Camiler, Müslümanların ibadethaneleridir. Allah’ın huzurunda dua ve ibadetlerin topluca arzedildiği, secdelerin birleştiği, elem ve sevinçlerin paylaşıldığı, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının pekiştirildiği kutsal mekanlardır. Yüce dinimiz İslam, müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayan, aralarında kin ve hasedi giderip onların birbirlerini sevmelerini, kaynaş-malarını temin etmek için daima cami ve cemaatin önemini vurgulamıştır. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de, “Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe,18) buyurmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v)’de cami yaptırmanın önemini şu hadisi şerifte ifade etmektedir. “Kim Allah için bir mescid bina ederse, Allah’da onun için cennette bir bina eder.” (et-TerğibVet-terhib c.1 shf.195 no.5) buyurmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v) yine bir Hadis-i Şerif’te: “Kim helal para ile içinde Allah’a ibadet edilen bir ev yaptırırsa, Allah’da onun için cennette inci ve yakuttan bir ev yaptırır.” (et-TerğibVet-Terhib c.1 shf.195 no.8) buyurmaktadır. Bilindiği gibi İslam’ın ilk mabedi Kuba Mescidi ile Peygamber Mescidi olarak bilinen Medine mescidi; bizzat peygamberimizinde aralarında yer aldığı saha-biler eliyle yapılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v) bu mescidlerin yapımında bizzat kendisi çalışmak suretiyle cami yaptırmanın önemini ve lüzumunu ümmetine göstermiştir. Bu nedenle camilerimizin hem maddi hem de manevi imarına son derece önem vermeliyiz. Camilerimizin inşa edilmesi, bakım ve onarımının yapılması, içinin ve dışının tanzim edilmesi ve temiz tutulması maddi imardır. Camilerimizde ezan ve Kur’an okunması, vaaz ve nasihat edilmesi, meal, tefsir, ha-dis, fıkıh ve ilmihal derslerinin yapılması, birlikte cemaatle namaz kılınması ve cemaatsiz bırakılmaması ise manevi imardır. Bir caminin işlevini yerine getirebilmesi için yapılan çalışmalar manevi imar kapsamı-na girmektedir. İşlevlerinden mahrum bırakılan cami- ler ise gerçek imardan uzak kalmaktadırlar. Manevi mimarlık, maddi mimarlıktan zordur. Çünkü maddi mimarlığın işleyeceği, kullanacağı malzeme, taş, demir, ahşap ve çimento gibi maddi yapı malzemesidir. Ma- nevi mimarlığın konusu ise insandır. Camilerimizin maddi ve manevi imarı için yapılan hiçbir çalışma ve yardım Allah katında karşılıksız kalmayacaktır. Bu hususta Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lutfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 261) buyurmaktadır. İşte bu imanladır ki müminler cami yaptırır, yaşatır ve bütün ihtiyaçlarını karşılarlar ve bu vesile ile Allah’ın rızasına kavuşacaklarına inanırlar. Camilerin maddi mimarları, Cami yaptırma ve yaşat-ma dernekleridir, mimarlardır, mühendislerdir, emeği geçen usta, kalfa ve işçilerdir. Tarihimizde maddi imarın piri Mimar Sinan olduğu gibi, manevi imarın önder-leri de Ahmet Yeseviler, Mevlânalar, Molla Güraniler, Molla Hüsrevler, Yunus Emreler ve Hacı Bayram Veliler olmuştur. Bu nedenle camilerin maddi ve manevi imarı, ruh ile ceset gibi bir bütündür. Manen imar edilmiş bir cami; hiç kuşkusuz meleklerin rahmet kanatla-rıyla kuşatılan ve daima huzur ve sekinenin indiği kutsal bir mekandır. Aynı zamanda camiler bulunduğu semtin de kalbi, merkezidir. Bundan dolayı tarihte İs-lam toplumlarında camiler hep yerleşim birimlerinin merkezinde yer almıştır. Yerleşim birimleri camilere göre şekillenmiştir. Yerleşim biriminin merkezinde yer alan bu kutsal mekanlar, en güzel yerler olmaktadır. Günümüzde camilerin manevi bakımdan imarını gerçekleştirecek olanlar en başta müftülerimiz, vaizlerimiz, imamlarımız, müezzinlerimiz, Kur’an kursu hoca- larımız ve cemaatimiz olmak üzere camiyi işlevsel kılmada görev üstlenmiş bulunan herkestir. Müminler, aynı safa durup namaz kıldıkları halde Allah’ın evinden küs olarak veya kalpleri arasında bir rabıta, bir ünsiyet kurulmadan ayrılıyor ise o camide manevi imar bakımından yapılması gereken tebliğ ve irşad görevleri var demektir. Halbuki manevi bakımdan imar edilmiş bir caminin camaati herkes için rahmet olur. Herkesi sımsıcak saran, toplayan ve büyüyen; dağıtmayan ve dağılmayan bir cemaat olur. Bu cema-at, sevgi ve saygı ile birbirine sımsıkı bağlıdır. Taşları birbirini tutan güçlü bir bina gibi… Bir vücudun uzvu gibi olurlar. Birinin derdi hepsinin derdi olur. Kendileri için istediklerini başkaları içinde isteyebilen, kendileri için istemediklerini başkaları için de istemeyen bir cemaat… Başkalarına karşı gönüllerinde kin ve nefret taşımayan bir cemaat… Bencillikten arınmış, benliği-ni toplulukta eritmiş bir cemaat… Okyanus gibi, içindeki günah kirlerini, kötü duygu ve düşüncelerini dı- şarı atabilen bir cemaat.. Koruyan ve sığınak olan bir cemaat..Yolda kalmışların, kimsesizlerin sığınacağı, kimseyi açıkta bırakmayan cemaat…Paylaşma bilincine sahip, İslam ahlakının örneklerini sergileyen, İslam kardeşliğinin tam anlamıyla yaşandığı bir topluluk…Katılanların kendilerine değer verileceğini, kü- çük düşürülmeyeceklerini, incitilmeyeceklerini, kendi- leriyle asla alay edilmeyeceğini bildiği bir cemaat… İşte böyle bir ortam, herkesin kendisini güvende hissettiği bir alandır. Müslüman olsun yada olmasın, camiye gitsin yada gitmesin, o semtte ikamet eden her- kes, caminin nasıl bir huzur iklimi olduğunu; toplumun birlik, beraberlik ve kardeşliğini nasıl ayakta tuttuğunu ve herkesi nasıl kuşattığını bilmeli ve hissetmelidir. Bu anlamda bizler için örnek teşkil eden ve ışık tutan Mescid-i Nebevi, ilk başta maddi bakımdan kerpiçten yapılmış üzeri hurma dallarıyla kapatılmış bir yapı idi. Tabanında herhangi bir sergi yoktu yoktu. Yağmur yağdığı zaman kumlar ıslanırdı. Kumlar üzerine sec-de eden Sahabe-i kiramın alınlarına kumlar yapışırdı. Maddi imar bakımından böyle olmasına karşın manevi imar bakımdan gelmiş geçmiş en mamur mescid olmuştur. Çünkü imamı Rasüli Ekrem, müezzini Bilali Habeşi, cemaati ise Sahabe-i kiramdı. Ehl-i Suffe ora-da kalırdı. İslam’ın nurunu cihana ulaştıran nesil burada yetişmişti. Bir de ilk günden temeli takva üzerine kurulan Kuba mescidinin manevi imarını düşünün. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda: ‘Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah tertemiz olanları sever.’ (Tevbe süresi,9/108) buyurularak manevi imara vurgu yapılmaktadır. Demek ki mescitlerin manevi mimarının hedefi tertemiz olan ve madden-manen tertemiz olmayı seven insanlar yetiştirmektir. Manevi imarda esas yapı unsuru gönüller, akıllar, duygular ve her yönüyle birlikte insandır. Bu sebeple manevi imar, çok zor ve karmaşıktır. O yüzden mane-vi mimarlık daha bir özen ister. Manevi mimarlıkta ca-mi merkezli olarak insan, ruhuyla ve bedeniyle bir bütün olarak ele alınıp ona en güzel ahlaki ve insani vasıf kazandırılacaktır. Bir çocuğun veya gencin gönlünü camiye bağlamak, onlara camiyi sevdirmek ve camiyi bir cazibe ve çekim alanı hali-ne getirmek, manevi mimarlık işidir. İşte bu alanda maddi mimarlıktaki dehalar gibi manevi mimarlıkta da zaten var olan dehalara ilaveten daha da çok dehalara ihtiyaç bulumaktadır.