Yüce Dinimiz İslâm, düşünceye ve ilme büyük değer vermiştir. İyi ile kötünün, yanlış ile doğrunun, hayır ile şerrin, ayırt edilmesinde aklı ve ilmiş ölçü olarak kabul etmiştir. Bu sebeple akla ve ilme aykırı, akılla açıklanması mümkün olmayan batıl inançları ve hurafeleri reddetmiştir. Dinimiz bütün hitapları, ak-la ve akıllı kimseleredir. Dini sorumlulukların ilk şartı akıldır. Aklı olmayanlar dinen sorumlu bile değildirler. Çünkü dinin emir ve yasakları, ancak akılla anlaşılır. Peygamber (s.av) Efendimiz: “Kişinin dini aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.”  buyurmuştur. 1-(Fethu’l-kadir,3/535).

Kur’an-ı Kerim insanları daima düşünmeye, akıllarını kullanmaya kâinattaki ahenk ve değişmeyen düzenden ibret alarak, bu yoldan Allah’ın varlığını ve sonsuz kudretini anlamaya çağırmıştır.

Bu durum şu ayetlerde açıkça görülmektedir. “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok delil-ler vardır.” (Bakara süresi, 164). “De ki: ‘Göklerde ve yerde neler var, bakın (da ibret alın!) fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.” (Yunus süresi, 101). “Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah’ın yarattığı her şeye ve ecellerini yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur’an’dan sonra hangi söze inanacaklar?” (A’raf süresi,185).

Peygamberimiz (s.a.v)’in eşi Mü’minlerin annesi Hz. Aişe (r.he) anlatıyor;

Bir gün Resulullah’a (s.a.v) sordum:

-“Ey Allah’ın Resulü, dünyada insanlar birbirinden ne ile temayüz eder?

-Akıl ile, buyurdu.

-Ahiretteki üstünlük ne iledir? diye sordum.

-Akıl ile, buyurdu.

-Peki ama ahrette herkesin mükâfatı veya cezası, dünyada ki ameli karşılığı olmayacak mı? dedim. Buyurdu ki:

-Ey Aişe, her fert ancak Allah’ın kendine verdi-ği akıl kadar amel etmiyor muydu? Bu sebeple dünyadaki amelleri akılları nisbetinde, ahiretteki mükâfat ve cezaları da amellerine göre olacaktır.” (El-Hakimü’t-Tirmizi, (A.H.Akseki, İslâm, 505-İst. 1947)

Anlamlarını sunduğum bu Ayet-i Celileler ve Hadis-i Şeriften açıkça anlaşılmaktadır ki dinimiz aklın alsın, almasın, her söylenene iman edeceksin, düşünmeden kabul edeceksin demiyor. Aksine düşünmeye, incelemeye ve araştırmaya, delilini öğrenmeye teşvik ediyor, düşünceye ve akla en büyük değeri veriyor.

Bu sebeple dinimizde hurafe ve batıl inançların yeri yoktur. İslâm’ın bütün hükümleri aklî ve mantıkîdir. Hepsi bir hikmete ve maslahata dayanır. Dinimizde akl-i selim ve müsbet ilimle bağdaşmayan hiçbir hüküm yoktur. Çünkü Müslümanlıkta her emir ve inanç selim aklın ve ilmin süzgecinden geçtikten sonra kabul edilir. Gerçek böyle olduğu halde, cehâlet ve bilgisizlik yüzünden Müslümanlar arasında bazı hurafe ve batıl inançlar yayılmış, zamanla bunlar birer dinî hüküm sayılmıştır.

Baykuş ötmesini, köpek havlamasını, elden sabun ve makas almayı, iki bayram arasında nikah kıymayı, gece aynaya bakmayı, salı ve cumartesi günü işe başlamayı veya yola çımayı uğursuz saymaktan tutun da türbelere adak adayıp mum yakmaya, türbelerdeki pencere ve ağaçlara iplik ve bez bağlamaya, şirinlik muskası, büyü ve sihir yaptırmaya, cin toplamaya, nazarlık takmaya kadar çeşit çeşit hurafe ve batıl inanışlar islâm’a maledilmek istenmiştir. Bak-la ve kurşun dökmeler, remil atmalar, çeşit çeşit fallar, yıldızlardan ahkâm çıkarmalar, gazetelerin yıldız ve fal köşeleri, gelecekten haber vermeler ve daha niceleri… Allah korusun insanı şirke götürür. Yüce dinimizin kaide ve kurallarıyla bağdaşmayan bu tür batıl inanç ve davranışlardan uzak kalmalı ve hurafe sözlerden ve hurafelerden uzak kalmalıyız. İnsanımızı mutlaka büyücülerin ve muskacıların şerrinden korunmaları için aydınlatmalıyız.

Bakınız bu tür batıl inançlarla ilgili olarak Rasulüllah (s.a.v) efendimiz ne buyuruyor: “Ne Safer ayın-da, ne kuşun uçmasında, ne baykuşun geceleri ötmesinde, ne de başka bir şeyde uğursuzluk vardır.” (Buhari, Et-Tac, 3/220) “Uğur tutmak ve uğursuz saymak için kuş uçuran ve uçurtan, kâhinlik yapan ve kâhinden haber soran, sihri yapan ve yaptıran bizden değildir.” (El-Cami’us- Sağir. H.N 780; Feyzu’l-Kadir, 5/385) “Kim falcıya veya kâhine gider de onun söylediklerini tasdik ederse (doğrularsa) Muhammed’e (s.a.v) indirileni inkâr etmiş olur.” (Müsned-i Ahmed, Et-Tac 3/224; Feyzu’ul-Kadir 6/23)

Hurafe, bid’at ve batıl inançlar; Ancak İslâm dininin öğrenilmesiyle önlenebilir? Herkesin din diye bir şeye bağlandığı, ancak herkesin din diye  bağlandığı şeyin din olmadığını ya da olamayacağını görmekteyiz. Herşeyin esası bilgidir. Bilgisiz hiçbir şey olamayacağı sağlam bir dindar da olunamaz. Halkımızın din diye ilgi duyduğu şeylerin çoğu kere dinin asla kabul edemeyeceği şeyler olduğunu da görmekteyiz. Bunlara birkaç örnek verebiliriz:

Mesela:

-Hz. Adem ile Hz. Havva’nın nikahını kim kıydı?

-Hz. İbrahim’in kestiği kurbanın etini kimler yedi, derisini ne yaptı ya da nereye verdi?

-Kız çocuklarının okuması ya da okutulması helal midir yoksa haram mıdır?

-Hz. Musa’nın asası hangi ağaçtandır?

-Ashab-ı Kehf’in köpeğinin rengi ve ismi nedir?

Bu soruların hangisi dinidir veya bunları bilen in-san mükemmel müslümandır, bilmeyen ise cahil müslümandır, diyebiliriz. Tabii ki böyle bir şey diyebilmemiz mümkün değildir. Çünkü bunların hiçbirisi dinin bize yüklediği görevlerle ilgili değildir. Ayrıca çoğu dinimizin kural ve kaidelerine de ters düşmektedir.

Peki dinimize bu kadar bid’at ve hurafeyi kim soktu? Buna cevap olarak tabii ki Müslümanlığı yok etmek isteyenler ve her çeşit din ve islâm düşmanları deriz.

Peki burada bizim hiç suçumuz yok mudur? 

Elbette vardır. Peki nedir o?

O da dini gerçek anlamda öğrenmeyişimiz, din kültürü ve ahlâk bilgisinden uzak kalmamızdır.

Bu tür bid’at ve hurafeler bizi her zaman küçük düşürmektedir. Ama bunlardan her zaman kurtulma şansımız vardır. Din anlayışımızı Kur’an ve Peygamber ölçüsüne vurduk mu her şey ortaya çıkar, neyin din, neyin din olmadığı anlaşılır. Bunun için gayret gerekir ve çoluk çocuğumuza her şeyden önce dinimizi doğru bir şekilde öğretmemiz gerekir.