Demokratik ülkeler yasalarla yönetilir. Yasaları millet adına milletvekilleri milletin meclislerinde yapar. (Temsili Demokrasi)

Kanunların anası ise Anayasalardır. Anayasalar halkın toplumsal mutabakatıdır, sözleşmesidir.

Diğer bütün hukuki kurallardan ve yapılardan üstündür ve hiçbir yasa ve yapı anayasaya aykırı olamaz.

Devletin temel örgüt yapısını kuran, önemli organlarını ve işleyişlerini belirleyen, ayrıca temel hak ve özgürlükleri tespit edip, sınırlarını çizen hukuk metinleridir. Toplumsal sözleşme niteliği taşır.

Demokratik ülkelerde ki anayasalar (Türkiye dahil) yazılı metinlerdir. Sadece istisnai bir ülke olan Birleşik Krallığın (İngiltere) yazılı anayasası yoktur. Buna “teamil-i anayasa” denmektedir. Bu ülkede temel kurumların işleyişi, yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenir.

Devlet kurumları, yasalar ve bu yasalara dayalı olarak çıkarılan tüzükler ve yönetmeliklerle görevlerini icra ederler.

Başta anayasa ve diğer yasalar olmak üzere, istisnasız herkesin bu yasalara uyması gerekir. Toplum düzeni için bu elzemdir. Demokratik ülkelerde hiç kimse ben anayasayı tanımıyorum, kararlarına da uymuyorum, yasaları tanımıyorum deme lüksüne sahip değildir. Hiç kimse imtiyazlı ve de ayrıcalıklı değildir.

Kişiler kanuni haklarını, hukuk dağıtan kurumlardan (mahkemelerden) alamazsa, kendi hakkını yasal olmayan yollardan almaya kalkar ki bu çok yanlış davranıştır ve anarşiyi doğurur. Kişi veya kişileri bu yollara sevk eden adil ve tarafsız olmayan hukuk dağıtan kurumlardır.

Siyaset kurumlarının, devleti yönetenlerin hukuksuzlukları ise halkın kitlesel eylemlere yönelmesine neden oluyor.

Günümüzde ki gelişmelerden örnekleme yapacak olursak, Güneydoğu illerinde belediyelere kayyum atamalarını görürüz.

Yasalar neyi emrediyor, bir belediye de başkanlık makamı herhangi bir nedenle boşalırsa, belediye meclisi kendi başkanını seçer, kayyum atanır demiyor. Daha önceki yıllarda istifa ettirilen belediye başkanları yerine kayyum ataması yapılmadı, meclis kendi başkanını seçti. Normali de budur. Peki, yasalar ve gelenekler bu iken, Güneydoğuda ki belediyelere bu hak neden tanınmıyor? Bunun gerekçesini halk bilmek öğrenmek ister, ama açıklamalar yapılmıyor. Halkın iradesi gasp ediliyor. Bu ayrımcılık neden? Ülke bütünlüğüne zarar vermez mi?

Hakkari belediyesinde ki gelişmelere baktığımızda, on yıl öncesinden terörist suçlamasıyla mahkemesi olan birisi belediye başkanı seçiliyor. Başkan seçildikten sonra tutuklanıyor ve 48 saat içinde cezası veriliyor. Bu yargılama daha önce tamamlanıp cezası verilseydi, bugün bu karmaşa yaşanmaz, halkta huzursuz olmazdı. İşte geç gelen adalet, adalet değildir. Bu da insanlara tuzak kurulduğu hissiyatını uyandırıyor ki, devlet vatandaşına tuzak kurmaz.

Burada şunu belirtmek isterim ki, asla terörü ve teröristi savunmam. Terörün her türlüsünü lanetliyor, şiddetle kınıyorum. Verilen cezaya da asla itirazım yoktur. Anlatmak istediğim geç gelen adaletin nelere mal olduğunu, hukuksuzlukların yeni hukuksuzluklar yaratığını vurgulamak istedim. Adalet herkese eşit olmalı, devlette vatandaşlarına tuzak kurmamalıdır.

Normalleşmeden söz edenler, uygulamalarıyla tezat oluşturmaktadır.

Son söz olarak, ülkede normalleşmeye ihtiyaç vardır, terör bitirilmeli, terörden beslenmeler son bulmalıdır.

Daha özgür, daha huzurlu günlere kavuşmak özlemiyle. Saygılarımla.