Geçen ay akraba ziyareti için İstanbul'a gittiydim. Hazır buraya gelmişken 1980 öncesi Şişli Okmeydanı'nda eski arkadaşları da gelmişken ziyaret edeyim dedim ve eski arkadaşların çoğunu bulamazsam da çok samimi olduğum Nedim arkadaşımın hala kara kalem resim atölyesinin aynı yerde faaliyetine devam ettiğini gördüm.

Atölyeden içeri girdiğimde Nedim bir fotoğrafa bakarak kara kalem çalışması yapıyordu. Beni gördü yüzüme bakarak:

“Buyurun beyefendi! Karakalem resim mi yaptıracaksınız?” diye sordu. Tabi aradan neredeyse 38 yılı aşkın bir zaman geçmiş beni tanıyamaması normal. Ben gülerek:

“Ben Yusuf. Az ilerde Kızıl Işık Elektriğin sahibi!” deyince ayağa kalkıp bana sarıldı. Oturup biraz oradan buradan sohbet ettikten sonra, Nedim bana:

“Karnın aç mı Yusuf?” dedi. Bende böyle bir teklifi yapacağını bekliyordum. Çünkü gerçekten açtım. Nedim cep telefonu ile lahmacun siparişini verdi. Biz yeniden eski günlerden konuşurken dükkana doksan yaşlarında beli bükülmüş elinde bastonu ile bir yaşlı adam ve yanında da 30-35 yaşlarında biri girdi.

Nedim, yerinden doğrulup:

“Buyurun efendim!” diyerek masanın yanında ki koltuklara onları oturtup:

“Karakalem resmi için mi gelmiştiniz?” diye sordu. Genç adam:

“Evet, ağabey. Dedemin bir karakalem resmini yapmanızı istiyorum. Acele yapar mısınız?”

Nedim:

“Tabi hemen, on dakikada yapıp veririm” deyince ben hayli şaşırdım. Nedim gerçekten çok iyi bir karakalem ressamı idi. Yaptığı tabloların birçoğunu kendine ait galeride sergilerdi. Ancak pek fazla müşterisi olmasa bile bu işi hiç bırakmamıştı. Fakat on dakika gibi kısa bir sürede yapacağını söylemesi beni hayli şaşırtmıştı.

Her neyse, yaşlı adamı alıp çizim yapacağı tuvalin yanında ki sandalyeye oturtup çalışmaya başladı. Bu arada bizim lahmacunlarda gelmişti. Nedim bana:

“Yusuf arka tarafta masa var sen geç yemeğe başla benim beş dakikalık bir çalışmam kaldı gelirim” dedi. Bu kadar kısa bir zamanda yapılan resmi bende çok merak etmiştim:

“Nedim fark etmez seni beklerim” dedim. Çünkü çizdiği resmi merak ediyordum. Nasıl bir çalışma olacağı merak etmeye değerdi. Bu arada Nedim sürekli kalemle kağıda darbeler atıyordu ve neticede işini bitirdi. Gerçekten on dakikadan bile kısa sürede resmi tamamlamıştı. Kağıttaki resme baktım silik bir eskitme resme benziyordu. Ama dedenin tüm görüntüsü muhteşemdi.

Genç adam Nedimin çizdiği karakalem resme bakıp:

“Muhteşem oldu ağabey! Borcum ne?” diye sorunca, Nedim:

“On beş bin lira!” demez mi hepten şaşırdım. Bu işin dakikası neredeyse bin liraya gelmişti. Adam memnuniyetle cebinden bir tomar para çıkarıp Nedimin istediği parayı sayıp verdi. Ben hala hayretler içindeydim. Müşteriler gidince Nedim’e:

"Ya Nedim bu nasıl iştir? Adam itiraz bile etmeden resmi alıp gitti. Sen yıllardır bu işten para kazanamıyorum. Kimse yaptığım resimleri beğenmiyor diyordun. Şu işi bir anlat ta anlayalım!” Nedim gülerek:

“Bu müşteri çizdirdiği resmin altına iri puntolarla,  atıyorum: (Bilmem ne Efendi 1888) yılından beri bu işi yapıyor. Gibi ibareler kullanarak müşteri çekmekteler.”  Ben yine merakla sordum:

“Peki, bu adam yaşlı adam gerçekten yaptığı işin devamını mı yapıyor?” Nedim yine gülerek cevap verdi:

“Yok, be oğlum! Kim bilir bu yaşlı adamı nereden bulmuşsa getirip bana karakalem resmini yaptırdı. Yaptırdığı bu resmi dükkanın ya camına veya tabelasına yaptırıp, bu işte tecrübeli olduklarını belirterek müşteri çekecekler. Onun için adam bana bu kadar yüksek meblağ ödeme yaptı. Senin anlayacağın şimdilerde moda; Falanca Efendi turşuları, filanca Efendi böreği gibi böyle mesleklerde uğraşanlar ürettiği gıdaların meşhur olduğunu, güvenilir olduğunu ima etmekteler” dedi.

Öyle ya artık ticaretin şekli de değişti. Sıradan işyerleri markalaşmanın başka yollarını da icat etmişler. Bunda şaşılacak ne var değil mi?