2024 yılını yolcu ettik. 2025 yılını umutla beklerken, 2025 yılına da kavuştuk.
Yeni yılın yurdumuza ve dünyaya barış, sağlık, huzur, güven ve bolluk getirmesini diliyorum. Yeni yılınız kutlu olsun. Her yeni yılı umutla bekliyoruz. 2024 yılını umutla beklemiştik. Umduklarımızı bulabildik mi? Savaşlar, komşu devletlerde ki iç karışıklıklar, terör eylemleri, kadın ve çocuk cinayetleri hiç hız kesmedi, gözyaşı da dinmedi. Emekli yılı ilan edilen 2024 yılında emeklinin de yüzü gülmedi. Yokluk, yoksulluk ve sıkıntılarla geçen bir yıl oldu 2024. 2025 Yılına girerken bütün gözler açıklanacak asgari ücret ve maaşlara yapılacak zamlara çevrildi.
İşçi temsilcisinin bulunmadığı asgari ücret komisyonunda, tek yönlü ve müzakeresiz açıklanan 22 bin 104 liralık asgari ücret çalışanları memnun etmedi. Memur emeklisine yapılan %11.54'lük zam ile SSK ve Bağ-Kur emeklisine yapılan %15.75'lik zam emeklileri hayal kırıklığına uğratıp küskünleri yarattı. Asgari ücretin artırılması enflasyonu artıracağı düşüncesiyle böyle bir ücretin belirlendiğini yetkililer açıklamaktadır. Diğer yandan bağımsız ekonomistlerin görüşüne göre asgari ücretin artırılması enflasyonu olumsuz etkilemeyeceği görüşü savunulmaktadır.
Halk arasında ise şu görüş hakimdir. İktidarın, yokluğu, yoksulluğu bitirme amacında olmadığı, aksine yoksulluğu yöneterek halkın kendilerine muhtaçlığının devam etmesini istedikleri, yoksulu yönetmenin daha kolay olacağıdır.
Bu günlerde, çoğunluk asgari ücretin yetersizliğinden söz etmektedir. Kimi vatandaşlar çalışana bu ücreti reva görmek vicdansızlıktır derken, kimileri de çok alırsan çok harcarsın deyip asgari ücreti yeterli görmektedir.
Diyanet ise fakirlere “fakirliğinize şükredin, Cennete gireceksiniz” diye fetvalar verirken, hükümet ise “sabredin” diyerek halkı avutmaya çalışmaktadır. Peygamberimizin hadislerinden öğrendiğimiz kadarıyla “sabırlı ve iyi işler işleyen fakirler, sahip oldukları nimetin kadrini ve kıymetini bilmeyen ve şükretmeyen zenginlerden daha üstündür. Sayılan niteliklere sahip fakirler zenginlerden önce cennete girerler.” Yine hadislerin birinde “siz onları severseniz Allah’ta sizi sever”. Başka bir hadiste ise “komşusu aç yatarken kendisi tok yatan bizden değildir.” der.
Ülkemizde nüfusun % 20'si her türlü maddi olanaklara sahip, yazlıkları var, kışlıkları var, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, nüfusun belli bir kesimi de çöplerden ve Pazar artıklarından yiyecek toplamaktadır. Bu gerçeklik saklanamaz, üstü örtülemez.
Fakirlere cennete gireceksiniz diyenlere bir çift sözüm var; sizde fakirleşin de cennete ilk giren sizler olun. Sofralarınızda kuş sütü noksan, lüks araçlara biner köşkler de yaşarsınız, yedikleriniz önünüzde yemedikleriniz arkanızda. Ülkemizde bu ne menen bir çelişkidir, anlamakta zorluk çekiyorum. Ülkemiz gerçeklerine baktığımızda, paramız pul oldu, alım gücü düştü, fiyatlar aldı başını gidiyor, kiraların bile 15-20 bin lira olduğu bu ortamda, bu günkü asgari ücretli 4 kişilik bir ailenin bir aylık geçimini sağlaması ancak mucizelerle mümkün olur. Tarsus’ta 77 yaşında ki Gülay Başer teyze 320 liralık elektrik parasını ödeyemediği için elektriği kesilir, ama o elektriği satan patronun milyonluk vergi borcu affedilir. Ülkeyi yönetenler Karun gibi zenginleşir, servetleri yurt dışına taşar, ülke kaynakları yandaş kayırmalara gider, bunlar gündem olmaz, işçi geçinemez, emekli sürünür, bunlara da sabredin, şükredin diyerek garip guraba avutulur. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Milyon dolarlar faize, dış borca giderken, itibardan tasarruf olmaz diyenlere, yandaşlara para var ama işçiye, emekliye para yok.
Özelleştirmeler adı altında kar eden KİT’ler, fabrikalar haraç mezat satıldı, üretim azaldı, üretici desteklenmedi, dışa bağımlı hale getirildik, elin çiftçisi desteklendi, ülkemin çiftçisi kösteklendi. Paramız yurt dışına gitti. Sonuçta açlık, sefalet, yokluk, yoksulluk halkın sırtında, işte acımasız kapitalizmin halka reva gördüğü bu. Şeffaf, sorgulanabilirlik, hesap verebilirlik olmayan kapitalist sistemde, tabanda ki halkın refah için de yaşaması düşünülemez. Düzen sömürü düzeni ve böyle gittiği sürece sömürü düzenin sonu gelmez.
Sömürü kapitalizmin ilkelerindendir. Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyete ve bunların kar amacıyla işletilmesine dayanan, ticaret ve endüstrinin, bireyler, şirketler veya özel girişimcilerin kontrolünde bulunduğu ve devletin müdahalesinin sınırlı olduğu bir ekonomik sistemdir. Kapitalist sistem, özel mülkiyet, inancın ve emeğin sömürülmesi yoluyla daha fazla kazanma prensibine dayalı sosyoekonomik sistemdir.
İşte bu nedenledir ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, halkın özel sektör tarafından sömürülmesini engellemek için karma ekonomiyi tavsiye etmiş ve uygulamıştır. Üretimin tekelleşmesini önlemek için devletin de üretim alanına girmesi gerektiğini istemiş, KİT’ler kurulmuş, fabrikalar yapılmış, devlet üretme çiftlikleri kurulmuştur. Karma ekonomi sayesinde ülkemiz kendine yeter duruma gelmiş, üstelik yurt dışına ürün satar hale gelmiştir. Bugünkü mevcut ekonomik sistemde yüzü gülmeyenler çoğunluktadır. Mustafa Kemal Atatürk der ki; “Bir ülkede yüzü gülmeyen insanlar çoğunluktaysa, o ülkenin yöneticilerini değiştirmek şart olmuştur.”
Sosyal Demokrasi, toplum katmanları arasında adil bir yaşam düzeyi dengesi sağlamayı amaç olarak alan siyasi bir akımdır. Sosyal demokrasi de amaçlanan, tek adam rejimi yerine parlamenter siyasetin, Pazar ekonomisi yerine devletçi ekonominin, bireysel özgürlük yerine toplumsal özgürlüğün, hukuksal eşitlik yerine siyasal eşitliğin ve performans yerine dayanışmanın ikame edildiği siyasal ideolojidir. Sosyal demokrasi, birilerinin tok yattığı, birilerinin aç yattığı sistemi reddeder. Sosyal demokrasi, adaleti ve insanların mutluluğunu savunur. Ülkemizde acımasız kapitalizmin var olduğunu Sn. Tansu Çiller söylemişti. Böyle bir düzende sömürü artarak devam eder. İsteriz ki NE EZEN NE EZİLEN, HAKÇA BİR DÜZENİN KURULMASI. İnsanlarımızın mutluluğu için elzem olan da budur. Saygılarımla.