Milletlerin dünya sahnesinde varlıklarını sarsılmadan sürdürmelerini sağlayan bir takım değerler vardır. Bunlar maziden gelen ve nesilden nesile devam eden etkenlerdir. Toplumun geleceğine yön veren bu değerler, din, dil, tarih, kültür, örf-adet, gelenek ve göreneklerdir. Bunların korunması gerekir. Zira milli ve manevi değerlerimiz muhafaza edilmediği zaman taklitçilik ortaya çıkar. Peygamberimiz (s,a,v) efendimiz bir hadislerinde, ”Kim davranışlarıyla bir kavme benzerse o, onlardandır, buyurmuşlardır. (Ebu Davut, libas,5.) 

Bizi biz yapan, dinimiz, tarihimiz, kültürümüz, örf-adet, gelenek ve göreneklerimizdir. Bizler bu değerlerle yaşıyoruz. Başkalarının hayat tarzları bizler için örnek olmaması gerekir. Çünkü bizler evrensel Peygamber Hz Muhammed (s,a,v) efendimizin ümmetiyiz. Onun ümmetine bıraktığı iki kaynaktan  (kur´an  ve sünnet) besleniyoruz. Bizler dünya ve ahiretimizi mutlu kılacak bir dinin mensubuyuz. Bu haliyle örnek alınacak bizleriz. Yüce Allah Kur´anın da şöyle buyurmaktadır. Ey iman edenler! Eğer siz Allah´a yardım ederseniz.(emrini tutar, dinini yaşarsanız) O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır. (Muhammed,7.) Allah´ın yardımının daim olması için onun isteklerinin kusursuz olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Allah´ın verdiği her nimetten dolayı sınanıyoruz. Bilmeliyiz ki, zaman ve sıhhat birer nimettirler. Her nimet birer emanettir. Hakkını vermek, koruyup kollamak lazım gelir.

Ağustos ayı ,  şanlı tarihimizde zaferler ayı olarak bilinir. Bu ayda kazanılan iki büyük zafer, dünya tarihine altın harflerle yazılmıştır. Bunlardan ilki bu sene  944´üncü yıldönümünü kutladığımız 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ve Zaferi, diğeri ise 93´üncü yıldönümünü  kutladığımız 30 Ağustos 1922  Dumlupınar Meydan Muharebesi ve  Zaferidir. Bu sebepledir ki, Ağustos ayının , Müslüman Türk tarihinde müstesna bir yeri vardır. Hepimize kutlu olsun.

Büyük Türk Hükümdarı Sultan Alparslan´ın bir Cuma günü Bizans İmparator´u Romen Diyojen´e karşı kazandığı bu tarihi zafer, Anadolu´da Müslüman Türk devletinin temelinin atıldığı, İslam-Türk damgasının kesin olarak atıldığı çok önemli bir gündür. Malazgirt Zaferi, yalnız Türk tarihinde değil, bütün dünya ve insanlık tarihinde dönüm noktası teşkil edecek önemli bir zaferdir.  Bu büyük zaferdir ki, Türkleri kısa zaman içinde Marmara kıyılarına ve İstanbul önlerine getirmiş, sonra İslam sancağını  Bizans surları üzerinde dalgalandırmıştır. İslam ve Hıristiyan dünyasının  kaderini değiştiren, İstanbulun fethini kolaylaştıran , adı büyük bir zaferdir. . İşte bu  büyük zaferle Anadolu İslamlaşmış  ve bizlere anavatan olarak hediye edilmiştir.

Vatan, üzerinde bir milletin yaşadığı ve etrafı sınırlarla çevrili toprak parçasıdır. Her milletin mutlak bir vatanı vardır. Vatansız millet olmaz. O halde bir milletin hayatı, ancak vatanına sahip olduğu müddetçe devam eder. Vatanını seven onu canından aziz bilen milletler, asırlarca dünyaya hükmetmişlerdir. Vatan sevgisi, devletin temelini sağlamlaştırır. Milletin fertlerini birleştirir. İdeal ve ülkü birliği oluşturur. Böylece millette birlik doğar. İşte bu güçledir ki; dinimiz, vatanımız,  canımız, namusumuz, evladımız ve mukaddesatımız korunur.Vatan sevgisi sevgilerin en güzelidir. Vatan sevgisi imandan sayılır ve en temiz duyguların kaynağı olur. Çünkü iman olmadan vatanın; vatan olmadan varlığımızın hiçbir anlam ve önemi yoktur. Bu sebeple; bir insanın, karşılaşabileceği en büyük zorluk,  vatansız  kalmaktır.  Vatan bizim canımız, kanımız ve her şeyimizdir. Kederlerimizin sevince, ideallerimizin gerçeğe dönüşmesi, ancak ve ancak vatanımızın bağımsızlığı ile mümkündür.

Vatan, din, iman, ezan, bayrak ve millet kelimelerinin söylenişi bizde en tatlı heyecanları uyandırır. Bunları sevmek bizim boynumuzun borcudur. Bu Mübarek vatanda ,  asırlar boyu yan yana, gönül gönüle beraberce yaşıyoruz… Bundan sonra da kardeşçe , hep birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Yüzyıllarca hep beraber ağlayıp beraber güldüğümüz bu aziz vatanda, her şey bizim istediğimiz gibi olmayabilir. İçinde bulunduğumuz şarların gereği olarak maddi ve manevi sıkıntılar zuhur edebilir.

Üzerinde yaşadığımız bu aziz vatan, sadece mutlu günlerimizin ve müreffeh zamanlarımızın toprağı değildir! O; ak günlerimizin olduğu, kara günlerimizinde vatanıdır… Biz, sadece bu ülkenin nimetinden faydalanmak için değil; aynı zamanda külfetini çekmek, hatta uğrunda canımızı feda etmek için yaşıyoruz. Çünkü bu ülkenin sadece gündüzleri değil; geceleri de bizimdir!.. Biz şehitlerimizle beraber yaşayan milletiz!... Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir!.. Yüce Allah´ımız ve Sevgili Peygamberimiz, bizi birlik ve beraberlik içinde yaşamaya çağırıyor. Vatan, millet ve İslam, ezan ve bayrak düşmanları ise; sürekli bizi bölüp parçalamak için uğraşıyor. Sakın olaki aldanmayalım bozguncu ve kışkırtıcıların tahriklerine kapılmayalım. Semaya yükselen ezan seslerinin kıyamete kadar devam etmesi, ancak vatanımızı canımızdan daha aziz bilmekle, istiklalimizi korumakla olur. Cenab-ı  Hak  Bakara süresinin 190.cı ayetinde: “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimizde vatanımıza tecavüz edenlere karşı sabır ve mukavemetle karşı koymamızı istemektedir.” “Siz düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz; karşılaştığınız zaman da mukavemet ediniz.” (Riyazü´s- Salihin,c.2,s.429)

1071´de kazanılan Malazgirt zaferini müteakip Anadolu´ya ayak basışımızdan itibaren düşmanların Müslüman Türk Milleti´ne karşı her alandaki saldırıları devam edegelmiştir. Bu saldırılar, Haçlı seferleri ile başlayıp yüzyıllarca sürmüş ve Osman´lı devleti´nin çökmesi ile sonuçlanan 1. Dünya savaşından sonra yapılan Montros Mütarekesi ve Sevr antlaşmaları ile tapraklarımız düşmanlar tarafından istila edilmişti. Bu istilayı ve taksimi asla kabul etmeyen kahraman ecdadımız;  topyekün bir mücadeleye atılmak zorunda kaldı. Tarihe Türk İstiklal savaşı olarak geçen bu büyük mücadelenin tek hedefi, Türk istiklalinin ve aziz vatanımızın kurtarılmasından ibaretti. Yokluklar içinde ve en zor şartlarda; üzerine saldıran yedi düvele karşı, tarihte benzeri görülmemiş bir destan yazan Müslüman Türk Milleti´nin savaş meydanındaki kahramanlığını ve azmini Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle anlatıyor: “Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre idi. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler hiç biri kurtulamadan kamilen şehit düşüyor, ikinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve tevekkülle, biliyormusunuz? Şehit olanı görüyor, üç dakikaya şehit olacağını biliyor, en ufak bir fütur bile getirmiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur´an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini gösteren şayan-ı ve şayan-ı tebrik bir durumdur.”  Bu gün hürriyet ve huzur içinde yaşadığımız Anadolumuz, işte bu iman ve bu yiğitlikle kazanıldı. Aynı iman ve yiğitlikle de müdafaa edilmelidir.                                                                                                                         

Alemlerin Rabbi olan Allah (cc), insan nevini hürmete layık bir varlık olarak yaratmış, bu itibarına yaraşır özgürlük alanları belirlemiştir. Tam manasıyla mutlu bir yaşam ve ebedi bahtiyarlık yalnızca bütün varlığın sahibi olan Allah´ın istediği gibi söylemekle ve yapıp etmekle gerçekleşebilir. Gerçekte ruhun ve bedenin özgürlüğü de buradadır.  Bununla birlikte mutluluğu getireceğinden kuşku duyulmayan bu çağrıya icabet etmek de kişinin isteğine bırakılmıştır. Bu bakımdan dinin, aklın, neslin, malın ve canın her türlü tecavüze karşı korunması ve bu değerlerin yaşatılması için verilen mücadele kutsal sayılmıştır.
           İnsan onurunu rencide eden, yok sayan uygulamalar insanlık tarihi kadar eskidir. Kişisel menfaatlerin çatışmasıyla başlayan hakkı ve haddi tecavüz ameliyesi, ırkçı, mezhepsel, dinsel ve benzeri örgütlenmelerle yerküreyi cehenneme çevirmiştir. Hepimizin hafızasında canlılığını muhafaza eden İslam´ın kökleşip filizlenmesine vesile olan Bedir, Uhud ve Hendek savaşları yukarıda sözü edilen özgürlüklerin korunmasına müteveccih vuku bulmuştur. Çünkü İslam fıtrat dinindir ve özgürlüğüne son derece düşkün olan insan fıtratının meşru eğilimlerini hayata geçirmesine fırsat vermiştir. Mekke´de dini yaşam dahil insanca yaşama imkanından mahrum olan ilk müslümanların ana yurtlarını terk ederek doğuştan bahşedilen haklarını kullanabilecekleri Medine´ye hicret etmiş olmaları da bu sebepledir. Aslında bütün peygamberlerin mücadelesi hep bu olmuştur. Hakkın ve adaletin egemen olma mücadelesi.
           Yakın tarihimizde de egemen güçler bağımsız ülkemizde özgürce yaşamamıza kastetmiş, yer altı ve yer üstü bütün kaynaklarımızı sömürerek geleceğimizi de elimizden almak istemişlerdir. Allah´ın adının egemen kılınmasını isteyenlerle buna şiddetle karşı çıkanların, yani hak ile batılın o dönemdeki mücadelesinin bizatihi kendisi olan İstiklal muharebeleri, vatanımızda huzur ve refah içerisinde yaşama gayesiyle Allah rızasına müteveccih gerçekleştirilmişlerdir. Bu sebeple "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyi..." ikazıyla Allah´ın mülkü olan yeryüzünde, tasarrufun da ona ait olması için çalışanın Allah katındaki değerine atıfta bulunulmuştur.  Vatan savunması uğruna ölenlere büyük mükafat vaat edilmesi, savaştan kaçanlara da aynı ağırlıkta ceza öngörülmesi, bu mücadelenin görünen kısmıyla savaş olarak adlandırılmasının ötesinde gayeye yönelik değerlendirme yapılmasını gerektirir. Allah rızasının gaye olarak belirlenmediği hiçbir davranış sevaptan nasibini alamaz.
           Bu değerlendirme tarzıyla asırlar evvel ilk müslümanların müşriklere karşı vermiş oldukları ölüm kalım mücadelesi aynı zamanda tevhid mücadelesi idi. O zaman Allah Resulü (sav), yakarışında savaşın kaybedilmesi durumunda  Allah´a kullukta bulunacak kimsenin kalmayacağını ifade etmişti. Aynı durum ecdadımızın ağır kayıplar verdiği bağımsızlık mücadelesinde ortaya çıkmış, Merhum Milli Şairimiz Akif, Hz. Peygamber (sav)´in bu sözlerine atıfta bulunmuştur. Öyle ki, istiklal mücadelesinde yaşananların vahametini anlatırken Bedir´de savaşanların ancak Kurtuluş harbinde savaşanlar kadar şanlı olabileceklerini dile getirmiştir.   

İçinde bulunduğumuz coğrafyanın İslam diyarı olmasında Ağustos 1071 en önemli kilometre taşıdır. Ağustos 1922 de bu toprakların düşmana ve batıla kapandığını belgeleyen önemli bir belgedir. Bu nedenle yarının inşa edilebilmesi, tarih bilincinin yerleşip kökleşmesiyle, geçmişin hatalarından ders çıkarılması ile imkan bulabilir. İbadetlerdeki taklit dahil hiçbir şekilde bilinçsizce başkalarının yaptığını aynıyla yapmayı tasvip etmeyen İslam, hayatın her alanında ilkelerle hareket edilmesini ister.

İşte bu ruh ve heyecan; İslam ve Müslümanlar için büyük bir felaket olan Haçlı ordularını durdurmuş, 1071 tarihinden itibaren Anadolu´ Müslüman Türk´e vatan yapmış 1453´te İstanbul´un fethiyle Bizans İmparatorluğunu ortadan kaldırarak  Orta Çağı kapatıp Yeni Çağı açmış, 30 Ağustos 1922´de Dumlupınar Meydan savaşını kazanarak ülkeyi düşmandan temizlemiştir. Yakın tarihte yine bu ruh ve heyecanla Mehmetçik Kıbrıs´ta savaşmış, soydaş ve kardeşlerini Yunan mezaliminden kurtarmıştır. Şehitlik olmadan vatan olmaz.  Atalarımızın kanı ile yoğrulmuş bu vatanı seveceğiz  ve. aynı olgunlukla necip milletimizi de seveceğiz. Sevgi güç ve mutluluk demektir. Ayrılık, fitne, fesat ve bozgunculuk ise sinirleri bozar, dayanışmayı yıkar ve milletin arasına nifak sokar. Bu sebeple millet olarak birbirimizi sevmeli ve birbirimizi anlamalıyız. Bugün sahip olduğumuz bu cennet vatan ,  kahraman atalarımızın her karışını, kanlarıyla sulayarak bize emanet ettikleri topraklardır. Bize düşen görev; bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Vatan sevgisi kuru dava ile olmaz, vatana hizmet etmekle olur. Çiftçi, işçi, tüccar, esnaf ve sanatçı gibi bütün meslek erbabı, hepsi el ele vererek vatan ve millet yolunda çalışmakla olur.

 Can ve malın Allah yolunda, insanı insan yapan, toprağı vatan kılan, toplumu millet yapan değerler uğrunda feda edilebilmesi, kulun Rabbi´ine karşı muhabbetinin ifadesidir. Bu konuda Yüce Allah  Al-i İmran süresinin 169.cu ayetinde: ” Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın; bilakis onlar diridirler. Allah katında rızıklandırılmaktadırlar.”  buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)´de şu hadis-i şerif´de: “Allah´a yemin ederim ki,Allah yolunda savaşıp şehit olmayı, diriltilip tekrar şehit olmayı, tekrar diriltilip şehit olmayı isterim.” (Buhar, Cihad, 199) başka bir hadis-i şerif´de ise: ”Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki bütün şeyler kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmek istemez. Sadece şehit gördüğü ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve defalarca şehit olmayı ister.” (Buhari,Cihad,21) buyurmaktadır. 30 Ağustos Zaferi aziz vatanımızın işgal, necip milletimizin asla esir edilemeyeceğini, ay yıldızlı bayrağımızın gönderden indirilemeyeceğini ve Ezan-ı Muhammedi´nin gök kubbemizden dindirilemeyeceğini bütün dünyaya ilan eden kutsal bir zaferdir..

Birlik ve beraberliğimizi, huzur ve mutluluğumuzu sağlayan milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Onları yaşayarak muhafaza etmeli ve bizden sonraki nesillere tahrif olmadan intikalini sağlamalıyız. Söylem, eylem ve davranışlarımızın Peygamberimizin sünnetine uygun olmasına dikkat etmeliyiz. Bilmeliyiz ki, dünya ve ahiret saadeti, Allah´ın dinini yaşamakla mümkündür 

O halde hep beraber bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimizi yaşayarak koruyalım. Mensubu olduğumuz evrensel dinimiz İslam´ın özünde olmayan söylem ve eylemlerden kaçınalım. Allah, zaman nimetinden en iyi şekilde istifade etmeyi nasip etsin.    

Bir vesile nice zorluklara katlanarak düşmana karşı zafer kazanan; Malazgirt Meydan Muharebesi, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve bu minvalde bil fiil vatan her karışında kanı, teri ve emeği bulunan, başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere cesaret ve gayretleriyle öne çıkan Nene Hatun, Sütçü İmam, Halide Edip Adıvar, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Afyon Müftüsü Hüseyin Efendi, İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ve daha nice adları bilinmeyen vefa timsali erkeklerimizi ve cefanın zirvesi kadınlarımızı, nihayet İslam´ın bidayetinden bugüne kadar gelmesinde emeği geçen bütün şehit, gazi ve kahramanlarımızı minnet, dua ve rahmetle anıyor, ebedi alemde bahtiyarlık diliyorum. Ruhları şad, mekanları  cennet olsun.Zafer Bayramımız kutlu olsun.

                                                                                      Şevket BOYRAT

                                                                           Çeltikçi Mah. Camii İmam Hatibi