Okul yıllarımızda ve gençliğimizde kitap için bir sevgimiz, bir aşinalığımız vardı. Kitapçılardan taksitle kitap alırdık. Arkadaşlar arasında çok kitap okumuşluğumuzla övünürdük. Okulda öğretmenlerimizde okuduğumuz kitapların yazılı özetini isterlerdi. Çok kitap okumuş olmak bize artı puan getirirdi ve notumuz yükselirdi.

Dünya klasikleri ve tarih kitapları ilgimizi çekerdi. Arkadaşlar arasında kitap değiş-tokuşu yapardık. Okuduklarımızı tartışırdık.

Okulumuzda sosyal kollar kurulur ve seçimle belirlenirdi. Sosyal kollardan birisi de "Kütüphane ve Kitaplık" koluydu. Görevli arkadaş okul kütüphanesiyle ilgilenir, kütüphaneden aldığımız kitaplarında takibini yapardı.

Öğretmenlerimiz gazete makalelerini okumamızı salık verirlerdi. Aramızda para toplar gazetenin birine abone olurduk.

Tatil günlerimizde çarşıya çıktığımızda sahaflar (Eski kitapların satıldığı yer) çarşısına uğrar, tanıdıklarımızdan ödünç kitapta alırdık.

Son yıllarda görüyorum ki, öğretmenler bile okumayı bırakmış, okul dışındaki zamanlarının çoğunu kahvelerde veya öğretmenevinde taşlı okey oynamakla geçiriyorlar. Elbette sosyal etkinliklerde haktır. Ama yarın ki derse hazırlık yapmadan gün boyu oyundan kalkmayanları da gördük. Bunların sınıfta başarılı olamayacakları bir gerçektir.

Öğrenciler derslere hazırlanırken, okuyup araştırma yapmak yerine, internette hazırını kopyalamaları doğru öğrenme yöntemi değildir. Bu hazırcılıktır.

Tez hazırlayanların bile intihal yaptıklarını haberlerden duyuyoruz. Bunun içindir ki iyi bilim insanı sıkıntısı çekiyoruz.

Üzülerek belirtmek isterim ki, dijital çağ zihinlerimizi de çürütüyor. Bilgiye hızlı erişimi sağladığı alkışlanacak bir durumdur. Ancak, zihinlerimizi körelten yüzeysel içeriklerle dolu bir bataklığa da sürüklenmekteyiz.

Sosyal medya da, düşük kaliteli içeriklerin sürekli ve aşırı tüketimi, odaklanma sorunları, bilişsel gerileme ve zihinsel yorgunluk gibi sonuçları da doğuruyor.

Çocukların küçük yaşlarda başlayan internet bağımlılığı, cep telefonu hastalığı, zihin gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Belli bir yaşa kadar, örneğin 15-16 yaşlarına kadar çocukların bunlardan uzak tutulması ve korunmaları zihin gelişmeleri için yararlı olacağı bilim insanlarınca kanıtlanmıştır.

Dijital ortamda öğrenilenlerin kısa zamanda unutulması, kitaplardan öğrenilenlerin ise uzun zaman zihinlerimizde kaldığı da bir gerçektir.

Kitap okunmadığı için kelime hazineleri gelişmemiş insanlar ancak 150-200 kelime dağarcığı ile iletişim kurmaya çalışmaktadırlar.

Çocuklara kitap sevgisi ve alışkanlığı verilirken, sıkıcı olmayan, kolay okunabilen ve onların seveceği kitaplar tercih edilmelidir. Bunları okudukça okuma alışkanlığı gelişecek ve ileriye doğru daha bilimsel eserlere doğru bir serüven başlamış olacaktır.

Bölgemizde sergilenen kitap fuarlarına çocuklarımızla birlikte gitmeliyiz. Orada yazarlar ile tanışarak alacağımız onun kitabını çocuklar iyi bir hevesle okurlar. Buda kitap alışkanlığı kazandırma yollarından biri olarak düşünülebilir.

Öğrencilerin ders çalışmak için kütüphaneleri seçmeleri de çok önemlidir. Orada ki nezih ortamda ders çalışmak hem zevkli olur hem de kaynaklara ulaşmak kolay olur. Kitapların yoğun olduğu ortamlarda bulunmaları kitap alışkanlığı ve okuma heveslerinin gelişmesi açısından çok yararlıdır. Öğretmen ve öğrencileri kütüphaneye davet ediyorum. Zamanlarını orada geçirsinler.

Gazetelerin manşetlerini okuyup, resimlerine baktığımız gibi köşe yazılarını da okumaya kendimizi alıştırmalıyız. Böylece uzun yazıları da sıkılmadan okuyabiliriz.

İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

YAŞAR YILMAZ

EĞİTİMCİ-YAZAR