Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?
İstiklal Marşımızdan aldığım bu iki mısra, günümüzün sosyopolitik durumunu ne kadar da güzel özetliyor, değil mi?
Medeniyet! denen, o tek dişi kalmış canavarlar, bize karşı birleşmiş, adeta hınç alıyor, ellerinde kalan son kozları Soykırım Yalanı ile başımıza çorap örmeye çalışıyorlar.
Özellikle Batı, şu son dönemlerde, sözde soykırımın yüzüncü yılı bahanesiyle parlamentolarında aldığı yalan yanlış kararlarla tarihi aleyhimize kullanıp, Ermenileri bize, bizi de Ermenilere karşı kışkırtmaya çalışıyor.
E peki, nereden geliyor şu Soykırım iddiaları?
Özetle anlatırsak, bu konuya ışık tutmuş oluruz;
1915 yılında başlayan birinci dünya savaşında, Osmanlı topraklarında açılması muhtemel Doğu Cephesinde başarı sağlayabilmek, Ruslar tarafından kışkırtılan Ermeni grupların, o bölgeden uzaklaşmasını sağlamak amacıyla Meclis-i Mebusan senatosu tarafından Tehcir (Yer Değiştirme) Yasası çıkarıldı.
Bu yasayla birlikte Ermeniler, Osmanlı-Rus savaşında Türk ordusuna engel çıkarmasın diye başta Güneydoğu Anadolu, Suriye, Irak, Mısır gibi bölgelere sevk edilmeye başlandı.
Ha, bu kararın doğru olup olmadığı konusunu tartışmak yersizdir çünkü o dönemin şartları neyi gerektirmişse, Osmanlı da onu yapmıştır.
Sonuçta tarihi olayları değerlendirirken, olayların geçtiği zamanın şartlarını göz ardı etmemek gerekir. Bir savaş tehlikesi var ve kendini koruma eğiliminde olan Osmanlı
Tehcir sırasında yolda hastalananlar, ölenler illaki olmuştur.
Ama kesinlikle kasıt ya da soykırım yaşanmamıştır.
Zaten böyle bir şey olsa, bugün Ermenistan isminde bir devlet olur muydu?
Akıl var, mantık var!
Çünkü hem Osmanlının devlet anlayışı hem de İslamın barışçıl felsefesi buna müsaade etmez.
Türk tarihinde hiçbir zaman soykırım olmamıştır. Olamaz da
Biz barışçıl bir milletiz. Devlet geleneklerimize göre, savaştan önce barışı tercih ederiz.
İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın diyen Şeyh Edebali nin torunlarıyız, çünkü.
Geçtim Ermenileri, o dönem Allahuekber dağlarında, henüz savaşamadan, donarak hayatını kaybeden doksan bin şehidimiz nolacak peki? Hiç, onları dile getiren yok!
Hadi, gelelim günümüze.
İşte Ermenistan hükümeti de bu tehcir yasasını bahane ederek, soykırım süslemesiyle Türkiyeden çeşitli tavizler koparmak istiyor.
O kadar korkak ve aciz ki, Türkiyeye diş geçiremeyeceğini biliyor, üstelik bunu kendi eliyle yapamıyor, Avrupanın gücünü arkasına alarak gerçekleştirmek istiyor.
Neler yapıyor mesela?
3-T Kuralını uygulamaya çalışıyor; Tanıtım, Tazminat ve Toprak.
Şu an sözde soykırımı tanıtım aşamasındalar.
Tüm dünyayı, sahte belgelerle soykırım yalanına inandırarak, günümüzde olduğu gibi, çeşitli ülkelerin parlamentolarında mesnetsiz, saçma sapan kararlar aldırıyor. Üstüne kanunlar çıkarılmasını sağlıyor.
Mesela Fransa ve İsviçre, kendi yaptıkları Afrika soykırımlarına aldırış etmeksizin, Ermenilerin gazına gelerek Soykırım Yoktur demeyi suç, diyenleri de suçlu sıfatıyla hapse attırmaya çalışıyor. Maksat, susturmak.
Ermenistan hükümeti bununla da kalmıyor, birçok ülkede Soykırım Anıtı adı altında ucubeler diktiriyor.
(Sözde anıtlardan biri, İranda bile vardır).
E haliyle Batının da işine geliyor bu.
Oooh! Ne âlâ memleket!
İkinci aşama olan tazminat ile Osmanlının Deva-mı niteliğindeki Türkiyeden para koparmanın peşine düşecekler.
Aklınca tanıtım propagandalarıyla böyle bir soykırımın olduğuna dünyayı inandıran Ermenistan, bize diyecek ki;
Şu kadar insanımızı öldürdünüz. Bize şu kadar tazminat ödemek mecburiyetindesiniz.
Aslında amaç, tazminat dalaveresiyle Türkiyenin, kendi uydurdukları soykırım yalanını tanımasını sağlamaktır.
E haliyle bunu kabul etmeyecek Türkiyeye, sözde haklı gerekçelerle (aslında cebren ve hileyle) savaş açıp, bazı ülkelere de vur emri verdirecek ve son olarak toprak aşamasıyla Sivastan Karsa kadar olan bölgeyi ele geçirmeye çalışacaklar.
Tıpkı 1915te Osmanlıya dikte edilen Mondros ve Sevr antlaşmalarında olduğu gibi
Tarih tekerrür edercesine
Ülkemiz, bu gibi oyunlara gelmeyecektir elbette.
Akıllı dış politika yürütülürse, halkımız kendi tarihini adam gibi okursa, bilirse, üstesinden gelinmeyecek, cevabı verilmeyecek iş yoktur.
Bugünkü yazımı Prof. Yusuf Halaçoğlunun, konuya ilişkin sözleriyle kapatıyorum;
Ermenilere söyledim; gelin Türkler nerede soykırım yapmışsa, toplu mezarlarınızı gösterin, birlikte kazalım, çı-kan kemikleri uluslararası laboratuarlarda inceletelim. Ama 2003 yılından beri hiç toplu mezar göstermediler. Buna rağmen İsveç parlamentosunda Mardinde bir toplu mezar olduğunu iddia ettiler. Üsteledim, İsveçten Ermeni asıllı bir parlamenter geldi. Yanında da Süryani bir şahıs vardı. Gittik, Mardinde bir delik var ama bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor. Adama gir delikten içeri, dedim. Girmem, üstüm pislenir dedi.
Sana elbise alırım gir, dedim. Savcı izni lazım dedi. Aldık. İçeri girdik. Birkaç kemik numunesi al, dedim. İşi yokuşa sürdü. Ben numuneleri aldım ve uluslar arası laboratuarlarda incelettim. Kemikler 2200 yıl önce Bizansın yaptığı toplu soykırım mezarlarına ait çıktı.
Biz Ermenileri 2200 yıl önce mi katletmişiz? İyi de, o zamanlar Anadoluda değildik ki! Türkler, tarihinin hiçbir döneminde soykırım yapmamıştır.