Gezi Parkı eylemlerini en iyi ifade eden ve onunla özdeşleşen kavram ve taktik: "Bir park bul, işgal et, çadır kur ve polisi bekle!" Occupy... Occupy Gezi...

Sosyal paylaşım sitelerinden birindeki bir kaç video da eylemin ilk günlerinde genç eylemcilerin küçük mobil gruplar halinde Taksim Gezi Parkında sokaklarda beklediğini, özellikle yetişkin bay ve bayan bazı şahısların bu mobil gurupları dolaşarak taktikler verdiğini, bunun kapsamlı ve kesinlikle iyi organize edilmiş bir eylem planı olduğunu birçoğumuz anladık.

Kitlelerin davranış biçimlerini belirleyen profesyonel liderlerinin olduğu da artık herkesçe bilinen gerçeklerden...

Öyle ki eylemlerle özdeşleşen ve kelime anlamı "zapt etmek" olan OccupyGezi'nin ilk etabı tamamlandı. Kaos ortamı oluşturuldu. Her ne kadar sağlam bir zemine oturtulamasa da ülke prestiji koordineli bir şekilde atılan binlerce yalan yanlış tweet ve farklı olaylarda çekilmiş resimlerle süslenip dünyaya alelacele servis edildi. Böylelikle haftaları deviren olayların sokak ayağı nihayete erdi veya ermek üzere. Ancak; ısrarcı, herkesten ve her şeyden bağımsız ki-mi gruplar; isyan etmeyi bir çeşit yaşam formatı olarak görmekte ve eylemlere devam etmekte. Yöntem ve kullanılan kimi sembollerin benzerliği konusunda Brezilya örneği var. İki gurubu sosyal medyadan eş zamanlı yöneten, koordinasyon sağlayan kişilerin aynı simalar oluşu ve Almanya'da düzenlenen mitinge tek bir Türk bayrağı olmaksızın "Diren Gezi" yazılı kimi pankartlar ve Brezilya bayrakları gözlerden kaçmadı. Ama daha önemli bir aşama ilerleyen günlerde devreye sokulabilir.

Bu çok daha büyük bir risk demek aynı zamanda. Çünkü demokratik olsun veya olmasın, dünya üzerin-deki birçok ülkede iç ve dış politika argümanları yani siyasi duruş veya politikalar, o ülkenin ekonomik özgürlüğü nispetinde seçilmiş veya atanmışlar tarafından belirlenmekte ve yapılmaktadır. IMF veya Dünya Bankası gibi kuruluşlar; ülkelerin ekonomilerini ele geçirerek, iç ve dış siyasi argümanlarını belirlemektedir. Ancak; ekonomik özgürlüğünü daha yeni kazanan bir devlet, aynı sistemin tekrar kölesi haline getirilmek istenecektir. Dik başlı bir devlet adamı ve milli kalkınmayı hedefleyen bir iktidar, dünyayı avuçları içinde tutan küresel güç odaklarının pek de tercih ettiği bir lider ve iktidar profilini karşılamamaktadır. Durum bu kadar vahim iken 'tamamen şahsi düşüncem' oluşturulmak istenen bir iç savaşın sokaklarla sınırlı kalması düşünülemez. Acı olan ise bu gerçeği seslendirecek çok az cesur kalemin olması. Tabi ki ulusal basından ve duayenlerden bahsediyorum.

Devletin en resmi ağzından, olacağı daha önceden ifade edilen Faiz Lobisinin baskı ve yaptırımları, Occupy Gezi'nin ikinci etabını oluşturmaktadır. Düşülmemesi gereken bir hata da olayların birkaç karşı miting ile son bulduğu kanısı ve rehavetidir.

Çünkü, ikinci ve çok daha sistematik sürdürülecek olan baskı ekonomi üzerinde olacaktır. Faizlerin yükselmesi, yabancı yatırımcıların panik havası ve güvensizlik ortamı yaratılarak kaçırılması ki İstanbul'da yatırım yapmayı düşünen birçok Arap girişimci sözleşmelerini tek taraflı feshetme kararı almıştır, yerli sermayenin kullanılmasının engellenmesi, ekonominin dar bir boğaza sokularak ülkenin hiç kurşun atmadan fethedilmesi tam olarak bu durumu, yani uygulanacak ikinci etap eylemleri ifade etmektedir. Çok çeşitli yöntemlerden bahsedilebilir; ancak ülke olarak başımıza gelenler arasında en küçük örneği, yıllarca uymaya mahkum edildiğimiz IMF politikaları teşkil etmektedir. Hatta basit bir örnek vermek gerekirse uluslararası finans güçleri ile ilgili. Geçen yıl İran ile yaptığımız alışverişte, ödeme şeklimizin altın ile sağlanması hem iki ülkenin menfaatine olmuş hem de ihracatta %11 gibi ciddi bir artışa vesile olmuştur. Bu aynı zamanda cari açığımızdaki farkın aynı ölçüde azaldığı anlamına gelmekteydi; ancak bu uluslararası finans güçleri rahatsızlıkları hemen belli ederek olaya müdahale ettiler ve ABD aracılığı ile ülkemize ültimatom verildi.

Bu basit bir örnekti.

Şu an FED'in oluşturmaya çalışacağı küçük bir uluslararası deprem -ki bu beklenmekte- ülkeleri özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri ciddi bir ekonomik krize itebilir. Bunun üzerine ülkemizde oynanacak olan çeşitli oyunlarla da ekonomimiz ciddi bir batağa sürüklenebilir. BBC muhabiri S.Girit'in bile ekonomimiz hakkında gayet cüretkar açıklamalarda bulunduğu şu günlerde "Duran adam değil, durduran adam olalım." Ekonomiyi durduralım. Tüketmeyin! Altı ay tüketmeyin! Dinleyecekler! Ülke ekonomi- sini canlı tutmanın yollarını aramalıyız ve ayakta kalabilmek için uzmanların görüşlerine değer vermeliyiz ve toplumsal bir duruş sergilemeliyiz.

İyilikle kalın...