Yıl 1975 Ben Kars’ta Ekinci gazetesinde çalışıyordum. Aynı zamanda Cumhuriyet Lisesi ikinci sınıftayım. Bir yandan gazetecilik bir yandan okul ve sosyal faaliyetler derken yoğun bir tempo içindeyim. Gazete de çalışıp haftalık 75 lira alıyordum. Birde üstünüze iyilik sağlık grip’e yakalanmışım öksürüp duruyorum. Yengemde bana: sürekli “Yusuf oğlum zencefil al limonla kaynatıp vereyim bak çok iyi gelecek!” diyordu. Her neyse, Cumartesi günü iyice kirlenmiş olan pantolonumu yengeme verdim:
“Yengeciğim pantolonum hayli kirlendi bunu Pazartesi gününe kadar yıkarmısın?” dedim.
Sağ olsun yengem beni hiç kırmaz, beni de çok severdi. Pantolonumu aldı:
“Merak etme canım ne demek? Pazartesi gününe kadar yıkar, ütüler hazırlarım!” dedi.
O gün akşama doğru bizim otele doğru gelirken, şu benim borçlarımı, ayakkabı taksitimi ödeyeyim ve yolum üzerinde ki bir bakkala sigara almak için girdim. Elimi cebime attım param yok. Diğer ceplerimi kontrol ettim yine yok. Bu arada bakkal benim yaşlarımda biri. Sürekli bana:
“Buyur kardeş ne istemiştin?” diyip duruyor.
Ben sonunda mahcup olmamak için:
“Şey Zencefil bakmıştım. Sanırım sizde bulunmaz!” Hay demez olaydım. Bakkal değil sanki aktar:
“Olmaz olur mu Birader! Kaç paket istiyorsun?”
Ben bir anda şaşırdım ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi bilemedim kekeleyip dururken ceplerimi sürekli kontrol ettim sonunda sordum:
“Paketi kaç para?”
Bakkal şap diye cevabı yapıştırdı:
“Paketi 4 lira Birader!”
Ben bu kadar pahalı bir şey olduğunu hiç düşünememiştim. Bu defa başka bir bahane buldum:
“Ya hiç bozuk param kalmamış. Ben en iyisi sonra alayım.”
Bakkalın bir türlü vaz geçeceği yok. Bu defa:
“Merak etme Birader! Sonra geçerken bırakırsın. Buraya kadar gelmişsin seni boş mu çevireceğiz!”
Adamın bir türlü vaz geçeceği yok. Beni dükkândan boş göndermemeye yemin etmiş adeta! Ben yine bir hamle yapmak için ağzımı açmıştım. Bu defa bakkal zencefili paket etmiş bana uzattı. Çaresiz paketi aldım. Eve dönerken de yolda kendi kendime söylenip duruyordum:
“Al işte neye niyet, neye kısmet! Yengem zencefil diye tutturmasaydı şimdi bu mereti almayacaktık. İşin kötü tarafı hiçte sigaram yok ne yapacağım? İyi de benim aldığım haftalığım nerede?” Tam bunları düşünürken beynimde şimşekler çaktı:
“Eyvah bütün param kirli pantolonumun cebindeydi ya! İnşallah yengem pantolonumu yıkamamıştır. “ Ben hızlı adımlarla eve yaklaşırken mahalleden Rıza yanıma yaklaşıp:
“Yusuf bir sigara versene!” demez mi? Benim zaten kafam yerinde değil. Gayri ihtiyari cebimden zencefil paketini çıkarıp Rıza’ya uzattım. Rıza paketi açıp içindeki zencefili görünce:
“Bu ne oğlum? Bunu vermekle neyi ima etmeye çalışıyorsun? Yani sigara içme hasta olup öksürür müsün demeye çalışıyorsun?”
Ben Rızanın elinden zencefil paketini alıp:
“Oğlum benim derdime bak senin keyfine! Zaten bu meretin parasını vermedim. Üstelik tam dört paket sigara parası değerinde bu beğenmediğin meret!”
Ben hızlı adımlarla eve vardım ama iş işten geçmişti. Yengem pantolonumu çoktan yıkamış ve ipe asmıştı bile. Ben ipten pantolonumu alıp ceplerimi kontrol ettim. Sağ cebimde paralarım ıslak bir halde cebimdeydi. Yengem gülerek bana:
“Eh be oğlum neden ceplerini boşaltıp bana vermedin?”
Ben elimde ıslak paralara bakıp içimi çekerek:
“Eeee! Ne olacak şimdi?”
Yengem üzülme getir onları şimdi ben ütü ile kuruturum. Eskisinden daha güzel olacak merak etme!” dedi.
Ben hayretle yengemin suratına bakıp:
“Yenge sen benimle dalgamı geçiyorsun? Kâğıtların ütülendiğini ilk defa senden duyuyorum. Olurmu öyle şey?”
Yengem tekrar gülerek elimdeki bir tomar kâğıt parayı aldı odaya yönelirken de bana:
“Bak şimdi görürsün nasıl ütüleniyormuş anlarsın.”
Yaklaşık on- on beş dakika sonra yengem elinde paralarla yanıma geldi ve paraları bana uzatarak:
“Bak bakalım eskisinden daha iyi olmamış mı?”
Ben yengemin uzattığı paraları aldım ve paraları tek, tek inceledim hayret! Paraların hepsi gerçekten eskisinden daha iyi olmuştu.
Ben borcu hiç sevmem hemen paralarımı alır almaz ayakkabı taksitimi ve bazı ufak tefek borçlarımı ödedim ve son olarak ta bakkaldan aldığım zencefilin parasını ödemek için bakkala girdim. Bakkala parayı uzatarak:
“Arkadaş az evvel aldığım zencefilin parasını alır mısın” dedim. Bakkal uzattığım on lirayı aldı eli ile biraz yoklayıp ışığa tuttu. Dudaklarını büküp bana döndü:
“Arkadaşım bu para sahte! Nereden aldın bunu?”
Ben bir anda şok olmuştum. İçimden eyvah! Parayı yıkayıp ütüledik ondan mı oldu acaba diye düşündükten sonra adama:
“Parayı yıkmıştık da! Bir de ütüledik. Her halde ondan böyle oldu?” dedim.
Bakkal yüzüme bön, bön baktıktan sonra:
“Neden yıkadın parayı çok mu kirliydi? Birde ütülemişsin öyle mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun kardeşim? Bu anlattıklarını sen bir de polise anlat. Belki onları ikna edersin!” diyip polisi aramaz mı?
Ben yemin billâh ediyorum, Ekinci gazetesinde çalışıyorum. Gazeteciyim diyorum adam bu defa elini beline koyarak:
“Hah şimdi daha iyi anlaşıldı olay. Demek gazetede çalışıyorsun. Bir de matbaacısınızdır. Paraları orada bastınız öyle mi?”
Benim rengim benzim soldu ne yapacağımı düşünürken polisler bakkala girdi beni ve onluğu alıp Çarşı karakoluna götürdüler. Gazeteci olduğumuzdan hemen hepsi beni tanıyordu yolda durumu onlara anlattım hepsi benimle dalga geçmeye başlamıştı. Karakola vardık. Komiser Elbeyi ağabeyi çok kalender biriydi. Parayı eline alıp ışığa tuttu. Daha sonra mor ışıktan geçirip bana dönüp:
“Yusuf bundan sonra buruşuk kırışık ve ıslak banknotları göndereyim. Baksana sanki darphaneden çıkmış gibi mübarek!” diye başladılar benimle dalga geçmeye.
Ben bu işin mucidinin yengem olduğun söyleseydim belki benimle dalga geçmeyeceklerdi. Ama Allahtan paraya onlarda sahte demediler de biz ufak sıyrıklar ile olayı atlatmış olduk. İnanır mısınız benim gribim bu yaşadığım olaylarla adeta geçmişti. Artık şu zencefil denilen mereti de içmeyecektim.
Hani derler ya “SİGARA SAĞLIĞA ZARARLI!” diye doğrusu sigara almak için girdiğim bakkal’da bunca olayı yaşayıp birde kalpazanlık la suçlanmak var ya, sanki kötü alışkanlıklardan kurtulmak için bu da bir vesilemiydi ne? Ve ben ertesi gün sigara paketini parçalayıp çöpe atmıştım uzun bir zaman sigara içmemişti. Boşuna söylemiyorlar: “Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer var” diye!