İsrail, Dünyanın gözü önünde son 50 yıldır Filistin’e karşı yapmakta olduğu zulme devam etmekte-dir. Bu zulüm, bir çok ülke tarafından sözlü beyanatla kınansa bile özellikle batı ve ABD tarafından meşru müdafaa gibi gösterilerek desteklenmektedir.
Peki, 50’den fazla İslam ülkesi, 1 milyardan fazla nüfusu ile İsrail’e karşı neden ses çıkartamıyor? Bu-nun açık anlamı şudur; Günümüz savaşlarının temel silahları olan bilim, teknoloji, akılcılık, güçlü ekonomi, güçlü siyaset, yaratıcı devlet adamlığı, Müslüman devletlerde ya hiç yok yada yeterince yok. Yani İslam dünyasında nitelikli insan zaafı var, lider zaafı var. İs-lam coğrafyası bu zafiyetten kurtulmadan barış ve huzur yüzü göremez. Diğer bir soruda, bu savaşın veya zulmün anla-mı nedir? Neden yapılıyor? Cevap gayet kolay. İslam’ı saf dışı bırakıp, bütün Müslüman ülkeleri birer modern sömürge haline getirmek. Esas mesele budur. Bu meseleye din eksen-li kazanç ve egemenlik kavgasına, ekonomik çıkarlar da eklenince işler daha da önem kazanıyor. Sıcak gündem olan İsrail’in Filistin’e saldırısı, Ortadoğu’nun istilasından başka ne olabilir? Ortadoğu, işte bu çok yönlü çıkar tablosu açısından bir numaralı bölgedir. Bu bölge sahip olduğu inanç değerleri, ekonomi ve enerji kaynakları ile İsrail ve batının ilgi odağıdır. Tabi nedenler sadece bunlarla sınırlı değil. Zira bu gün İsrail’in yapmış olduğu ve yerel bir despotizm olarak kabul ettiğimiz bu saldırı ile İsrail’i savunan süper güçler AB ve ABD’de dünya despotizmin sinyalini vermektedir. Batının ünlü düşünür ve devlet adamı Andre Malraux şunu söylüyor; “21’inci yüzyıl ya dinler yüzyılı olacaktır yahut ta hiç bir şey. İslam sahne-yi doldurmaya adaydır, hesaplarınızı ona göre ya-pın. Yoksa geç kalmış olabilirsiniz...” Tam bu noktada, yirmi birinci yüzyılın dinler acısından durumuna bir bakalım. Ünlü Amekrikalı Stratejist Huntington’un çalışmalarına göre, 19’uncu ve 21’inci yüzyıl arasında hiç kırılmaya maruz kalmaksı-zın yükselen üç çizgi olacaktır. 1. İslam, 2. Ateizm, 3. Dinsizliğin çizgileri. Başka bir mukayese ile 19’uncu yüz yılda Müslümanlığın dünya nüfusuna oranı 12.4’den hiç kırılma göstermeden 21 yüzyılda 31.5’e yükselmektedir. Dinsizlerin 19’uncu yüzyıldaki nüfusa göre oranları 0.2 iken 21’ınci yüz yıldaki nüfusa oranları 17.2’ye. Ateistlerin 19. yüz yıldaki oranları 0 iken, 21. yüzyılda 4.5’e yükselecektir. Hıristiyanlıktaki durum ise, 21’inci yüz yıla damga vuran tüm gelişmelerin, teknolojinin, güç, imkan ve refahın sahibi ülkelerin dini olmasına rağmen toplamda yüzde itibariyle gerileyecektir. Başka bir deyiş-le, son yüzyı boyunca yapılan tüm sömürü, emper- yalizm, şiddet, iç kavga despotizm, Hıristiyan batının tüm parçalama ve yok etme operasyonlarına rağmen, İslam hep yükseliş gösterecektir. Huntington bu yükselişin 21’inci yüz yılın ortalarında tüm Hıristi-yan Dünya için ve özellikle ABD için çok hayati bir tehdit oluşturacağının altını çizmektedir. (Huntington’un ‘Uygarlıklar Çatışması’ adlı kitabından alıntı) Batı uzun vadeli temel stratejilerini işte bu uyarıları ve tabloları dikkate alarak yapmıştır veya yapmaktadır. Bilmem şimdi sizlere Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bir şey anımsattı mı? Müslüman Dünyanın sözde aydın yöneticileri içeride siyasal İslam ve din istismarı ile dışarıda batı tarzı yaşamın taklitçiliği ile uğraşırken, batılı beyinler, anılan uyarılar ışığında yüz yılı şekillendirecek stratejileri belirliyorlar. Dünya haritasında hangi toprak parçasının ne için nasıl parçalanacağını kimle-rin hangi iş için seçilip programlanacağını, yüz yıl öncesinden belirliyorlar. Kısacası bu gün yaşananların tümü, buna Filistin’e yapılan İsrail saldırısı dahil, birer sebep değil birer sonuçtur. Büyük satrançta her biri yerine konularak bu günlere gelinmiştir. Tüm dünya halklarının karşı çıktığı insanlık camiasının hak ve hukuk dışı ilan ettiği bir saldırıya engel olunamamasını tüm dünya adına bir insanlık suçu addediyor, esefle kınıyorum.