadın başı olur. Veya hovardalık yapar.

Haricinde başkaca senaryo göremezsiniz. Hep aynı hikâyeleri ısıtıp ısıtıp sunarlar önümüze.

Neymiş, halk bunu istiyormuş muş. Hadi oradan hadi!

Ciğerinizi bilirim sizin. Kurnazlar!

Önce  “sanat” adını verdiğiniz o dandik filmi aldatıcı fragmanlarla, alengirli afişlerle süslersiniz. İzlenme oranlarını uyduruk anketlerle şişirip, üç beş satılık muhabire para verip röportaj yaptırırsınız. Uyduruktan bir gala gecesi düzenler, göz aldatırsınız. Sonra gelsin paracıklar. Filmi izliyorsun, tıraş. Ya birkaç sahne çalıntı, ya külliyen senaryosu… Rezillik diz boyu. Kusura bakmayın ama millet bu dansa çok kalktı beyler! Artık kimse yemiyor.

Bir nesli şerefsiz patron; namuslu işçi sahneleriyle, pornografilerle, zengin oğlan fakir kızlarla, arabesk ya da entrika filmleriyle zehirlediniz zaten.

Şimdiki nesli hem zenginlik gösterileri, hem jigololuk, hem eşcinsellik, hem de erotizmle iğdiş ediyorsunuz. E geriye ne kaldı? Ahlaklı gençlik namına ne bıraktınız ki?

Sizi izleyen her kesimde, özellikle çocuklarda yeni moda küfürler, el hareketleri, tuhaf ilişkiler, dengesiz arkadaşlıklar, sigara, içki, uyuşturucu bağımlılığı peyda oldu.

Daha n´olsun hemşerim? Yediniz bitirdiniz kuşakları. Açık konuşayım; bu işin vebali büyük! Altından kalkamazsınız. Giden gitmiş, kalan sağlar bizimdir.

Mi diyeceğiz? Yoksa halkça, bu tarz filmlere elimizin tersiyle rest mi çekeceğiz?

Karar bizim.