Toplumu oluşturan aileler, erkek ve kadının nikâh akdi ile bir araya gelmeleri ile teşekkül eder. Bu sebeple evlilik kutsal sayılmış, evliliğe giden yolda yapılan törenlerde gösterişten uzak kalınması da öğütlenmiştir. Evlenmek yuva kurmak, çocuk yetiştirmek, zamanı gelen her bireyin arzuladığı bir olaydır. Fikirlerin ve duyguların birbirinden farklı olacağı anlayışını gözeterek eşlerin her konuda saygıyı ve gönülden bağlılığı ilke edinmeleri gerekir. Birbirlerine yabancı iken aynı ortamı paylaşmak zorunda olmanın karşılıklı fedakârlığı gerektirdiği bilinmelidir. Huzur ve mutluluğun kaynağı ve anahtarı da budur.

 İslam Dini, sorumluluk noktasında kadınla erkek arasında fark gözetmemiş, her bireyin yükümlülüğünü anne veya baba olarak formüle etmiştir. Bu görevlerden hiç biri üstünlük vesilesi değildir. Biri olmadan diğerinin aile oluşturması, neslini çoğaltması ve ailevi ve toplumsal ödevlerini yerine getirmesi imkânsızdır. Dolayısıyla çetin yaşam yokuşunda bir görev taksiminden söz edilmektedir. Üstünlük ise Allah´a karşı ödevlerin yerine getirilmesinde aranmalıdır. Kur´an´ın üslubuyla bu gerçek şu şekilde ifade edilmektedir: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (49/Hücurat, 13)

  Kainatta yaratılmış her yaratığın bir eşi, yuvası var. Hayat böyle olunca bir mana ve güzellik buluyor.   “Yanınızda huzur ve sükûnet bulacağınız eşler vardır.” (Rum,21) diye ayetinde açıklıyor Yani kainatta bir düzen var ve huzur, mutluluk burada. Cenab-ı Mevla kulunun ihtiyacını bizden daha iyi biliyor ve ona göre kurallar ve eşyaları dünyaya yerleştirmiş.

 Dünyada herkes huzur arıyor da insanların çoğu neden huzursuz? Evlilikte sorunlar neden bitmiyor? Neyi paylaşamıyorlar? Rabbim buyuruyor: “Sen onu misak-ı galiz ile aldın” (En-nisa 21).Büyük yemin; onu kırmayacak, üzmeyecek, incitmeyecektin, sevecektin!

Ne büyük hayallerle sana inanmıştı. Ne oldu bu ayrılma niye?

Sahi neydi paylaşamadığımız? Neydi bizi birbirimize düşüren? En son ne zaman sevgimizi söylemiştik eşimize? İyice yabancılaştık son günlerde. Evde kullanılan cümleler bile standartlaştı artık... Açılan telefonlarda konuşulan konu hep aynı, değişense sadece cevaplar; 
 Oysa ki beraber kurmamış mıydık o hayalleri? Hani hiç bitmeyecekti sevgimiz... Yıllar geçse de çocuklar büyüse de ilk günkü gibi sevgiyle, aşkla bakacaktık gözlerimize... Şimdi mecbur kalmadıkça yüzümüze bile bakmaz olduk birbirimizin... Kavuşamamışken, sözlüyken, nişanlıyken sabaha kadar sürerdi sohbetlerimiz. Hayalini kurardık ileride sahip olacağımız çocuklarımızın. Şimdi onların yüzünden boşanamıyoruz cümlesini kurdurtan şey de ne ki? Ne zaman yabancılaşmaya başladık, ne zaman el olduk birbirimize ve ne zaman tahammül bile edemez olduk varlığımıza bile... Bu kadar kolay mıydı vazgeçmek? Hiç aklımıza gelir miydi o büyük sevdanın bir gün son bulacağı... Birbirimiz için ailelerimizi bile karşımıza almamış mıydık? Onay vermedikleri için kızmamış mıydık o en sevdiklerimize...
Kavuşamamaktansa ölümü bile göze almamış mıydık biz seninle? Bari düşman olmayalım, nefret etmeyelim diye almadık mı bu ayrılık kararını... Mutlu bir yuvanın vazgeçilmeziydi olmazsa olmazıydı çocuklar... Ama şimdi yine onlar için demiyor muyuz dostça ayrılalım diye? Sahi ne zaman tükettik sevgimizi?

 

Neydi yabancılaştıran bize birbirimizi?

 

Anladım be dostum... Geç de olsa anladım gerçek sevginin ne olduğunu. Gerçek aşkın nasıl yaşanacağını.... Hep madden sevdik biz birbirimizi. Bir bakışın, bir gülüşün, belki etkili bir sözün belki de kara kaşın kara gözün etkisiydi bizi birbirimize aşık olduğumuzu zannettiren.... Manen sevemedik biz birbirimizi. Ruhumuz hep aç kaldı, besleyemedik onu ilahi aşkın sevgisiyle... Hamdolsun inanıyorduk Rabbimize... Her cuma da giderdin sen cuma namazlarına. E yılda bir ayda orucumuzu tutuyorduk. Türbe ziyaretlerinde başımı da örterdim. Bir de kabir ziyaretinde okurduk bir fatiha üç ihlas. Daha ne olacaktı ki müslümandık işte Elhamdülillah... Değilmiş işte!!!  Oysa ki ilahi aşk denen gerçek bir aşk varmış... O en sevgiliye duyulan, yaşanılası, olmayınca bir hiç olunan manevi aşk... Görmeden sevmekmiş gerçek sevgi... Tam bir teslimiyetmiş gerçek aşk... Ruhunda yaşamak ve hissetmekmiş... O´na kavuşacağın günü, ölümü düğün günü gibi beklemekmiş... Ölüm yitmek değil, varolmakmış aslında Yaradanına kavuştuğun için... Bunca yıl birbirimizde günbegün azalarak yaşadığımız aşk, sevgi hepsi yalanmış, hepsi yavanmış... Hep bir tarafı eksik kalmış... İlahi aşkı kalbimizde yaşayamadığımızdanmış tahammülsüzlüğümüz birbirimize... Emanet bir hayat, emanet ömürler, emanet bir eş, emanet evlatlar ve sahibi olduğumuzu sandığımız tüm emanetler... Yaradılanı sevmeyişimiz Yaradandan ötürü olduğunu unuttuğumuzdanmış oysa ki.... Hayatımızın yemeğini pişirirken tüm malzemelerini ekleyip, katmayı unuttuğumuz ilahi sevgimiz olmadan tat alamayacağımız gerçeğini kabullenip; eksik olanı bulduğumuz bu emanet dünyada Yaradılanı Yaradandan ötürü sevmek adına; Sevelim..... Sevilelim...

 

 Değerli Dostlar yine çözüm Kur´an da Allah´ın emirlerini, tavsiyelerini bilmemekte, sünneti tanımamakta ya da yanlış tanıtılmakta. Dinimizin doğrusu öğretilmemekte ve ardından gelen, acılar...., acılar...., acılar...

 Bu acıların önüne geçebilmek için başta büyük küçük herkesin –YALAN- denilen illetten kurtulması gerekir.

 Evlilik, akit yani anlaşma gerekirse şer-i dairede şartlar koyarsınız. Gizliniz saklınız olmaz. Ya olursa, ne olur? Bir anlaşmada anlaşma içerisinde geçerli olmayan şartlar, kurallar gelirse taraflar arasında nizah çıkar değil mi?

 İşte evlilikte de ne yazık ki, örf, adetler içerisinde hiç de dinde olmayan, yalanlar, zoraki evlilikler, küçük yaşta evlilikler, vaatlerin tutulmaması, bu mübarek kutsal kurumlara çoook zarar vermiştir.

 Toplumun çekirdeğidir aile, klasik bir söz. Çekirdek ne demek? Her şey demek değil mi? Çekirdekte tüm bitkinin fihristesi var. Çekirdek bozuk olunca bitki gelişir mi? Yok gelişmez.

 Peki bu kadar önemliyken devletin, milletin, kişilerin sorumluluklarını öğrenmesi yerine getirmesi nasıl olacak?

 Herşeyin başı, dini doğru öğretmek, sevdirmek, yanlışları çirkinlikleri çocuklarımıza öğretmek, evliliğin cinsellikten ibaret olmadığını, büyük bir sorumluluk gerektiğini, kadınların, çocukların emanet olduğunu, bilinçli bireyler yetiştirmemiz gerektiğini öğretmek vazifedir.

 Yıllarca insanlarımız; dinden uzaklaşma, seküler, metaryalist bir dünya düzeni, kendi hayatımı yaşayayım gerisi önemli değil! Bakış açısıyla, batının terbiyesiyle yetişti. 

 Veee dünyevileştik, tüketim çılgını olduk. Aile, çocuk, akraba, yakınlar çokta umurumuzda değildi artık.....

 Para kazanalım da nasıl olursa olsun. Sorumluluktan kaçayım, insanlar bana yük olmasın, hayatımı yaşayayım anlayışı hakim oldu. Evlere ateş düştü. Karı, koca artık birbirlerini beğenmiyor, para yetmiyor, doğan çocuklar kendilerine bir yük oluyordu. Hepsi böyle değildi elbette maddi refah içerisinde olanlar da vardı. Doyumsuzluk , içki, kumar, fuhuş...

 Çekirdekler bir bir çürüyordu...Aileler çareyi boşanmakta aramaya başladı. Bu son çare idi, olmuyordu işte!

 Bu kadar çileyi çekmektense ayrılık olsun demeye başladılar. Ayrılınca maddi sıkıntı yoksa bir nebze iyiler ama hele birde maddi sıkıntı varsa annde çocuklarda psikolojileri bozuk bir derten kurtulmuş başka dertlere düşmüştür. Artık dert üstüne dert binmiştir.

 Bu durum karşısındaa devlet , millet nasıl davranmalıydı?

 Devlet boşayan kocaya nafaka versin diyordu. Peki ya koca ne diyordu? Az bir maaşı vardı zaten dörtte biri nafakaya gitse elinde kalan kendine yetecekmiydi?

Kocalar çıldırmaya başladı ve hergün bir haber... kadın ve çocuk ölümleri duyulmaya başladı. (Kadın ölümlerinin bir sebebeninde bu olduğunu düşünüyorum)

 Et tırnaktan ayrılmıştı, hayaller suya düşmüştü ve yeni bir hayat arıyorlardı taraflar.

 Evlenirken de, boşanırken de şer´i dairede, İslam esaslarına uyarak çözüm olur. İslam hukunda farz, sünnet, mübah olan boşamalar vardır. Taraflardan birinin, can korkusu, namus korkusu varsa boşanma farzdır. Taraflardan birinin geçimsizliği, beğenmemesi mübah olana girer.

 Ayette “Onları ya iyilikle tutun yada iyilikle salıverin”(bakara220)

 Boşanmada edep ve tavsiyeleri Cenab-ı hak ayetlerinde belirtiyor. Kadın olsun, erkek olsun boşanmada edep ve terbiyeyi muhafaza ederek bunu gerçekleştirmelidirler. Karşılıklı hakaret, küfür, iftira veya aleni bir şekilde küstah saygısız davranışlar İslam´a sığmayan veya yakışmayan davranışlardır. Elbette ki dört duvar arasında neler olup bittiğini Allah´tan başka kimse bilemez bu nedenle her iki tarafa da mesafeli yaklaşıp yalnızca kararlarına saygı duymak gerekir. Hangi tarafın haklı veya haksız olduğunu tespit etmek için araştırma yapmak doğru değildir.  Ayette “Ey iman edenler zannın çoğundan sakının, gerçekten zannın birçoğu günahtır. Birbirinizin ayıbını araştırmayın..." (Hucurat,12)

 Zira öyle insanlar var ki, ustaca yalan, iftiradan korkmadığı için, çok da masum eşini topluma rezil edebilmektedir. Edep ve tebiyesi buna müsaade etmeyen kişiler ise susmayı tercih ederek töhmet altında kalabilmektedir. Farkında olmadan bizler de zan isnad ederek günaha girebiliriz.

 Bilhassa tv. gazate sesi milyonlara ulaşan kanallarda insanların özel hayatlarının anlatılması birilerinin kınanaması iç yüzünü tam olarak bilemediğimiz için haklı olsun haksız olsun günaha girebiliriz. O kişilerin ailesini, çocuklarının itibar ve şereflerini dile düşürmek ilan etmek ayetlere ters düşmektedir. Ayıp ve günahların aile içinde kalması çözüm bulunması kanaatindeyim.

 Boşanmak bazen rahmettir. Ahlaki yönden çöküş içerisinde olan bir anne babanın yanında çocuk yetiştirilmesi buna mecbur edilmesi yanlıştır. Böyle bir anne babanın yanında olan çocuk diyecektir, annem de yapıyor babam da, ben de yaparım ve ta temelden ahlaksızlık, bozulma anne baba tarafından öğretilmiş olur.

 Bu durumda hangi taraf ahlaklı ise çocuklar ona teslim edilmeli, kangren olan uzuv vücuttan ayrılmalıdır ki, kalan vücut yaşasın. Boşanma bu noktada rahmettir.