Hiç kimse lâfebeliği yapmasın! Hepimiz parayı seviyoruz. Hem de çok seviyoruz.
En fakirinden en zenginine, en şairinden en filozofuna, en dindarından en dinsizine, para için “ölüyoruz” adeta....Kavgamız onun için. Savaşımız onun için. Sevgimiz, ilişkilerimiz ve hayatımız onun uğruna çoğu kez!
Nice insanlar vardır, paraya önem vermediğini iddia eden. Onsuz da rahatlıkla yaşayabildiğini savunan. Ve hatta paraya, zengine ve zenginliğe düşman kesilen nicelerini gördüm. Nedeni gayet açık ve net; kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş. Onlarınki de o hesap. Az çalışalım, çok kazanalım. Çok yatalım, çok doyalım. Nerde o dava? Nice beyinden fakirler gördüm, fukaralığı meziyet sanan. Namus zanneden. Dürüst olduğu için parasız yaşadığını, şerefsiz olsaymış zengin olabileceğini iddia eden çoooklarını gördüm.
Bırakın, onlar öyle zannetsinler. Dünyaya o gözle baksınlar.
Biz işimize bakalım.
Dünya kapitalist bir yapıya sahiptir. Kapital yani “para düzeni...” Yani zenginliğin borusunun öttüğü, fukaralığın sustuğu bir düzen... Özünde çok çalışanın çok kazandığı, az çalışanın batak verdiği bir düzen.
Evet, onlar uzanamadığı ciğere mundar diye dursun, birçoğu sükûtça çalışıp ekmeğinin yolu-na bakar. 10 yıl sonra zihniyet farkı, meyve vermeye başladığında zengin, deri koltuğuna yas- lanıp, ayaklarını masasının üzerine koymuş, manzara seyrederken fakir, hâlâ isyanları oynar. Ve üzerine “ben namusluyum” diye naralar atar. Sanki kendisinden çok çalışan, parasını değerlendirmeyi başaranlar namussuzdu.
Helal olsun! Bu sözüm, hırsızlıkla, çarpmayla çırpmayla değil, namusuyla, onuruyla, gerçekten tertemiz bir şekilde parasını kazanmış, alın teriyle bir yerlere gelmiş, hak etmiş kişileredir. Zaten kavgamız da bunun için değil mi? Adam gibi kazanmayla…
Çok çalışan çok kazanır, az çalışan az kazanır düşüncesi, gerçek yaşamda defalarca nüksetmiştir, gözümüzün önüne defalarca örnekleri sunulmuştur.
Ama görebilene…
Anlayana…
Sevgili okurlarım; soruyorum size, kumanda ekonomik düzenin getirmiş olduğu “eşit kazanç, eşit şartlar, emekçilerin sömürülmemesi” gibi kuru sloganlarla yönetilen rejimler, neden sırasıyla fakirleşip yıkılmıştır?
Düşünmek lazım.
Çünkü o tarz yönetim yapılarında halkın beyni votkayla uyuşturuluyor ve hatta sudan ucuz şekilde satılıyordu.
Sebep?
Halk uyanıp da bir gün, zenginliğe heves sarmasın, bizi de koltuğumuzdan etmesin diye!