Atalarımız bazı doğruları vecizeleştirip bizlere hediye etmişlerdir. Bunlardan biri de malumunuz: "Aslını inkar eden haramzâdedir" sözüdür.
18. asrın başlarında İstanbul'dayız. Avcı Mehmet diye bilinen Sultan IV.Mehmed'in annesi Turhan Valide Sultan, İstanbul'da bir gezintiye çıkar. Bir ara bugünkü Unkapanı Köprüsü'nün Galata'ya va-ran ucundaki Azap Kapı'ya da uğrar. Oradan Gala-ta tarafına geçmek isterken Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin bulunduğu yerde bir kızcağızın oturmuş, gözyaşı döktüğünü görür. Yaklaşır, bakar ki, çocuğun önünde kırılmış bir testi var. Şefkatle seslenir:
“Yavrucuğum niçin ağlıyorsun, boşuna gözyaşı dökme. Kırılan testi olsun. Sil gözünün yaşını. İşte sana testinin parası” der.
Kızcağız yaşlı gözlerini silerek baktığı Turhan Valide Sultan'a titrek sesle cevap vermeye çalışır:
“Ben, testi kırıldığı için ağlamıyorum. Sabah-tan beri iplik gibi akan su başında bekleyip de doldurduğum testinin suyunu hizmetçilik ettiğim eve götüremeyecek kadar beceriksizlik gösterdiğim için ağlıyorum” der.
Turhan Valide Sultan bu cevaptan çok memnun olur. Orada kızcağızın kim olduğunu soruşturur. Ana-babadan yetim bir öksüz olduğunu, hayırsever bir ailenin yanında karın tokluğuna hizmetçilik ettiğini öğrenir. Hemen gidip kızcağızı aileden ister, sa-ray terbiyesine alır.
Fevkalade bir öğrenim kabiliyetine sahip olan öksüz kızcağız, kısa zamanda inkişaf eder, her konuda sarayda örnek bir hanım haline gelir. Öylesine itibar kazanır ki, onu hayır-severin evinden alıp saraya getiren Turhan Valide Sultan, padişah hanımı olmaya bile layık görür ve nitekim oğlu Sultan II. Mustafa ile evlendirir. Böylece Saliha Hanım, Saliha Sultan unvanını alır, Hanım Sultan olur.
Aradan geçen zaman içinde dünyaya getirdiği oğlu I. Mahmud'un de padişah olması sebebiyle (1730-54) bu defa da Saliha Sultan'lıktan yükselir Valide Sultan olur.
Ne var ki, Saliha Sultan, Valide Sultan'lığa terfi ettiği halde geçmişini asla unutmaz. Öksüzlüğünü, hizmetçiliğini, hatta kırdığı testinin başında ağlarken elinden tutulup da böylesine eşsiz bir mevkiye çıkışını, hep düşünür.
Bir gün çevresiyle birlikte testisini kırdığı, başın-da gözyaşı dökerken elinden tutulup da saraya getirildiği yere gider. Sessizce yine gözyaşı dökmeye başlar. Meraklananlar sebebini sorarlar. O da geçmişteki olayı onlara açık seçik anlattıktan sonra emrini verir:
-Testimin kırıldığı bu yere öyle bir çeşme yapılsın ki, asırlar geçsin; ama çeşmenin suyu bitmesin, sanatı gözden düşmesin. Testisini kıran kızlar bir daha dolduramam diye gözyaşı dökmesin. Su bol aksın.
-Sonra ne mi olur? Öylesine bir sanat eseri bü-yük çeşme yapılır ki, aradan asırlar geçer, çeşme halen sanatındaki eşsizliği korumakta, çevreye de su hizmeti vermektedir.
Unkapanı Köprüsü'nün Karaköy başında Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin yanındaki çeşmeyi bugün olanca ihtişamıyla görmeniz mümkündür.
Demek Saliha Sultan geçmişini unutmamış. Valide Sultan'lığa terfi etmesine rağmen hizmetçilik ettiği günleri mukayesesiyle yaşamıştır. Bu yüzden yaptırdığı çeşmesiyle, ben burada testi kıran bir hizmetçi kızdım demek istemiş, kendinden sonra gelenlere örneklik etmiştir.
Tıpkı Tarık Bin Ziyad gibi. O da bir köle idi sonra komutan oldu. Ordusu ile birlikte gemileri yakarak bugünkü İspanya’ya(Endülüs) geçerek İslam’ı Avru-pa’ya taşıyan kişi oldu. İspanyayı fethetti bütün hazineler ayaklarının altına aldı. Hazinelerin üzerine çıkarak, Evet “dün bir köle idin bugün Avrupa ayaklarının altında, ama yarın ne olacağını bilemezsin” diyecek hüngür hüngür ağlayarak Rabbine şükredecektir. Evet Tarih böylelerini unutmadı ismi hala dillerde (Cebeli Tarık Boğazı).
Evet, siz de unutmayın geçmişinizi, tarihinizi, yokluk, sıkıntı ve ızdırap dolu günlerinizi ve şu anda sahip olduğunuz imkânlarınızla yapmanız icap eden hizmetlerinizi...