Birçok bilim adamı iyice yaşlanmış dünyamız için çeşitli kıyamet senaryoları yazmakta ve senaryoların bir kısmı da belgesel programlarda yayınlanmakta.
Bir senaryo ya göre; dünyamızdan kat, kat büyüklükte bir gezegenin kendi yörüngesinden çıkıp uzayda boşlukta yol alırken önüne gelen tüm asteroitleri kendi çekim alanına alarak yoluna devam edip, dünyamıza yaklaştığını ileri sürmekte. Bu haydut gezegenin dünyamıza yaklaştığında önce dünyanın uydusu ay’ı kendine çekerek yok edeceği ve daha sonra da dünya’yı yok edeceği senaryosu.
Sadece senaryolar bununla kalmamakta. Dünyanın milyonlarca yıl önce buzul çağını yaşadığını ileri süren bilim adamları: Sera gazlarının etkisi ile Atmosfer de ki deliğin büyümesi ve akabinde dünyanın yeniden buzul çağına gireceği bir başka kıyamet senaryosu.
Tabi bu senaryolar sadece bununla ibaret değil. Küresel ısınma sonucu Kuzey kutbunda ki buzulların erimesi sonunda dünyayı bekleyen kıyamet senaryosu, Okyanusların altındaki, akıntıların durması, vs. vs.
Ben burada sadece birkaç kıyamet senaryosunu örnek verdim. Tabi bütün bu söylemlerin bilimsel yönleri olma olasılığı olabilirliği tartışılır.
Fakat bütün bunların sadece bir senaryo olma doğrultusundan başka bir şey değil. Oysa gerçekte olabilecek bir kıyamet senaryosunun yakın bir gelecekte yaşamamıza pek de uzak değiliz.
Biliyorsunuz, sürekli gündeme getirdiğimiz sorunların başında su kaynaklarını fütursuzca kullandığımız gerçeğidir. Susuz bir hayatı tasavvur bile etmek mümkün değil. Yıllar önce Hayat mecmuasının aktüel sayfasında bir yazı okumuştum. O yazıda dünyanın bir gün su rezervlerinin biteceğini ve insanlar bu yüzden su savaşları yapacağını anlatıyordu. Bu yazının sonuna doğru ise bir Fransız Bilim adamı şöyle bir çözüm öneriyordu: “Atık su harcamalarını deniz suyundan yapılması idi. Bilim adamı, deniz suyunun işlenip, temizlik alanında, yani tuvalet, banyo, bulaşık, çamaşır ve lavabo da kullanılması, normal içme suyu ise sadece mutfakta bir muslukta içme ve yemekte kullanılmasını öneriyordu.”
Bakın 60 lı yıllarda ortaya atılan bu ilginç öneri bu gün için bile geçerli bir çözüm. Şayet atık suları içme suyundan elde etmeyip, deniz suyunu tuzundan ayrıştırıp temizlik için kullanmış olsak daha uzun yıllar içme su sıkıntısını ortadan kaldırmış oluruz.
Bilindiği gibi Afrika’da birçok ülke su ihtiyacını çamur deryası su birikintilerinden, kuyular açarak yer altı sularından sağlıksız bir şekilde elde etmekteyken, bizler Allah’ın bize lütfettiği binlerce içme su kaynaklarını amacı dışında kullanmaya devam ediyoruz. Kimimiz iş yerlerinin önündeki kaldırımları yıkıyor, kimimiz arabalarımızı yıkıyor, kimimiz evde temizlik için kaç ton suyu atık hale getiriyoruz.
Küresel ısınmanın gerçeğini bildiğimiz halde su israfına bir türlü dur diyemiyor ve ya bir çözüm bulamıyoruz. Yukarıda belirttiğim kıyamet senaryolarının en korkuncunun susuzluk olacağı gerçeğini asla unutmamalıyız. Su israfını önlemek hepimizin elinde olan bir şey! Eğer su kaynaklarımız korur, tüketimi kontrollü bir şekilde tutabilirsek geleceğimizi tehlikeye atmamış oluruz.
Öte yandan ormanlarımıza gözümüz gibi bakıp korumak için her türlü çabayı harcamalıyız. Çölleşmiş topraklarda nefes almanın ne kadar zor olacağı malum. Piknik yapmak için ormanlık alanı seçmek yerine belediyelerin yaptığı yeşil alan ve piknik yerlerinde hafta sonu tatilini pekâlâ yapabiliriz.
Her yıl yaz aylarında korku içinde yaşayarak :”Acaba bu yaz hangi bölgede orman yangını olacak?” endişesi ile yaşamayalım. Kıyamet senaryoları yazmak kolay! Ama kendimize çeki düzen verip, doğayı korumakta kolay! Yeter ki bizler bilinçli olalım ve kaynaklarımızı hunharca amacı dışında kullanmayalım.
Tek kelime ile Kıyamet kendi elimizde! Dünyanın sonunu kendimiz hazırlamayalım!..