Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de: “Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık yapmayı ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl,16/90) buyurmaktadır. Yüce Allah, bu Ayet-i Kerimede toplumsal huzurun yapı taşlarından en önemlilerini sayarak bunları yerine getirmemizi emretmiştir. Her şeyi yerli yerine koyup, ölçülü hareket etmek, hakkı yerine getirmek anlamına gelen adalet; zulmün, haksızlığın ve dengesizliğin karşıtıdır. Sahip olduğumuz konum, makam ve mevki her ne olursa olsun gücümüz nispetinde adaletli davranmak, adaletin sağlanması için gayret etmekle mükellefiz. Örneğin ailede anababa olarak çocuklar arasında adaleti sağlamakla mükellefiz. Ebeveyn olarak bir çocuğumuz için yaptığımızı diğeri içinde yapmalıyız. Bu asli ihtiyaçların giderilmesi, eğitim, çeyiz, miras paylaşımı vb. konularda olabileceği gibi, sevgi ve ilgi gibi hâl ve tavırlarda da söz konusu-dur. Ailede sağlayacağımız adalet toplumun her alanına yansıyacaktır. Yine bir işyerinde işveren veya patron konumunda isek emrimizdeki kişilere karşı iş dağılımında ve ücretlerde adaletli davranmamız gerekmektedir. Zira çalışanın hakkının daha alın teri kurumadan verilmesi sevgili Peygamberimizin tavsiyesidir. Çalışanların performanslarına göre değerlendirilmesi, aynı işi yapanların aynı haklara sahip olması adaletin birer yansımasıdır. Adalet aynı zamanda, kanun önünde herkesin eşitliği, kültür, bilgi, statü ve inanç farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranılmamasıdır. Öz bir ifadeyle adalet, insanların hepsine aynı derecede ya-kın ve aynı derecede de uzaktır. Çünkü onun merkezinde sadece hak ve hakkaniyet vardır. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahit-lik ettikleriniz) zengin ve fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah her ikisine de yakındır (Onları sizden çok kayırır). Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirse-niz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa 4/135) buyurmaktadır. Bu ayette, adalet ve adaletin sağlanmasında uyulması gereken temel esaslara vurgu yapılmıştır. İnsanlığın ortak değeri olarak nitelendirebileceğimiz adalete dinimizde de büyük değer verilmiş, bu ayette olduğu gibi değişik vesilelerle adaletin ayakta tutulması emredilmiştir. Yüce dinimiz İslâm’ın adalet anlayışı bu ve benzeri ayetlere göre şekillenmiştir. Bu anlamda İslam, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf ayırımı yapmamış, objektif kriterlere dayalı bir adalet anlayışı getirmiştir. Nitekim yukarıdaki ayette, bir taraftan müminler adaletin tahakkukuna katkıya davet edilirken, diğer taraftan da böylesi bir görevin ifasında göz önünde bulundurulması gereken kırmızı çizgilere dikkat çekilmektedir. Şöyle ki, davacı ile davalının, mağdur ile haksızlık yapanın etnik kökeni, inancı, siyasal düşüncesi, toplumsal statüsü, yakınlığı veya uzaklığı, adaletin gerçekleşmesinde etkin ve belirleyici ölçütler değildir. Toplumsal ilişkilerdeki en önemli ilke ise adaletten ayrılmamaktır. Bu nedenle başkalarının hak ve hürriyetlerine saygılı olmada, ticarette, insanları idare etmede, sevgi ve dostlukta hep adaletli olmanın yollarını aramalıyız. Eğer toplumsal ilişkilerde bizim şahitliğimize ihtiyaç duyulmuş ise bundan kaçınmayıp hep doğruyu söylemeliyiz. Yalan ve yalancı şahitlik yaparak hem idareyi aldatmak, hem de hakkı gasp edilen mazlumun aleyhine işleyecek bir duruma sebebiyet vermek bir kul hakkı ihlâlidir. Öyleyse adaletin sadece mahkemelerden dağıtılmasını beklemeyi yeterli göremeyiz. Çünkü adalet, her yerde olursa ancak mahkemelerin işleri kolaylaşır. Unutmayalım ki, mahkemede doğru şahitlik yaparak adaletin tesisine yardımcı olmak da en önemli İslami ve insani bir görevdir. Ayet-i Kerimenin devamında iyilik yapmak emredilmiştir. Genel olarak iyilik, ihsan kişinin bir lütufta bulunması, bir işi en güzel bir şekilde yapması, Allah’a ihlasla kulluk etmesi anlamında kullanılır. İhsan adaletinde üstünde bir derecedir. Nitekim ihsanda kişinin üstüne düşenden daha fazlasını yerine getirmesi söz konusudur. Bundan dolayıdır ki Hz. Ali (r.a), “İnsanlar işlerini ihsanla yapmalarına göre değer kazanır” demiştir. Birçok dini kaynakta ihsan, insanın hem Allah’a hem de yakın ve uzak çevresine, bü-tün insanlara hatta tabiata karşı tutum, davranış ve yaklaşımında adalet ölçüsünün, farz ve vacip sınırlarının ötesine geçerek imkan ve kabiliyetine göre kulluğun, özverinin ve erdemin en yüksek seviyesine ulaşması anlamında yorumlanmaktedır. Kısacası ihsan ve iyilik etmek hem aile içi ilişkilerde hem komşuluk ilişkilerinde hem de toplumun diğer alanlarında çok gerekli bir ahlaki özelliktir. Çünkü dinimiz; çalışmayı kazanmayı, kendinden başka diğer insanlara da faydalı olmayı emreder. Peygamberimiz (s.a.v) bir Hadis-i Şerifte: “İnsanların hayırlısı, başka insanlara faydalı olandır.” (Feth’ul-Kebir,c.2,s.18) buyurmuştur. Dinimiz miskinliği, ataleti ve tembelliği reddeder. Bunun için her müslümanın ideali, çalışarak meşru ve helâl kazanç elde etmek, şahsına, vatanına, mille-tine ve memleketin maddi ve manevi kalkınmasına gayret sarfetmek olmalıdır. Ancak, hiç kimse bu çalışmayı yaparken Peygamberimiz (s.a.v)’in şu tavsiyesini de unutmamalıdır: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalış.” (Câmiu’s-Sağir, c.1,s.39) Ayet-i Kerimede ihsandan sonra akrabalara yardım edilmesi emredilmektedir. Bu itibarla Peygamberimiz (s.a.v) de: “Sevabı en çabuk olan taat , yakın akrabaları gözetmektir.” (İbn Mâce, Zühd, 23) buyurmuştur. Fitre ve zekât verilirken, fakir olan yakınlardan başlanması prensibi de akrabalara karşı so- rumluluğumuzun çok büyük olduğunun göstergesidir. Yüce Allah, akrabalara muhtaç oldukları hususlarda yardım etmemizi, ikramlarda bulunmamazı ve iyilik yaparak yakınlarla ilişkileri sürdürmemizi bizden istemektedir. Cenab-ı Hak, sadece ibadet etmenin iyilik olmadığını, helalinden kazanıp onu seve seve yakınlığı bulunan akrabalara, yoksullara ve yolda kalmışlara harcamada bulunmanın esas iyilik olduğunu bir Ayet-i Kerimede şöyle haber vermektedir: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve taraflarına çevirmenizden ibaret değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlüklerine kavuşmaları için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara, 2/177). Akrabalarımızdan muhtaç olanlara yardım elimizi uzatmıyorsak, hastalandıklarında, sevinçli ve üzüntülü zamanlarında onların ziyaretlerinde ve yanlarında olmuyorsak, dinimizin önemli gördüğü bir sorumluluğu yerine getirmeyerek kusur işlediğimizi ve büyük bir günaha girdiğimizi de aklımızdan çıkarmamalıyız. Diğer yandan akrabalık ilişkilerine önem vermek dini-mizde önemli olmasına rağmen, bu ilişkiyi güçlendirmek için asla haksızlığa da sapmamalıyız. Dinimizin akrabaya karşı bize yüklediği görevleri yapmamız yeterlidir. Akrabayı kayırmak gibi, bir hak ihlaline neden olabilecek tavır ve davranışlardan da kaçınmalıyız. Yüce Rabbimiz Ayet-i Kerimenin son kısmında da bizleri hayasızlıktan, fenalıktan, azgınlıktan menetmektedir. Ayet-i kerimenin ilk bölümünde toplumun gelişmesini, huzurunu, barışını sağlayan prensipler üzerinde durulmuş, ikinci bölümünde ise toplumu mahveden, huzurunu kaçıran ve çökerten kötülükler yasaklanmıştır. İnsanların işlerinde çalışkan ve dürüst olması, başkalarının haklarına riayet etmesi, saygılı ve nazik olması, bencil olmaması, iftira, dedikodu ve yalana başvurmaması, fitne, fesat ve bozguncu olmaması; o toplumdan azgınlığı, hayasızlığı ve fenalığı uzaklaştırır.