Öyle bir ülke düşünün ki, öğrencileri “ilim öğrenmek” yerine “sınavı geçme” kaygısına kapılsın. Her şeyi formalite icabı öğrensin. Adeta imtihan bağımlısı olsun. Sınav salonuna girerken bile cüzdan, anahtar, para sokamasın. (Kopyayla ilgi-si neyse?). Suyun bile etiketini söksün. Ve kimse sana güvenmesin! Beyinler testlerle uyuşturulsun. Dondurulsun. Düşünemez hale gelsin. Üretmeden, araştırmadan, sorgulamadan, kısacası kafa yormadan edinilen hazır bilgilerin peşine düşsün. Tıpkı önceden pişirilip de, acil misafir geldiğinde derin dondurucudan çıkarılan hazır gıdalar gibi suni ve lezzetsiz olsun her şey.
İzleyin Abbas Güçlü’nün programını. Üniversite öğrencilerinin koskoca akademisyenlere, siyasetçilere sorduğu sorulara bakın. Sorarken sergiledikleri tavırlara bakın. Sorduklarının kaç tanesinin kendi fikirleri olduğuna bakın. Kaç tanesinin akademik donanıma sahip olduğuna bakın. Mikrofon tutuşlarına bile bakın. Ne göreceksiniz?
Gelmişler 20’li yaşlara hâlâ kâğıttan okuyarak soruyorlar. Niçin? Tabi ki test usulü sınava dayalı yapmacık eğitim aldıkları için. Dondurulmuş, hazıra alıştırılmış beyinler.
Sorular üstte, cevaplar altta, ‘o piti piti yap’, tutarsa… İşte bütün mesele bu!
Ve bununla beraber, kâsede pek bir şey olmadığı için edindikleri üç beş ideolojik fikirden, ucuz jargonlardan beslenmeye çalışıyor, onu da yüzüne gözüne bulaştırdıkları gibi; çıkan tartışmadan sonra ortalığı karıştırıyorlar. Ya da en güzeli, kavga çıkarıyorlar. Beyin yerine yumruk fırtınaları… Enteresan!
Tabi maliyeti az, hızlı, pratik ve bir o kadar da robotik olan teste dayalı sınav sistemi, amiyane tabirle öğrenci zihninin içine ediyor. Aptallaştırıyor.
Bir de en berbat olanı, testlerde 3 yanlışın bir doğruyu götürmesi. Yahu neden yaptığım yanlışın yüzünden doğrumdan oluyorum ki? Şans oyunu mu bu?
Hatta hiç unutmuyorum; lisedeyken hocam, “bilemediğinizi atın, belki tutar” diyordu.
Dalga geçtiğini anlıyorduk ama test sisteminin bizimle dalga geçtiğinin farkında bile değildik.
Şimdi diyeceksiniz ki, amma çattın şu eğitim sistemine, sorunun ne kardeşim?
Vallahi benim bir sorunum yok ama bu sistemin öğrencilerle bir sorunu var; YANLIŞ GELİP YANLIŞ GİTMESİ…
Öyle bir yarışa sokuyorlar ki seni, ister istemez hırs yapıyorsun. En yakın arkadaşın dahi se-nin rakibin oluveriyor bir anda. Bakışın değişiyor. Dostluk mostluk kalmıyor. Onu sollamak için neredeyse bir tarafını yırtıyorsun. Strese kapılıyor ve çoğu zaman sağlığından oluyorsun. Ülser, pa-nik atak ve kaygı bozukluğu bunların başını çekiyor.
Ve Türkçe sorularındaki uzun uzadıya giden metinlere de anlam veremiyorum. Bu kadar abartıya pes! Soru başına süren bir dakika, metnin tamamı 3 dakika! Kaldı ki soruyu okuyup anlaman da 2 dakikanı alıyor zaten. Oluyor sana, soru başına düşen milli gelir 5 dakika!
Milyarlarca para döküp okuduğun dershaneden eli boş dönüyor olmanın keyfi de paha biçile-mez! Aylarca testlerin dibine vurursun, günde 150 soru çözersin, sınav günü bir heyecan. Bitti! Gitti bütün emekler.
Bu yazdıklarım sınava hazırlanan öğrencilere merhem gibi gelse de, kıssadan payına düşen hisseyi alamayanlara bir şeyler anlatır mı bilemem.
Hoşça kalın saygıdeğer okurlarım.