Türk tarihi, sayılamayacak kadar çok kahraman ve cihangirlerle doludur. Fatih Sultan Mehmed’de bunların başında gelenlerdendir. Çünkü, o kılıç ve kalplerin fethini yan yana yürütmüş, çağ açıp, çağ kapatmıştır. İstanbul’u bütün ganimetleri içinde firuze bir yüzük taşı gibi parmağında taşımış, bu güzel şehri torunlarının torunlarına bırakmıştır. Onun için, asırlar boyu her cephesiyle yazılmış, çizilmiş, hakkında Garp’ta ve Şark’ta çok şeyler söylenmiştir.
Bundan yaklaşık 15 asır evvel iki cihan serveri Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştu. “İstanbul muhakkak fethedilecektir. Bunu fetheden hükümdar ne güzel hükümdar ve bunu fetheden ordu ne mükemmel ordu .” diyerek fethi müjdelemişti. Bu müjdeye nail olmak isteyen bir sürü ordu ve kumandan çıkmış, hatta Eyüb Sultan El Ensari Hazretleri seksen küsur yaşında kendini ata bağlayarak İstanbul önlerine gelmiş ve orada vefat etmişti. Ama fetih kader planında çoktan yazılmıştı ve o da Sultan Mehmed’e nasip olacak ve şanı FATİH olarak kıyamete kadar sürecekti. Zaten Niyazi Mısrı “Deha imkânsızda mümkünü görebilmektir. Gemilerin karada yüzebileceğini sezmek ise Mehmetlerden birini Fatih yapar” diyerek Fatih Sultan Mehmed’in dehanın üstünde olduğunu söyleyecektir. Evet, bugün o fethedilen mübarek şehrin 560. Yıldönümü.
Tarihler 1431 Pazar gününü gösterdiğinde dünya bir dehanın doğumuna şahit olacaktı Edirne’de. Osmanlı Devletinin 7. Padişahı olacaktı, babası Sultan 2. Murad’dan sonra. Küçük yaşta tahsiline ve yetişmesine çok ehemmiyet verilen şehzade Mehmed devrin en mümtaz âlimlerinden dersler alacaktı. Meşhur din ve fen âlimi olan zâhirî ve bâtinî ilimlerde uzman olan Akşemseddîn hazretleri şehzâdenin her şeyi ile bizzat ilgilenecekti. Sultan İkinci Mehmet 12 yaşına geldiğinde babası Sultan Murat oğluna tahtı bırakıp Manisa’ya inzivaya çekilir. Bu haber duyan hristiyanlar Osmanlı tahtında 12 yaşındaki Sultan II. Mehmet olduğu için Haçlı ordusu toplayıp Osmanlının üzerine saldırmaya karar verir. Bu olayı haber alan Sultan İkinci Mehmet babasına haber yollar; fa-kat babası artık padişah sensin diyerek ordunun başına geçmeyi reddeder. Bunun üzerine Sultan Mehmet babasına şu tarihi mesajı yollar:
“Baba, eğer padişah sizseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz…” diyerek dehasını gösterecek babası da ordunun başına geçerek haçlılarla savaşarak zafer kaza- nacaklardı. 1451 yılında babasının vefat etmesiyle 19 yaşında üçüncü ve son kez tahta geçen Sultan Mehmed kafasında planladığı ve daha önce bir çok padişahın kuşattığı fakat alamadığı İstanbul için harekete geçecekti. Daha önce hiçbir devletin ve hükümdarların yapamadığı hazırlıkları yapacaktı. Bunlardan en önemlisi de ŞAHİ adı verilen toplardı. Ki bu toplar ancak 50 öküzün çekmesiyle taşınabiliyor-du.
Nihayet 2. Mehmed, 23 Mart’ta ordusuyla Edirne’den hareket etti. Kuşatma 6 Nisan’da başladı. 18 Nisan’da İstanbul adaları alındı. 22 Nisan gecesi Türk donanması karadan Haliç’e indirildi. 23 Nisan’da sulh teklifine gelen Bizans elçisine genç Padişah; “Ya ben şehri alırım, ya şehir beni!” cevabını verdi. O gece Sultan Mehmed ve Hocası Akşemseddin sabaha kadar fethin gerçekleşmesi için Allah’a yalvarıyorlardı. Tabiî ki Allah bu müstesna kullarının dualarını geri çevirmeyecek kabul edecekti. 29 Mayıs sabahı yapılan son taarruzda Ulubatlı Hasan gibi yiğitlerin bayrağı surlara dikmesiyle İstanbul fethediliyordu. Bu olay aynı zamanda bir dönemin, bir çağın ortaçağın sona ermesi yeniçağın başlaması olacaktı. İstanbul’un fethi, Türk tarihinin de en müstesna olayı sayılarak “Feth-i Mübîn” denildi. Dünyanın en büyük kilisesi (Sainte-Sophie) ve bütün Avrupa’nın ayakta kalan en eski yapısı olan Ayasofya camiye çevrildi. Fatih bu mabedin kıyamete kadar cami kalmasını yazılı olarak vasiyet ve vakfeyleyecektir. Fa-tih Sultan Mehmed korkudan Ayasofya Kilisesine sığınmış olan halka: “Ben ki Sultan Murad Han oğlu Sultan Mehmed bundan sonra bu topraklarda hürsünüz. Size asla zülüm yapılmayacaktır. Size gelen zarar bana yapılmış sayılacaktır.” diyerek aslında fethi sadece kılıçla değil, insanların kalplerini de fethederek İstanbul’un fethini böylece tamamlayacaktır.
1481 senesi Nisan ayı Fâtih Sultan Mehmed 300 bin kişilik bir orduyla Roma üzerine sefere çıktı. Fa-kat Gebze yakınlarındaki Tekir Çayırı veya Hünkâr Çayirina geldigi zaman hastalığı arttı. Bunun üzerine hekimler tarafından konsültasyon yapılarak, verilen ilâcın dozu arttırıldı. Fâtih’in özel doktoru, Yâkub Paşa isminde bir Yahudi dönmesiydi. Venedikliler, Fatih’in zehirlenmesi karşılığında bu dönme Paşa’ya büyük bir servet vâadetmisler Yâkub Paşa da bu işi gerçekleştirmişti. Fatih zehirlendiğini anladığı zaman iş işten geçmişti. Birden bire müthiş sancılar başladı ve 3 Mayıs 1481 Perşembe günü 49 yaşında iken vefât etti. Fâtih’in ölümü bir müddet halktan ve asker-den saklandı. Ölüm hâdisesi duyulunca, Sultan’ın bir zehirlenme olayına mâruz kaldığı anlaşıldı ve Yakup Paşa, asker tarafından parçalanarak öldürüldü. Fatih 2 tane imparatorluk irili ufaklı olmak üzere 15 devleti ortadan kaldıran bu padişah tam altı dil biliyordu.
Fâtih’in ölümü, Türk milletini büyük mateme gark etti. Ölüm haberi Roma’ya ulaşınca, İtalya’da toplar atılıp günlerce şenlikler yapıldı. Papa bütün Avrupa kiliselerinde üç gün çanlar çaldırıp, şükür ayini yapılmasını emretti.
Fatih’in naaşı İstanbul’a nakledilerek Muhyiddîn Şeyh Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenaze namazından sonra İstanbul’da yaptırdığı Fatih Camiinin bahçesine defnedildi. Daha sonra üzerine türbe inşa edildi. (Fatih semtinde)