27 Aralık bizim için içimizin burkulduğu, derin hüzünlere gark olduğumuz günlerden birisidir. Milli Şairimiz M.Akif bey 27 Aralık 1936 tarihinde vefat etti.

27 Aralık bizim için içimizin burkulduğu, derin hüzünlere gark olduğumuz günlerden birisidir. Milli Şairimiz M.Akif bey 27 Aralık 1936 tarihinde vefat etti.

Yirminci yüzyılın ülkemiz için müstesna şahsiyetlerinden birisidir M.Akif. Her Türkiyeli Müslüman in-san her yıl onunla ilgili günler mevzu bahis olunca O’nun hayatını yeniden bir okumalıdır.

M.Akif kabiliyetleri ve yaşayışı ile gerçekten bizim için bir örnek şahsiyet ülkemiz için Allah’ın bir lutfudur.

M.Akif merhum 1873 tarihinde doğdu. 63 yıllık bir ömür, bir çile ve ızdırap gayyası olarak geçti. 14-15 yaşlarında babasını kaybeden M.Akif çok genç yaştan itibaren hayatın bütün hengamelerini maddi ve manevi olarak yaşamıştır. Ama yokluk-ta var olmak için nasıl mücade-le verilmesi gerektiğinin en güzel örneğini vermiştir.

Manevi derinlik, maddi feda- karlık, dünyaya zerre kadar meyletmeme, vatan ve millet sevgisi, mukaddes /kutsal kimliğimize sahip çıkma ve onu hiçbir şeyle değişmeme, Kur’an-ı ve İslamı en iyi anlama, yorumlama ve yaşama da zirve noktadadır M.Akif...

O kısa sayılabilecek ömrüne öyle şeyler sığdırmıştır ki seksen yıllık bir ömre bedel. Şahsına yapılanlara sabırlı, maneviyata mukaddesata yapılanlara ise asla müsamaha etmezdi.

M.Akif merhum bir mü’min olarak Allah için sevmeyi ve Allah için buğz etmeyi şiar edindiğinden çağdaşı Tevfik Fikret ile sürekli kavgalıdır. T.Fikret’in manevi değerlere hakaret eden şiirlerine ancak Akif gibi bir deha cevap verebilirdi..

Şöyle diyordu Fikret;

Yırtılır ey kitabı köhne yarın

Maktel’i fikr olan sahifelerin.

Yani; Ey köhne kitap (Kur’an-ı kasdediyor) düşünceyi katleden o sayfaların bir gün gelecek elbette yırtılacak…

Eh M.Akif artık dururmu?

Şimdi Allah’a söver, sonra biraz bol para ver,

Hiç utanmaz Protestanlara zangoçluk eder.. (papazlık) diye cevap verir. Nitekim T.Fikret’in oğlunun (Haluk) İslamiyeti terk ederek Papaz olduğu bilinmektedir.

M.Akif merhumun erdemleri o kadar çoktur ki saymakla bitmez. O, İstiklal Marşını yazdığı zaman sırtına giyeceği bir paltosu yoktur. Yazdığı şiir birinci gelince Ankara’ya davet edilir. Ankara’ya  Şubat soğuğunda bir arkadaşından emanet aldığı bir palto ile gitmiş ve birincilik ödülü olan beş yüz lirayı almayı reddetmiş “Ben bu millete para karşılığında şiir yazmadım, Allah bu millete bir daha İSTİKLAL MARŞI YAZDIRTMASIN” tarihi vecizesini söylemiştir.

Bir başka olay;

M.Akif merhum kanlıca da (boğazda) oturan bir arkadaşı ile ertesi gün bir yerde buluşmak için randevüleşir. Kendisi Fatih’de oturmaktadır. Sabah bir bakar ki, yağmur, fırtına, tipi göz gözü görmüyor. Akif merhum yola koyulur ve buluşacakları yere varır, uzunca bir süre bekler, nafile arkadaşı gelmez. “Herhalde hastalandı, onun için gelmemiştir” diye düşünür. Kış kıyamet arkadaşının evine, ta boğaza/ kanlıcaya varır, kapıyı çalar. Arkadaşı M.Akif’i görünce şaşırır.

“Akifciğim bu havada ne-den zahmet ettin, ben seninde gelemeyeceğini düşünerek sözleştiğimiz yere gelmedim” deyince; Akif merhum vurulmuşa döner ve şu muhteşem cümleyi söyler; “YA ÖLMELİYDİM YA GELMELİYDİM...”

Değerli okuyucularım şunu da yazmadan geçemeyeceğim, Çağının büyük din  alimi H.Bas-ri Çantay anlatıyor;

 “Hiç unutmam Akif Bey bir akşam bizi Ankara’da evi- ne çay içmeye davet etmişti. Biz tam evden çıkmak üzere iken o, koşa koşa geldi ve de-di ki “bu akşam çayı sizde içeceğiz...”

Ben tabii memnun oldum ve sebebini sordum, gülerek dediki:

Bizim odanın kilimini bugün bir fakire vermişler!  O oda ki mefruşatı zaten o tek kilimden ibaretti ve o kilimi fakire veren de kendisi idi..

Değerli okuyucularım,

M.Akif merhum yüreği titreyen, acılarla kavrulan, gözünün yaşı kurumayan ve millet için çırpınan bir kişi idi. Kendi aç kalır fakat elinde olanı bir fakire vermek onun İslami ve insani anlayışı idi. Bir faninin taşıyamayacağı kadar elemlere maruz kalmış, ağlamış derdini kağıtlara dökmüştür.

Allah ruhunu şad etsin, O’nu ve bizi bağışlayıp Hz. Peygambere (sa) ve meleklere komşu eylesin.