Ağustos ayı, şanlı tarihimizde zaferler ayı olarak bilinir. Bu ayda kazanılan iki büyük zafer, dünya tarihi-ne altın harflerle yazılmıştır. Bunlardan ilki bu sene 942.ci yıldönümünü kutladığımız 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ve Zaferi, diğeri ise 91.ci yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Meydan Muharebesi ve Zaferi’dir. Bu sebepledir ki, Ağustos ayının, Müslüman Türk tarihinde müstesna bir yeri vardır. Hepimize kutlu olsun. Büyük Türk Hükümdarı Sultan Alparslan’ın bir Cu-ma günü Bizans İmparator’u Romen Diyojen’e karşı kazandığı bu tarihi zafer, Anadolu’da Müslüman Türk devletinin temelinin atıldığı, İslam-Türk damgasının ke-sin olarak atıldığı çok önemli bir gündür. Malazgirt Zaferi, yalnız Türk tarihinde değil, bütün dünya ve insanlık tarihinde dönüm noktası teşkil edecek önemli bir zaferdir. Bu büyük zaferdir ki, Türkleri kısa zaman içinde Marmara kıyılarına ve İstanbul önlerine getirmiş, sonra İslam sancağını Bizans surları üzerinde dalgalandırmıştır. İslam ve Hıristiyan dünyasının kaderini değişti-ren, İstanbulun fethini kolaylaştıran, adı büyük bir za- ferdir. İşte bu büyük zaferle Anadolu İslamlaşmış ve bizlere anavatan olarak hediye edilmiştir. Vatan, üzerinde bir milletin yaşadığı ve etrafı sınırlarla çevrili toprak parçasıdır. Her milletin mutlak bir vatanı vardır. Vatansız millet olmaz. O halde bir milletin hayatı, ancak vatanına sahip olduğu müddetçe devam eder. Vatanını seven onu canından aziz bilen milletler, asırlarca dünyaya hükmetmişlerdir. Vatan sevgisi, devletin temelini sağlamlaştırır. Milletin fertlerini birleştirir. İdeal ve ülkü birliği oluşturur. Böylece millette birlik do-ğar. İşte bu güçledir ki; dinimiz, vatanımız, canımız, namusumuz, evladımız ve mukaddesatımız korunur. Vatan sevgisi sevgilerin en güzelidir. Vatan sevgisi imandan sayılır ve en temiz duyguların kaynağı olur. Çünkü iman olmadan vatanın; vatan olmadan varlığımızın hiçbir anlam ve önemi yoktur. Bu sebeple; bir insanın, karşılaşabileceği en büyük zorluk, vatansız kal- maktır. Vatan bizim canımız, kanımız ve her şeyimizdir. Kederlerimizin sevince, ideallerimizin gerçeğe dönüşmesi ancak ve ancak vatanımızın bağımsızlığı ile mümkündür. Vatan, din, iman, ezan, bayrak ve millet kelimelerinin söylenişi bizde en tatlı heyecanları uyandırır. Bunları sevmek bizim boynumuzun borcudur. Bu Mübarek vatanda, asırlar boyu yan yana, gönül gönüle beraberce yaşıyoruz… Bundan sonra da kardeşçe, hep birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Yüzyıllarca hep beraber ağlayıp beraber güldüğümüz bu aziz vatanda, her şey bizim istediğimiz gibi olmayabilir. İçinde bulunduğumuz şarların gereği olarak maddi ve manevi sıkıntılar zuhur edebilir. Üzerinde yaşadığımız bu aziz vatan, sadece mutlu günlerimizin ve müreffeh zamanlarımızın toprağı değil-dir! O; ak günlerimizin olduğu kadar kara günlerimizin-de vatanıdır… Biz, sadece bu ülkenin nimetinden fay- dalanmak için değil; aynı zamanda külfetini çekmek, hatta uğrunda canımızı feda etmek için yaşıyoruz. Çünkü bu ülkenin sadece gündüzleri değil; geceleri de bizimdir!.. Biz şehitlerimizle beraber yaşayan milletiz!... Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir!.. Yüce Allah’ımız ve Sevgili Peygamberimiz, bizi birlik ve beraberlik içinde yaşamaya çağırıyor. Vatan, millet ve İslam, ezan ve bayrak düşmanları ise; sürekli bizi bölüp parçalamak için uğraşıyor. Sakın olaki aldanma-yalım bozguncu ve kışkırtıcıların tahriklerine kapılmayalım. Semaya yükselen ezan seslerinin kıyamete kadar devam etmesi, ancak vatanımızı canımızdan da-ha aziz bilmekle, istiklalimizi korumakla olur. Cenab-ı Hakk, Bakara süresinin 190.cı ayetinde: “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimizde vatanımıza tecavüz edenlere karşı sabır ve mukavemetle karşı koymamızı istemektedir. “Siz düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz; karşılaştığınız zaman da mukavemet ediniz.” (Riyazü’s- Salihin,c.2,s.429) 1071’de kazanılan Malazgirt zaferini müteakip Anadolu’ya ayak basışımızdan itibaren düşmanların Müslüman Türk Milleti’ne karşı her alandaki saldırıları devam edegelmiştir. Bu saldırılar, Haçlı seferleri ile başlayıp yüzyıllarca sürmüş ve Osmanlı Devleti’nin çökmesi ile sonuçlanan 1. Dünya savaşından sonra yapılan Montros Mütarekesi ve Sevr antlaşmaları ile tapraklarımız düşmanlar tarafından istila edilmişti. Bu istilayı ve taksimi asla kabul etmeyen kahraman ecdadımız; topyekün bir mücadeleye atılmak zorunda kaldı. Tarihe Türk İstiklal savaşı olarak geçen bu büyük mücadelenin tek hedefi, Türk istiklalinin ve aziz vatanımızın kurtarılmasından ibaretti. Yokluklar içinde ve en zor şartlarda; üzerine saldıran yedi düvele karşı, tarihte benzeri görülmemiş bir destan yazan Müslüman Türk Milleti’nin savaş meydanındaki kahramanlığını ve azmini Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle anlatıyor: “Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre idi. Yani ölüm muhakkak. Birinci siper-dekiler hiç biri kurtulamadan kamilen şehit düşüyor, ikinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve tevekkülle, biliyormusunuz? Şehit olanı görüyor, üç dakikaya şehit olacağını biliyor, en ufak bir fütur bile getirmiyor, sarsıl- mak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Keli-me-i Şehadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini gösteren şayan-ı ve şayan-ı tebrik bir durumdur.” Bu gün hürriyet ve huzur içinde yaşadığımız Anadolumuz, işte bu iman ve bu yiğitlikle kazanıldı. Aynı iman ve yiğitlikle de müdafaa edilmelidir. İşte bu ruh ve heyecan; İslam ve Müslümanlar için büyük bir felaket olan Haçlı ordularını durdurmuş, 1071 tarihinden itibaren Anadolu’ Müslüman Türk’e vatan yapmış 1453’te İstanbul’un fethiyle Bizans İmparatorlu-ğunu ortadan kaldırarak Orta Çağı kapatıp Yeni Çağı açmış, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar Meydan sava-şını kazanarak ülkeyi düşmandan temizlemiştir. Yakın tarihte yine bu ruh ve heyecanla Mehmetçik Kıbrıs’ta savaşmış, soydaş ve kardeşlerini Yunan mezaliminden kurtarmıştır. Şehitlik olmadan vatan olmaz. Atalarımızın kanı ile yoğrulmuş bu vatanı seveceğiz ve aynı olgunlukla necip milletimizi de seveceğiz. Sevgi güç ve mutluluk demektir. Ayrılık, fitne, fesat ve bozgunculuk ise sinirleri bozar, dayanışmayı yıkar ve milletin arası-na nifak sokar. Bu sebeple millet olarak birbirimizi sevmeli ve birbirimizi anlamalıyız. Bugün sahip olduğumuz bu cennet vatan, kahraman atalarımızın her karışını, kanlarıyla sulayarak bize emanet ettikleri topraklardır. Bize düşen görev; bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Vatan sevgisi ku-ru dava ile olmaz, vatana hizmet etmekle olur. Çiftçi, işçi, tüccar, esnaf ve sanatçı gibi bütün meslek erbabı, hep-si el ele vererek vatan ve millet yolunda çalışmakla olur. Can ve malın Allah yolunda, insanı insan yapan, toprağı vatan kılan, toplumu millet yapan değerler uğrunda feda edilebilmesi, kulun Rabbi’ine karşı muhabbetinin ifadesidir. Bu konuda Yüce Allah Al-i İmran süresinin 169.cu ayetinde: “Allah yolunda öldürülen-leri ölüler sanmayın; bilakis onlar diridirler. Allah katında rızıklandırılmaktadırlar.” buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’de şu hadis-i şerif’de: “Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp şehit olmayı, diriltilip tekrar şehit olmayı, tekrar diriltilip şehit olmayı isterim.” (Buhar, Cihad, 199) Başka bir Hadis-i Şerif’de ise: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki bütün şeyler kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmek istemez. Sadece şehit gördüğü ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve defalarca şehit olmayı ister.” (Buhari, Cihad,21) buyurmaktadır. 30 Ağustos Zaferi aziz vatanımızın işgal, necip milletimizin asla esir edilemeyeceğini, Ay-Yıldızlı bayrağı-mızın gönderden indirilemeyeceğini ve Ezan-ı Muham- medi’nin gök kubbemizden dindirilemeyeceğini bütün dünyaya ilan eden kutsal bir zaferdir. Bu vesileyle canlarını feda ederek milletimize hür bir vatan bırakan aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi saygıyla anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Zafer Bayramımız kutlu olsun.