Dünden devam
Ramazana kavuşmak bir nimet değil, onu değerlendirmek bir nimettir. Geçen sene bu aya yetişmiş, fakat bu sene aramızdan ayrılan nice kardeşlerimiz vardır. Cenab-ı Hak; bu ayda cehennem kapılarını kapayıp, cennet kapılarını açacağını bildiriyor. Zekât, sadaka ve fitrelerimizi verip, mukabele, hatimlerle ramazanımızı zenginleştirmeye çalışmalıyız.
Oruç, bedenin zindeliği ve sağlığı için tam bir altın reçetedir. Özellikle, küçük tansiyonu mutlaka düşürdüğü için, dolaşım sisteminin en iyi sakinleştiricisidir. Sindirim salgı bezleri, bir aylık tatilden sonra, daha randımanlı çalışmaya başlar. Cenâb-ı Hak, nimetlerin en güzelini, ibadet formülü bizlere sunmaktadır. (H.Nurbaki, İmanla Gelen İlim, s.8)
Hz. Peygamberimizin oruçlu ilgili söylediği Hadisi Şeriflerinden bir kaçını zikredelim; “İftar zamanı dua ediniz”, “Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi kimseler yesin, melekler üzerinize dualar etsin”, “Cennetin REYYAN kapısından sadece oruç tutanlar girecektir” “Oruç mü’minin sabır silahıdır.” “Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur. Oruç tutun ki, sıhhat bulasınız”, “Dilin orucu yalan-dan korunmak, Gözün orucu haramdan korunmaktır.” “Yalan konuş-mayı terk etmeyen kimsenin aç kalmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” buyurulur. Unutmayalım ki;
Mekânı çorak toprak, Yastığı kara taş da olsa,
Oruçlunun uyku yeri, Cennet bahçesi olacaktır.
Müslüman sürekli olarak, vakit bilinci ile yaşamalıdır. Bu vakitlerin iyi değerlendirilmesi gerekir. İşte On bir ayın sultanı Ramazan geldi. Müslüman, gecenin bir vaktinde en tatlı uykusundan uyanacak, kurulmuş sahur sofrasına oturacak, akşama kadar aç duracak, geceleyin istediği kadar yerken, gündüz hiçbir şey yemeyecek, tek lokma dahi almayacak, bir yu-dum su bile içmeyecek. Fakat öyle bir vakit gelecek ki, iftar vakti gelmiş, sofra kurulmuş, Allah’ın verdiği güzelim nimetler, yapılan nefis yemekler ortada duruyor. Buram buram kokuyor. Dede, nine, anne, baba, çocuklar ve torunlar bekliyor. Mideler bomboş kalmış, acıkmanın ve susamanın son haddine varılmış ama herkes bekliyor. Bir vakit bilinci var, sofra başın- dakilerde. Bir komut, bir emir bekleniyor. İzin çıkması lazım. Güneş batıp, akşam vakti girmeli. Müezzin minareyi ışıklandırıp, Allahüekber demeli veya iftar topu atılmalı, işte o zaman her şey serbest. Allah’ın bütün nimet- leri emrinde. O, ne lezzet, o ne iştah, o ne güzellik.. Arkasından teravih, sonra yeniden sahur.. İşte Ramazan böyle manevi zenginliklerle dopdolu bir ay.
Oruc’un farz olduğuna dair, ilk ayet nazil olunca, ilk ramazan ayında Müslümanlar oruçlarını henüz yarı etmişlerdi ki Bedir savaşı başladı. Bü-tün müşrikler oruçlu Müslümanların üzerlerine saldırdılar. Onların aç ve susuzluktan bitkin olacaklarını düşünerek, bu savaşı rahat kazanacaklarını zannediyorlardı. Fakat orucun sırrı ile yıkanmış gönülleri, mana nuru ile dolu bir avuç İslâm askerlerinin dizi dibinde, müşrik ordusu top yekün eriyi-verdi. Böylece orucun manevi tesiri görülmüş, yenilmez gibi görünen müşrik ordusu perişan olmuştu.
Bir ay sahura kalkmak, bir ay Allah için oruç tutmak, iftar etmek, yine bir ay cemaatle teravih kılmak, küçümsenecek bir iş değildir. Yeter ki, bunlar Allah rızasına uygun yapılsın.
Hz. Peygamberimiz; “Ramazanın ilk on günü rahmet, İkinci on gü-nü mağfiret, son on günü ise cehennemden azattır.” buyurur. Bu ay, hayır ayıdır, hayrın karşılığı ise, cennettir. Bu ay yardım ayıdır, sadaka ve zekâtların karşılığı da cennettir.
İftar sofraları özellik arz eder, ağzı dualı insanların Allah’ın rızasını kazanmak için aç kalışları, Cenab-ı Hak tarafından değerlendirilir. O sofralarda şöyle dualar edilir.
İftar vakitlerinde sana el açtık,
Gafletin elinden sıyrılıp kaçtık,
Yorgun, argın, aç, susuz dolaştık,
Ya Rab, dualarımızı kabul eyle.
Yemekler koksa da hep burcu burcu,
Senin rızan için tuttuk biz orucu,
Bağışla bizleri, bağışla suçumuzu,
Ya Rab, oruçlarımızı kabul eyle.
Hamdolsun verdiğin nimetlere,
Sağlık, sıhhat ve afiyetlere,
Cümlemizi kavuştur hidayetlere,
Ya Rab, dualarımızı kabul eyle. Devamı yarın