Dünden devam Ramazan ayı, açların doyurulduğu, çıplakların giydirildiği, düşenlerin kaldırıldığı, yoksulların himaye edildiği, dul ve yetimlere kol kanat gerildiği, bir sosyal dayanışma ayıdır.. Oruca sevdalı nice kullar ile, Terâvihi özlemiş aşıklar ile, Gönlü hakka bağlanmış yaşlı gözlerle, Yolunu bekliyoruz şehr-ü Ramazan. Sende bağlanır, hep zincirlere şeytan, Sende felah bulur, hep günahkâr insan, Her sabah ufukta doğan güneş gibi, Geliyor rahmet ayı şehr-ü Ramazan. Çöller gülistan, gönüller yufka oldu, Camiler taştı, insanlar cömert oldu, Dilimizi Kur’an’la süsleyen oldu, Gönüller sultanı sensin, ey Ramazan! Sen gelince; evlerimiz çok şenlendi, Sen gelince; soframız bereketlendi, Sen gelince; fakir-yetim çok sevindi, Onbir ayın sultanı şehr-ü Ramazan. İftar vakitlerinde açılan eller, Yorgun, bitkin, aç, susuz nice bedenler, O anda kuşatır etrafı melekler, “Kadir gecesini” saklayan Ramazan. Namazla güzelleşti şimdi simâlar, Dua ve niyazla açıldı semâlar, Arşa yükseldi hep salât-ü selâmlar, Hep özlüyoruz seni, şehr-ü Ramazan... Büyük camilerin iki minarelerinin arasına ip gerilerek asılan, ışıklı şekil ve yazılara mahya denir. Ramazan ayında ve kandil gecelerinde yapılan bu işlem diğer müslüman ülkelerde olmayan, sadece Türk milletine ait bir uygulama ve kültürel buluştur. Bu mahyalar sanki minarelerimizin elmas gerdanlıklarıdır. Eskiden kandiller ve mumlarla süslenen camilerimiz, şimdi rengârenk avize ve ışıklı ampullerle donatılmış durumdadır. Sıkıntılı ve fela-ketli günlerde, kurulan bir mahyayı Halide Nusret Zorlutuna anlatıyor; “Mahyalar içinde bir mahya vardır ki, ömrümce unutamam. İstanbul’un mütareke felaketi içinde bunaldığı bir ramazandı. İstiklal savaşı, Anadolu’nun ufkunda bir umut ışığı gibi kâh parlıyor, kâh sönüyordu. Bir gece teravih namazından çıkanlar Beyazıt caminin minareleri arasında bir şaheser beyit gördüler. Yah-ya Kemal’in Âkifâne bir beyti, karanlık gökte ışık ışık parlıyordu: Tâ ki yükselsin ezanlarla müebbed namın, Galip et! Çünkü bu son ordusudur İslâm’ın. Binlerce Müslüman yürek o gece bu duaya hıçkırarak “Amin...” dedi. diyerek anlatır. (Mustafa Bektaşoğlu, Kültürümüzde Mahya ve Mahyacılık, Diyanet Dergisi, Kasım 2002, Sayı:143, s.38) Zımem (Veresiye) defteri Osmanlılar zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kiyâfet ile pek çok zengin, hiç tanımadıkları sokaklardaki bakkal, ma-nav dükkânlarına gider, onlardan Zimem Defteri’ni (veresiye defteri) çıkarmalarını isterlerdi. Baştan, sondan ve ortadan rasgele sahifelerin toplamını yaptırıp, miktarını ödedikten sonra; "Bu borçları silin! Allah kabul etsin!" der, kendilerini tanıtmadan çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeye-nin kim olduğunu; borcu sildiren, borçtan kimi kurtardığını bilmezdi... Gizli verilen nâfile sadakanın, açıktan verilen nâfile sadakadan yetmiş kat dahâ sevâp olduğunu bilen zevât, yardımlarını mümkün olduğunca gizli-den yapmaya gayret ederdi. Ecdadımız sağ ile verdiğini, sol elinden bile gizler, yaptıkları iyilikleri unutur giderlerdi. Hz. Peygamberimizin oruçlulara müjde veren şu Hadisini de okuyup, sohbetimizi tamamlayalım; “Kim farziyetine inanarak ve mükafatını Allah’dan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Savm, 7) Cenab-ı Hakk, bu mübarek ayı hakkımızda hayırlı eylesin. Tuttuğumuz oruçları, yaptığımız ibadetleri, hayır ve hasenatları kabul eylesin. Bizleri her türlü felaket ve musibetlerden muhafaza buyursun. Nice Ramazanları sağlık, afiyet ve huzur içerisinde idrak edebilmeyi bizlere bahşeylesin.