Hayat garip bir oyun…
Çocuklar baba olduğunda babalar çocuklaşıyor çoğunlukla.
Bir hayat tecrübesi tersyüz oluyor sanki.
Makarada sarılı film. Oyuncularını değiştirip tersinden oynuyor.
Rolü değişiyor babalarla çocukların.
Size yürümeyi öğreten adamın koluna girip yürüyorsunuz.
Bir zamanlar sizi besleyen eline destek olup, kurumuş dudaklarına su veriyor,
İçine ekmek doğranmış çorba içiriyorsunuz.
Tıpkı rolleri değiştirmeden önce onun size yaptığı gibi.
Geceleri sessizce başucuna gidip nefesini dinliyorsunuz.
Söylediğini anlamadığında, sürekli bir şeyler sorduğunda tam kızacakken,
Ha!.. Babam bu ne? Diye sorup durduğunuz günleri ve onun sabırla cevaplayışını hatırlayıp yutkunuyor ve utanıyorsunuz.
Gün geliyor çorabını, ayakkabısını giydiriyor, altını bezliyorsunuz, sabrınız taştığında biraz dinlenebilmek için yatakta oturtup, televizyon seyrettiriyorsunuz.
Mum gibi eriyen haline içinizden sessizce ağlıyorsunuz.
Uzayıp giden bitap geceler boyunca, onunla bir ümidin yorganına sarılıp yatıyor.
İki kötülükten daha az acılı olana razı olup, çektirme Rabb’im diye dua ediyorsunuz.
Adına hayat denen bu devri daim makinesi döndükçe,
Kundaktakini büyütürken, büyüyeni kundağa döndürüyor yeniden.
Adeta evvel zaman içinde kalmış bir borcu ödüyor.
Giderayak helalleşiyorsunuz.
Soğuk bir kasım ayında, akşam vakti nihayet sehere kavuşurken, sayıklayan ateşli hastaya çocukken öğrendiğiniz eski bir tekerlemeyi mırıldanıyorsunuz.
Hıçkıra hıçkıra boğazınızda bir yumru…
“Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, Pireler berber, develer tellal iken Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.”