İnsanoğlu, tarih boyunca ekonomik gücünü korumak, idare etmek ve geliştirmek adına, her evrede yeni felsefi akımlar oluşturmuştur.
Zengin olmak, refah düzeyini artırmak ve daha rahat yaşayabilmek için, zaman zaman çeşitli adlar altında ideolojik görüşler benimsemiştir.
Tarihin eski çağlarından beri bu ideolojik fikirler, başkalaşıma uğramış & farklı isimlerle dayimiyetini sağlamıştır. Ancak özlerinden pek de bir şey kaybetmemişlerdir.
Mesela ortaçağ Avrupa´sını ele alalım. Teee bin - bin beş yüz yıl öncelerini;
Sinyorlar (efendi zenginler), köleler ve din adamları olarak halk, üç sınıfa ayrılırdı.
Zenginler sınıfı, her türlü imtiyaza sahiplerdi. Astığım astık, kestiğim kestikti.
Verimli araziler ve silahlı kuvvetleri sayesinde feodalite (bugünkü ağalık) düzeninde hüküm sürüyorlardı. Sözlerinden dışarı çıkılmaz, çıkılması durumunda cezası ölümdü ve onlar ne derse, o olurdu. Ve bu sınıfa mensup yediden yetmişe kim varsa, hepsi saygındı.
Yetmiş yaşında bir köle, beş yaşındaki zengin sınıfına mensup çocuğu görünce ayağa kalkmak durumundaydı. O derece yani…
Köle, doğuştan köleydi. Sonradan zengin olmak gibi bir lüksü yoktu.
Karın tokluğuna çalışır ve küçük bir barakada yaşamını sürdürürdü.
Kendi nesebinden biriyle evlenebilirlerdi ancak. Zenginin kızına sevdalanmak yok…
Ve din adamları…
Onlar da sinyoru (ağası) tarafından ayrıcalıklı tutulur, sadece din işleriyle ilgilenmeleri sağlanırdı. Herhangi bir malvarlığı ya da imtiyaz edinme hakları yoktu. Kölelerden bir kademe üstte, efendisinden bir kademe alttaydılar. Ancak herkesi dinden aforoz etme yetkisine sahiptiler. Fakat buna pek cesaret edemezlerdi çünkü kraliyet ailesine karşı yapılacak bir aforoz hareketi, onun ölümüne vesile olabilirdi.
Daha sonraları barutun icadı, bu düzeni yıktı. Sinyorların güçlü surlarının tek top darbesiyle teker teker yıkılması, merkezi krallıkların oluşmasına vesile oldu.
Benzer durum, Hindistan´da da mevcuttu.
Kast sistemi adı verilen bir düzen hâkimdi.
Yine zenginler her zaman zengin, köleler her zaman köleydi.
Sınıflar arası geçiş yoktu. Din adamları biraz daha fazla ayrıcalıklıydı.
Zaman içerisinde böylesi düzenlere, özel mülkiyetlere, insan köleliğine son verme amacıyla SOSYALİZM adı verilen bir ideolojik görüş ortaya atıldı. Kelime kökü “social (sosyal)” yani “halk” idi. Daha çok Avrupa ve Latin Amerika´da benimsenen ve ortak tüketimi savunan bu görüş, yirminci yüzyılda ciddi taraftar sayısına ulaştı. Hem de dünyayı iki ayrı bloğa bölecek kadar bir taraftar sayısıydı bu… Sanatçısından bilim adamına, doktorundan mühendisine çok geniş kitle tarafından benimsendi. Hatta Karl Marx, işi biraz daha ilerletip “communication” yani “ortaklık” adı altında “komünizm” görüşünü ortaya atmıştır. Dünyadaki tüm sınırların ortadan kalkmasını, halkların tek bir kumandater düzenle yönetilmesini savunmuştur. Sosyalizmin daha da ileri versiyonu olarak kabul edilebien bu görüş, tutulmadı. Dünya komünizmi reddetti. Sadece teoride kaldı, pratiğe geçirilemedi.
Ve KAPİTALİZM…
Para, sermaye anlamına gelen “capital” sözcüğünden türemiştir “kapitalizm”.
Yani paranın hâkim olduğu düzen. “Sermayeci sistem” de diyebiliriz kendisine.
Kapitalistler, sosyalizmin tamamen zıttı bir görüşe sahiptir. Tamamen parasal zenginlik ile birlikte sanayileşmeyi ve özel mülkiyeti savunur. Parasal zenginliği, kalkınmayı ve ilerlemeyi sever. Parası olanın güçlü, olmayanın güçsüz olduğu bir sistem olarak yorumlansa da kapitalizm; bazı teoristlere göre, özünde daha çok çalışanın daha çok kalkınması fikrini benimser. Yani kast sistemini, tamamen reddeder. Patronlar sınıfını savunuyor görünse de, sınıflar arası geçişe müsaade eder. Yani bugün zengin olanın yarın fakir, bugün fakir olanın yarın zengin olabileceği sisteme sıcak bakar.
Kapitalizm, daha çok zenginlik, daha fazla güç prensibini benimsediği için, zaman içinde emperyalizmi de beraberinde getirmiştir.
Şöyle söyleyeyim; güçlü bir devletin, güçsüz bir ülkenin maddi ve manevi tüm kaynaklarını sömürdüğü bir mekanizmayı kurmuştur emperyalizm.
Özellikle yeni kalkınmakta olan, sanayileşmeye başlamış ve ciddi hammadde ihtiyacı duyan yeniçağ Avrupa´sının, Afrika´ya karşı uyguladığı sert müstemleke faaliyetleri, ciddi beşeri sorunlar doğurmuştur. Açlık ve sefalet yüzünden ölen binlerce siyahîler gibi…
Hâl, kalkınmakta olan batı ve tam karşısında zenginliğinin farkında olmayıp da sömürülen, mahvolan bir Afrika düzenine dönüşmüştür. Emperyalizm Afrika´ya sadece maddi anlamda değil, manevi anlamda da uğramıştı.
Topraklarına yeni ayak basan Avrupalının elinde İncil, onların elinde elmaslar, altınlar, kahve, çikolata ağaçları vardı. Avrupalı orayı terk ettiğinde siyahların elinde İncil, beyaz çocukların elinde elmaslar, altınlar, çikolata ve kahve ağaçları vardı.
Kapitalizm zaman içinde güçlenen burjuvazinin, yani zenginler sınıfının siyasete dışarıdan müdahale etmesine sebep olmuş ve yerini liberalizme bırakmıştır.
Liberaller, devletle zenginler sınıfını ayrı kefelere oturtmuş, herkesi kendi işiyle ilgilenmeye davet etmiştir. Liberalizme göre devlet, asli görevi olan savunma, kamusal hizmetler, vergi toplama gibi işlerle ilgilenecek ve piyasaya asla müdahale etmeyecekti. Piyasa, kendi fiyat çizgisini kendisi belirleyecek, üretim ve satış faaliyetlerini de yine kendisi yürütecekti.
Ama bu da tutmadı. Uzun ömürlü olmadı. Niye mi?
Çünkü aşırı serbest bırakılan piyasa, kafasına göre fiyat düzeni getirerek halkın kanını emmeye başlamıştı. Elbette bir liralık ürünü beş liraya satar olmuştu. Bu duruma devletin el atması gerekiyordu. Gereği yapıldı ve günümüzde de yaygın olarak işleyen “karma ekonomik düzen” sistemi getirildi. Yani devletin de piyasada var olduğu, piyasanın sömürgeci tavrına karşı gerektiğinde fiyat kotası uygulayabildiği ve özel şirketlerle ortaklık kurabildiği bir düzen… Ülkemizdeyse KİT yani Kamu İktisadi Teşebbüsü adı altında bu tarz yapılar mevcut olup, gerektiğinde devlet ile özel sermaye ortaklık kurabilmektedir.
Meseleyi toparlayacak olursam;
Her ne olursa olsun, hemen her ideolojik görüşün tabanında EKONOMİK NEDENLER yatmaktadır.
Hepsinin hammaddesi, paranın idare edilmesi mevzudur yani.
Bundan dolayı, kaygısı para olan ideolojik görüşlerimiz yüzünden lütfen, birbirimizi kırmayalım ve saygı gösterelim.
Diyorum ve siz değerli okurlarıma iyi günler diliyorum.