Değerli okuyucular, şimdi sizlere çok sıkça duyduğunuz ama tam olarak ne olduğunu anlamamış olabileceğiniz önemli bir meseleden bahsetmek istiyorum.

Değerli okuyucular, şimdi sizlere çok sıkça duyduğunuz ama tam olarak ne olduğunu anlamamış olabileceğiniz önemli bir meseleden bahsetmek istiyorum.

Tek seçenekli Demokrasi (yeni dünya düzeni). Zamanımızda yaşanan iletişim ve teknoloji sayesinde hepimiz internet ve görsel medyanın kölesi haline geldik. Dünyada olup bitenler hiç bizim ülkemizde olmayacakmış gibi ilgimizi ve dikkatimizi çekmiyor. Dünya adeta bir savaş topuna doğru sürüklenmekte, bizler tüketen  toplumun birer bireyi olarak yaşantımıza devam ediyoruz. Medya, yaşadığımız çağın en büyük gücü haline geldi. Gerek medyadan gerekse siyasi ve entelektüeller-den duyduğumuz,  yeni dünya düzeni- diye adlandırılan ve dünyada birçok olayın yaşanmasına neden olan bu düzen bizlere sıradan bir cümle gibi geliyor. 

Toplum olarak bence tarihin hiç bir döneminde, bu kadar imkanın olmasına rağmen, bu kadar toplumsal olaylara ilgisiz kalınmamıştır. Zira yaşantımızın büyük bir dilimi televizyon karşısında, cep telefonu ve internet ekranı karşısında geçiyor. Günlük sosyal iletişimimiz de hep bunlar üzerine veya bunlardan gördüklerimizden oluşuyor. Kimsenin hiç bir şeyi  sorgulamadığı bir devirde yaşıyoruz. Toplumların bu hale gelmesinde  yeni dünya düzeninin tabi ki rolü çok  büyük. Okumayan, araştırmayan ve sorgulamayan bir nesil oluşturmak, bu düzenin gerçek amacı ama sadece buda değil.  Zira bu düzende ülkeler ve devletler yoktur. Amerika  dış ilişkiler konseyi tarafından dünyayı yeniden şekillendirmek için benimsenen ve uygulamaya konan bu yeni dünya düzeni, dünyada tek bir devlet, tek bir ekonomi, tek  bir din ilkesinin benimseyerek, dünyanın bu günkü halinin bu eksen etrafında oluşumunun gerçekleşmesi için  var gücüyle çalışıyor. 

Şimdi diyeceksiniz ki, ‘kardeşim, bizimle alakası ne?’ Öyle demeden şöyle bir düşünün, aslında her birimiz birer hedefiz. Neden mi? Cep telefonumuz var, internetimiz var, dahası herkesin evinde televizyonu var, o halde bize ulaşım kolay ve beyin yıkama, köleleştirme onlar için çok daha kolay. Neden mi çünkü hepimiz seçilmişiz. Bizlerin beyinlerini istedikleri, gibi yıkıyor ve bizleri istedikleri şekilde yönlendiriyorlar.

Şimdi gelelim bu sitemin yöntemlerine:

Dünya egemenliğini hedefleyen  bu küresel sermaye Asya, Avrupa  ve Afrika’da  kolay denetlenebilir,  kıtasal çapta federatif yapılar istiyor. Ulusal devletçiliği kabul etmiyor. Bu amaçları doğrultusunda, birleşik kıta devletleri planına Avrupa’dan başlanmıştır. 2004 yılında  AB Federasyona dönüştürülmüş, AB  Anayasası ortaya konmuştur. Bu federasyon içerisinde yer alan devletlerin ulusallığı tarihe gömülmüştür. Tüm Avrupa’da yapılan referandumlarda,  Fransa ve Hollanda  halkları  AB ye bağlı  eyalet olma fikrine  hayır demiştir. İki yıl beklendikten sonra 2007 yılında Lizbon’da yapılan görüşmeler sonucu, referanduma gidilmeden AB  Anayasasına  Anlaşma adı verilerek ve parlamentoların  onayından  sonra yürürlüğe girmesi hükme bağlanmıştır. Eyalet olma fikrine karşı çıkan diğer bir ülke vardı, o da İrlanda   idi. İrlanda’da medyanın gücü kullanılarak beyinler yıkandı, halk medya yolu ile tehdit edildi, şantaja maruz bırakıldı. ‘Halk evet demez ise, İrlanda iflasa sürüklenir-miş’ gibi söylemlerle halk ‘Evet’ demeye mecbur bırakılmıştır.

Evet, şimdi sıra bizde…

Sizlerinde bildiği gibi ülkemizde de bir süre sonra  halkın huzuruna yani referanduma sunulmak üzere  yeni bir Anayasa konacak. Bu yeni Anayasa ile ilgili komisyonlar kurularak çalışmalar devam etmektedir. Bu bizim  için mutlaka  yapılması gereken  bir zaruretten mi doğmuştur, yoksa her konuda olduğu gibi bizlere ABD ve AB’nin bir dayatması mıdır? Bu anlamda dünyayı yönetmeye talip olan küresel güçlerin, referanduma sunulacak olan bu Anayasadan, bizlerden çok beklentilerinin olacağı muhakkak. Tahminlerime göre, bu yeni Anayasaya hayır diyecekler, bu ülkede ne iktidarın nede muhalefetin yanında olmayanlar ama bir şeylerin farkında  olanlar olacaktır. 

Diğer bir sorunda, referandumda evet veya hayır oyu kullanacak olan halka, yeni Anayasanın tüm maddelerini tek tek oylama hakkının verilmemesi. Her zaman olduğu gibi bu Anayasa değişikliği de ülkemizde uygulanan şekillendirme operasyonun devam ettiğini göstermektedir. Dünyada henüz yazılı Anayasası olmayan ülkeler varken,  biz habire  Anayasa değiştiriyoruz. Bizler çeşitli partilerin sempatizanı olan vatanperver seçmenler, birbirimizi ve yakın çevremizi oy kullanma adına ikna etme turlarına çıkmaktan başka ne yapıyoruz. 

Esas itibariyle vatandaş olarak bilmemiz gereken, ülkemizin siyasi partilerini kimler şekillendiriyor? Partiler, ne kadar ulusal çıkarlarımızın yörüngesinde hareket ediyor? Gerçek şu ki, bu gün Türkiye’de ve dünyada siyaset güce bağlı. Hizmet merkezinde halkın olmadığı, büyük sermayenin tuttuğu bir çıkar eylemi haline gelmiştir. 1946’dan günümüze değin ülkemizi yöneten tüm siyasi partiler, sisteme sıkıca bağlanmıştır. Mecliste halkı temsil eden sağcı solcu patilerin birbirinden farkı yok. Bu partiler, ayrıntıda farklı olsalar bile NATO, AB, ABD, konusunda hem fikirler, bu da bizi bu günkü Anayasa değişikliğine götüren denklemdir. 

Bu denklem sayesinde ülkemizin de dengesi değişecektir.