İnsan hayatının ergenlikle orta yaş arasındaki dönemi olan gençlik, hiç şüphesiz, Yüce Allah’ın kullarına bahşettiği ömrün en önemli çağlarından biridir. Çünkü gençlik; çalışkanlık, zindelik, cesaret, metanet, kuvvet ve enerji demektir.
Allah-ü Teâla Kur’an-ı Kerim’de; “O ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk, 2) buyurarak, hayatın bir imtihan sebebi olduğunu bunun için faydalı, hayırlı, en güzel faaliyetlerde bulunmak gerektiğini vurgulamıştır. Bu ayeti kerime aynı zamanda hayatın en verimli dönemini teşkil eden gençlik yıllarının ne kadar önemli ve değerli olduğuna ve en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğinde ne yapılacağına işaret etmektedir.
On iki yaştan yirmi bir yaşa kadar olan bu çağ, ruhsal alanda önemli değişikliklerin belirdiği, hızlı bir büyüme ve olgunlaşma çağıdır. Unesco gençlik çağı olarak 12-26 yaşları arasını kabul etmiştir. Bu çağ gencin yeni arayışlar içinde olduğu çağdır. Genç her şeyden önce kendisini aramaktadır. Kendi kimliğine kavuşabilmek isteyen bir genç, önce kendi anne ve babasının etki ve baskısından sıyrılması gerektiğine inanır. Onun gözünde artık ana babası çocuklukta gördüğü gibi hiç yanılmaz, hep haklı ve herşeyi bilen kişiler değillerdir.
Bu gerçeği Mark Twain şöyle dile getirmektedir: “On beş yaşındayken babamı çok bilgisiz sanırdım. Yirmi beş yaşıma geldiğimde babamın geçen on yılda ne çok şey öğrendiğini görerek şaştım.” Kuşkusuz babası tüm bildiklerini son on yılda öğrenmedi. Ama genç olgunlaştı ve duruldu. Babasını da daha gerçekçi olarak görmeye başladı.
Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır. Topluma karışma çağıdır. Genç evden kopar ve çevreye yönelir. Arkadaşlarına önem verir. Kendisine sırdaş ve dert ortağı seçer. Evde arkadaşlarının eleştirilmesini tepkiyle karşılar. Ana- baba ise gencin kötü arkadaşlara uyup yoldan çıkacağından korkarlar. Sıkı denetleme ve bazı arkadaşlıklarına sınırlama ve yasaklama getirirler. Bu durum ise bazen ters tepki yapar ve çatışmayı daha da artırır.
Bu dönemde genç, kendisi ve çevresiyle sürekli bir savaş halinde görünür. Gencin yşadığı çalkantılı, çelişkili duygu, düşüncel ve davranışlar bu dönem için normal sayılır. Ancak her gencin sergilediği tavır aynı düzeyde değildir. Bazıları için bu dönem çok çalkantılı seyrederken, bazıları da daha sakin bir geçiş dönemi yaşayabilir. Gencin elinde olmadan sergilediği bu tutum ve davranışlar; büyükler tarafından anlayışla karşılanmaz ve tepki gösterilirse, gencin aslında bir süre sonra durulacak olan bu davranışları olumsuzluğa doğru bir seyir almaya başlar. Evden tamamen kopma ve alkole bulaşma riski bu dönem ortaya çıkabilmektedir.
Bu çağın önemli sorunu, gencin toplumsallaşması, içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olarak, o toplumda yer ve rol almak için çaba harcamasıdır. Toplumsallaşma sürecinde ortaya çıkan engeller, çelişme ve çatışmalarda gencin ruhsal durumunu etkiler. Bu da onun kaygı, tedirginlik ve bunalımını artırır. Gençlik çağındaki çocukların en çok arzu ettikleri şey bağımsız olmaktır. Fakat ekonomik olarak ailelerine olan bağlılıkları, onların bu isteklerine engel olur. Tabii ki bu durum karşısında gösterdikleri tepki öfke ve sinirlilik hali olur.
Tabii ki bunların yanı sıra daha başka kaygılarda bu dönemde ortaya çıkmaktadır. Kişilikle ilgili, giyim kuşamda özenti ile ilgili, kız erkek arkadaşlığı ve bu konulardaki ailevî, toplumsal, dinî ve ahlâkî durumlar, okul başarısı ve meslek seçimiyle ilgili kaygılardır. Dikkat edilirse bu dönem; toplumsal olarak gencin durumunu ortaya koyarak, toplumdaki yerini belirleme çabasının ortaya çıktığı bir süreç olmaktadır.
Gençlerimizin içinde büyüdükleri aile ortamı, insan ilişkilerinin sergilendiği bir tiyatro sahnesi gibidir. Ailede rolleri üstlenenler bu görevlerini iyi sürdürürlerse, o aile başarıya ulaşır. Ailenin sergilediği bazı olumsuz bazı olumsuz davranışlar da bu genci olumsuzluğa itmektedir. Kimsenin kimseyi dinlemediği, herkesin ayrı telden çaldığı bir evde, iletişim kurulamaz, kırgınlıklar, küskünlükler, sıkıntılar baş gösterir. Böyle bir ailede huzurlu bir hayat sürdürülemez.
Genellikle ailelerin çocuklarıyla ilgili beklentilerini gerçekleştirmek konusunda sergiledikleri ve çoğunlukla gençlerin enerjik yapılarının kısıtlanması, fikirlerine saygı gösterilmemesi tarzında ortaya çıkan olumsuz tutumlar; gencin kaygılarıyla birleşince, genci yavaş yavaş içine kapanmaya, bunalıma ve depresyona götürür.
Gençlerde depresyon belirtileri, yetişkinlerde olduğu gibi durgunluk, çökkünlük, umutsuzluk, kendini suçlama gibi belirtiler değildir. Bunların yerine şu belirtiler görülür: Genç can sıkıntısı çeker ve tedirgindir. Bir uğraştan ötekine yönelir. Hiçbir işle uzun süre ilgilenemez. Bir uğraştan ötekine yönelir, ancak sonunu getiremez. İstekle başladığı işten çabucak yılar. Unutkanlık ve dalgınlıktan şikayet eder. Yorgunluk, başağrısı, mide bulantısı ve karın ağrısından şikayet eder. Bunların bir sonucu olarak karşımızda yaşı gereği aktif, cevval, enerji dolu, kabına sığmayan, delikanlı bir kişilik olması gerekirken, hayata küsmüş, ideali olmayan ne yaptığını ve ne yapacağını bilmeyen biriyle karşılaşmak mümkündür.
Böylesi durumlarda ailesi ya da çevresinde yeterli ilgi ve desteği bulamayan gençleri bekleyen çok ciddi bir tehlike ise, suça yönelme, alkol kullanma ya da madde bağımlılığıdır. Bir genci olumsuz davranışlara, suça ya da alkol ve madde bağımlılığına yönelten nedenler üç ana başlıkta toplanabilir.
1- Gencin yapısı, özellikleri ve yetenekleri
2- Yetiştiği aile yapısı, aile düzensizliği ve anne-baba ilişkileri
3- Gencin ve ailenin içinde yaşadığı toplumsal ortam ve hayat şartları.
Gençlik döneminin sıkıntılarını sağlıklı bir şekilde aşıp, topluma yetişkin bir insan olarak katılması konusunda, gencin en büyük destekçisi yine ailesi ve ailenin yol olacaktır. Çocukluk dönemini sevgi ortamında, ailesiyle konuşarak geçiren bir çocuk, gençlik çağının sorunlarını aşmada daha başarılı olacaktır. Ancak toplumumuza baktığımız zaman, istenmeyen özelliklere sahip çok sayıda genç görebiliyoruz.
O halde bu konuda yanlış giden bir şeyler var demektir. Yarının büyükleri olacak gençlerin daha sağlıklı olması için, bugün herkese çok görevler düşmekte, ama bu görev öncelikle anne baba ve büyüklerden beklenmektedir. Çünkü büyükler bu konuda gençlerden bir adım daha öndedirler. Çünkü onlar gençlik yıllarını yaşadılar, gençlik döneminin sorunlarını biliyorlar, geriye dönüp bakma şansına sahiptirler. Büyükler bu konuda gençlere yardım ederlerse, onlar da bu dönemi en güzel şekilde geçirmiş olacaklardır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) gençliğin kıymetinin bilinmesi gerektiğine işaretle şu hadisi şerifte bizleri uyarıyor: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin, kıymetini biliniz; Ölüm gelmeden önce hayatın, hasta olmadan önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlamadan önce gençliğin, yoksulluğa düşmeden önce zenginliğin kıymetini biliniz.” (Hakim-el-müstedrek, C.4, S, 306) Peygamber Efendimiz, başka bir hadislerinde de, gençliğinde ibadetlerini yerine getirenleri överek, onların kıyamet gününde Allah’ın koruması altında olacaklarını müjdelemiştir.
Şevket BOYRAT
Çeltikçi Mah. Camii İmam Hatibi